-Senin ve benim için ölüm çanları çalsa da devam et. Bana ve sana neye mal olursa olsun Allah’ın emirlerini uygula. Bundan geri durma.
Ömer, her şeye rağmen meşru icraatlarında onu destekleyen oğluna müteşekkirdi. Öğütlerini dinlemekten haz duyuyordu.
Ömer b. Abdülaziz, hem öğüt dinler hem de nasihatte bulunurdu. Bununla da yetinmeyip Müslümanların ve İslam devletinin yararına olabilecek bir şey veya bir hayır tavsiye edene mükâfat verileceğini ilan etti:
“Bir kimse bir zulmü ortadan kaldırmak veya hayırlı bir iş için yol gösterecek olursa yapacağı işe göre 10 ila 300 dinar arasında bir mükâfat alacaktır.”
Bu maksatla yatsı namazından sonra halka sohbet eder, dertlerini ve nasihatlerini dinlerdi.
Ömer b. Abdülaziz, ilk dört halifenin yolunu takip ederek
“İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” prensibini yeni baştan ihya etti. Hilafet makamına geçince vali ve devlet memurların bu doğrultuda mektuplar gönderdi. Onlara Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdeki emir ve yasakları hatırlattı. Bu iki ölçüden asla ayrılmamaları gerektiğini defalarca belirtti. Hak ve adaletten ayrılmamalarını, kimseye Beşinci Raşit Halife zulüm etmemelerini, yoksulları kollamalarını söyledi. Önce yapmaları gereken işin manevi sorumluluğunu onlara anlattı.
İmanlarına ve vicdanlarına hitap etti. Yapacakları her hareketten dolayı ahrette sorguya çekileceklerini hatırlattı:
“Hayatta olduğum müddetçe üzerinde titizlikle durac ağım husus, Rabbimin emirlerine ve Resulünün sünnetine bağlı kalmaktır. Sakın ha bunun dışına çıkmayınız. Onların yerine başka hükümler koymayınız. Bunun için sizleri bana yardıma çağırıyorum. Size emredilen tabi olunuz. Alıkonduğunuzdan da uzak durunuz. Allah’tan dileğim, size verdiğim öğütleri tutmanızdır. Allah, hükümlerine aykırı davranmak isteyenlere fırsat vermesin…”
Bir mektubunda da uzun uzun nasihatte bulunduktan sonra şöyle diyordu:
“Nasihatlerime uyun. Kurtuluş, yalnız bu yoldadır. İman ve ilim sahipleri, etrafındakilere yardımcı olsunlar. Zira pek çok insan, İslami hakikatleri yeterince bilmemektedir. İslam için en hayırlı olanı aranızda hâkim kılmasını Allah’tan dilerim.”
Ömer, halife sorumluluğu taşıyan bir insan olduğu için öğütlerinde bu tür emredici öğelerin bulunması normaldir.
O, hem öğüt dinliyor ve onlara uymaya çalışıyordu hem de öğüt verip herkesin buna uymasını resmen istiyordu. Eskiden konuşamayan herkes, onun devrinde artık özgürce konuşuyordu.
HARİCİLER SORUNU
İslam Devletinin sınırları çok genişlemişti. Dünyadaki her dinden insan, zımmi statüsünde burada yaşıyorlardı.
Ayrıca ümmetin içinde bulunan her türlü İslami akım da buruda varlıklarını koruyorlardı. Bunlar, devlete baş kaldırmadıkları sürece sorun teşkil etmiyordu. Hacriler de işte böyle bir fırkaydı.
Hz. Ali ile Muaviye arasında çıkan Sıffin Savaşı’nda (657) hakemlerin kararına uyduğu için Hz. Ali’yi terk eden Temim kabilesi mensupları, Kufe yakınlarında Harura denilen yere yerleşmişlerdi. Bundan dolayı bunlara Haruriler ya da Hariciler denilmişti.
(Sürecek)