EROL TAŞKAN

Köşe Yazarımız Ethem Erkoç, “Sohbet mi? Tartışma mı?” başlığıyla ele aldığı yazısında, tam da toplumun temel ihtiyacı olan bir meseleye dikkat çekti. Sohbet ve tartışmanın farklarını ve anlamlarını sıralayan Erkoç, yeni eğitim-öğretim döneminin başında öğretmenlere önemli nasihatlerde bulunurken, toplumun temel taşı aile yapısında huzur ve mutluluğun temelinin işaretini verdi.

Aileden başlayıp toplumun tümünü kucaklayacak bir huzurun anahtarını okurlarıyla paylaşan Ethem Erkoç’un yazısı, beğeniyle takip edildi.

İŞTE O YAZI 

Sohbet mi? Tartışma mı?

Soh­bet, bir ve­ya bir­den faz­la ki­şiy­le ül­fet ve ün­si­yet edip on­lar­la uyum­lu ve uy­sal bir şe­kil­de ar­ka­daş ve dost ol­mak an­la­mı­na ge­lir.
Tar­tış­ma ise mü­na­ka­şa, atış­ma ve çe­kiş­me gi­bi un­sur­la­rı içe­rir. Bu­na ya­kın gi­bi gö­rü­len mü­za­ke­re­de ise bir ko­nuy­la il­gi­li fi­kir alış­ve­ri­şi gi­bi iyi ni­yet var­dır. Bu yö­nüy­le müz­ka­re, tar­tış­ma ile soh­bet ara­sın­da bir kav­ram­dır.


Bi­riy­le soh­bet­te bu­lu­nan, ko­nu­şan ar­ka­da­şa mu­sa­hip de­nil­mek­te­dir. Hz. Pey­gam­ber (sav)in soh­be­tin­de bu­lu­nan ar­ka­daş­la­rı­na da sa­ha­be de­nil­mek­te­dir.
Soh­bet, kalp­le­rin bu­luş­ma­sı­dır, ka­lıp­la­rın bu­luş­ma­sı de­ğil. Ka­lı­bı­nı ve be­de­ni­ni mec­lis­le­re ta­şı­dı­ğı hal­de ni­ye­ti­ni ve kal­bi­ni bir yer­de unu­tan ki­şi­ler, soh­bet­ten na­si­bi­ni ala­maz­lar.
Ço­ğun­luk­la soh­bet ar­ka­daş­la­rı, kalp­le­ri ve huy­la­rı uyu­şan ki­şi­ler­dir. Zi­ra ki­şi; dos­tu­nun ve ar­ka­da­şı­nın di­ni, gi­di­şa­tı ve meş­re­bi üze­ri­ne­dir. İş­te bu ne­den­le Al­lah Re­su­lü'nün soh­bet mec­lis­le­ri, bir ne­vi ta­lim-ter­bi­ye ve ir­şat mec­lis­le­riy­di. Onun için ora­dan sağ­lam bir ne­sil ye­ti­şe­bil­di.


Soh­bet, ta­sav­vuf­ta çok önem­li­dir. Ta­sav­vuf­ta soh­bet, kal­bin tı­kan­mış yol­la­rı­nı açar.
Soh­bet, va­az et­mek de­ğil­dir. Va­az umu­ma ya­pı­lır. Soh­bet ise an­cak mu­hab­bet eh­li in­san­lar­la olur. Kalp­le­rin bir­leş­me­siy­le sen­lik ben­lik or­ta­dan kal­kar.
Soh­bet­te as­lo­lan dost­luk ve mu­hab­be­tin gö­nül­den gö­nü­le akı­şı­dır. Za­ten söz kalp­ten çık­tı­ğın­da dos­tun kal­bi­ne gi­der. Akıl­dan çık­tı­ğın­da ise yal­nız ak­lı ik­na eder.
Ay­nı soh­bet mec­lis­le­rin­de bu­lun­duk­la­rı hat­ta yüz­ler­ce­si­ni din­le­dik­le­ri hal­de bir­bi­ri­ni se­ve­me­yen top­lu­luk­lar, za­hi­ren bir ara­da gö­rün­se­ler de İs­lam'ın ce­ma­at, ce­mi­yet, mil­let ve üm­met ol­ma şu­uru­na sa­hip ola­maz­lar.


Dost ise fi­zi­ken bi­zim ya­nı­mız­da ol­ma­sa da se­si­ni işit­ti­ği­miz ki­şi­dir. Ya­nı­mız­da yö­re­miz­de de­ğil­dir ama se­si bey­ni­miz­de çın­la­ma­ya de­vam eder.
Al­lah dos­tu ola­rak ta ta­nım­la­nan ve­li, Al­lah'ı sa­na, se­ni Al­lah'a sev­di­ren zat­tır. On­la­ra ba­kın­ca do­ğal ola­rak kal­bi­niz se­ki­net bu­lur, ul­vi his­ler­le do­lar­sı­nız ve bir an ön­ce ken­di­ni­zi dü­zelt­mek ve iyi bir in­san ol­mak için kuv­vet­li bir ar­zu his­se­der­si­niz.


