Mustafa Gül hocamızın müdürlük heyecanıyla yeni öğretim yılına başladık. Ama o heyecan kısa sürdü. Hocamız, Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü'ne Kur'an-ı Kerim hocası olarak gitti. Yerine Fuat Kavukçu vekalet etti.
O günlerde hem okulumuzda hem de Çorum Lisesi'nde felsefe grubu (felsefe-mantık-sosyoloji) derslerine giren, ağırbaşlılığı ile dikkat çeken Halis Ayhan beye müdürlük teklifi yapılıyor. Onun da kabul etmesiyle 1967 yılının son aylarında okulumuzda müdürlük görevine başlıyor. O sene bizim de psikoloji dersimize geliyordu.
Hatırladığım kadarıyla edebiyat dersimize Ali İhsan Öztürk, tarihe Kadir Eren, coğrafyaya Oğuz Leblebicioğlu hocalarımız geliyordu. Yine fizik, kimya, matematik ve sağlık bilgisi derslerimize Mehmet Metin Aşkın geliyordu. O sene ilk defa İslam Devletleri tarihi diye bir ders vardı, ama kitabı yoktu. Mehmet Aksu hocamız, teksir notları hazırlayıp dağıttı. Başlangıçtan beri kurulmuş bütün İslam devletlerine yer veriliyordu. Teksir olduğu için bazı imla hataları da vardı. Ezberci arkadaşlar, yanlışları da aynen ezberliyorlardı. Bu da ancak sözlü sınavlarda ortaya çıkıyordu.
Tefsir derslerimize Ahmet Lütfi Kazancı hocamızın geldiğini hatırlıyorum. O sene Arapçamıza İsmail Damar geldi. Sert, otoriter, idealist ve ihlaslı bir insandı. Ramazan'daki teravih öncesi vaazlarını hala hatırlıyorum. Halis Ayhan hocamızla Konya Yüksek İslam Enstitüsü'nde aynı sınıfta okumuşlardı.
İsmail Damar hocamız, aynı zamanda idareciydi. O dönemin idarecilerinin en büyük zaafı eğitim için dayağa, sopaya ağırlık vermeleriydi. En çok da yatılılara sopa atarlardı. Ya etüde veya yatakhaneye geç gelmeleri, köylerinden geç dönmeleri gibi bahanelerle öğrenci dövmek adettendi. Bunu okul müdürümüz Halis Ayhan onaylamıyordu ama engelde olamıyordu.
İdaredeki bütün çarpıklığa rağmen her iki hocamız da bize hedef gösteriyor, iyi yetişmemiz için ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlardı. Başarılı öğrencileri iyi yetiştirmemiz gerekir diyorlardı. Bunları geleceğin akademisyenleri olarak görmek istiyorlar ve bunun için de Arapça ve İngilizceyi iyi bilmeleri gerekir diyorlardı.
Bu bağlamda okulun gayretli öğrencilerinden bir sınıf oluşturup; bunlara Arapça öğreti diye bana teslim etmişlerdi. Arapça hocamız İsmail Damar ile birlikte kendisi de hafta sonlarında bu gönüllü derslerin denetimini yapıyorlardı. Ben de bu 28 kişilik sınıfa hem Sarf-Nahiv kitabından hem de
"El-Muktedab ve'l-Müntehap",
"Camia'd-Düusi'l-Arabiyye",
Ve "En-Nahuü'l-Vazıh Li's-Saneviyya"
Adlı kitaplardan notlar çıkartarak daha geniş gramer işlemeye çalışıyordum. "El-Minhac" adlı arapça kitabındaki irapları aynen naklediyordum. O dönemde hazırladığım Arapça Gramer defterimi hala saklıyorum.
Kursumuz, Cumartesi öğleden sonra ve Pazar günleri de aksatmadan altı ay devam etti. Sınıfımda her sınıfın en iyileri vardı. Yazılı sınav yapıyordum. Ondan aldıkları notları, müdürümüz Halis Ayhan'ın talimatıyla ders hocaları sözlü notu olarak işliyordu.
İngilizce dersimize Mehmet Tüfekçi geliyordu. Bilgisi iyiydi ama öğretmek gibi bir çabası yoktu. Bize nerelerde iyi turistik tesis var ve içinde neler yaşanıyorsa onları anlatıyordu.
Milli Savunma dersimize bir albay geliyordu. Askerlerle olan sohbetlerini, Türk, Türkiye ve Atatürk konusundaki hassasiyetlerini anlatıyordu.
Bir de sanat tarihi dersimiz vardı. Liseden Ali Haydar Özyurt diye bir hoca geliyordu. Lisede ona Mayk diyorlarmış. Branş öğretmeniymiş. Oktay Aslanapa'nın Sanat Tarihi kitabını satır satır yazabilenler, güç bela 5 alabiliyorlardı. Hatta onun yazılı yaptığı tarihte ben, Alpagut Köyü'nde vaaz etmeye gitmiştim. Mazeretimden dolayı sonradan imtihan oldum. Bütün soruları tam yaptım. Baş hoca olsaydı 10 verirdi ama Ali Haydar Özyurt, ancak 5 verebilmişti. Hocamız, dersin yanı sıra bizim İmam Hatip Okulu'nda okumamızın gereksiz olduğunu söylüyor ve bizleri aşağılıyordu. Bu durumu okul müdürümüz Halis Ayhan Bey'e anlattık. Diğer sınıf da hocayı boykot etmişti. Müdür Bey, hocanın kasıtlı ve ideolojik tutumunu da gerekçe göstererek İmam Hatip Okulu'nda derse girişini engelledi. O derse yıl sonuna kadar kendisi geldi.