Ve­li­le­rin söz­le­ri­nin ol­ma­sı, söz­le­ri­nin gü­zel­li­ğin­den ve­ya ko­nuş­ma ka­bi­li­ye­ti­nin yük­sek­li­ğin­den do­la­yı de­ğil­dir. As­lın­da sö­zün çık­tı­ğı yer ağız de­ğil, kalp­tir. Onun için­dir ki yü­rek­ten söy­le­nen söz­ler, in­sa­nı bu­lur ve tam kal­bin­den vu­rur.


Eği­tim­de de esas olan öğ­ret­men ve öğ­ren­ci­nin bir­bi­ri­ni se­ve­bil­me­si­dir. Öğ­ret­men ne ka­dar bil­gi­li ve be­ce­rik­li ol­sa da öğ­ren­ci­ye ken­di­ni sev­di­re­me­miş­se ders­le­ri, soh­bet­le­ri ve­rim­siz ge­çer.
Onun için­dir ki "Gö­nül, ma­ri­fe­ti gö­nül­den alır, Def­ter­den ve dil­den de­ğil" de­miş­ler­dir.
Dik­kat edi­lir­se uzun nu­tuk­lar, ateş­li ko­nuş­ma­lar, çok bi­lim­sel teb­liğ­ler is­te­ni­len so­nu­cu ver­mez. Te­va­zu sa­hi­bi in­san­la­rın kı­sa ve öz­lü soh­bet­le­ri, gö­nül di­liy­le söy­le­di­ği söz­ler in­sa­nın yü­re­ği­ne iş­ler, ka­nal açar, iz ya­par.


Soh­bet ve tar­tış­ma­dan söz eder­ken bu bağ­lam­da bir anı­mı zik­ret­me­den ge­çe­me­ye­ce­ğim.
Soh­bet; sa­de­ce ca­mi­de, te­le­viz­yon­da, üni­ver­si­te­de, pa­nel ve­ya kon­fe­rans­ta de­ğil, kah­ve­de, ofis­te, her otu­rum­da var­dır ve çok önem­li­dir. En önem­li­si de ai­le içi soh­bet­tir. Ai­le­nin ilk ku­ru­lu­şun­da ilk söz ve soh­bet­le baş­lar. İlk söz dil­de ka­lın­ca yu­va ku­ru­la­mı­yor ama gö­nül­den gö­nü­le akın­ca yu­va­nın ku­ru­lu­şu­na ilk adım atıl­mış olu­yor.


Yak­la­şık al­tı-ye­di yıl ön­ce Be­le­di­ye Baş­ka­nı­mız sa­yın Mu­zaf­fer Kül­cü Bey, ye­ni ev­le­ne­cek genç­ler­le kırk yıl­lık ev­li­le­rin bu­luş­tu­ğu bir prog­ram dü­zen­le­miş­ti. Ön­ce genç­le­ri ev­li­lik ko­nu­sun­da bir­kaç haf­ta se­mi­ner ver­miş. Son­ra bir sa­lon­da ev­li­lik aday­la­rıy­la kırk yıl­lık ev­li­ler bir ara­ya gel­di. On­la­rı eği­ten öğ­ret­men, bir açış ko­nuş­ma­sı yap­tı: "Genç­ler, ev­li­lik uzun so­luk­lu bir ko­şu­dur. Sı­kın­tı­lar da mut­lu­luk­lar da so­run­lar da ya­şa­na­cak. Hiç­bir za­man ümit­siz­li­ğe düş­me­yin. Her so­ru­nu ara­nız­da tar­tı­şın. Tar­tı­şa tar­tı­şa el­bet­te bir so­nu­ca, bir çö­zü­me ka­vu­şa­cak­sı­nız…"
Öğ­ret­men ar­ka­da­şım ko­nuş­ma­sı­nın ta­ma­mın­da çö­züm yo­lu ola­rak tar­tış­ma­yı ön pla­na çı­kart­tı. Ben de da­ya­na­ma­yıp söz al­dım.


"Öğ­ret­men ar­ka­daş, emek ver­miş, genç­le­ri eğit­miş. An­cak ko­nuş­ma­sın­da ai­le için­de çı­kan her so­ru­na çö­züm ola­rak tar­tış­ma­yı öner­mek­te­dir. Doğ­ru… Ba­tı­da ai­le­nin te­me­li tar­tış­ma üze­ri­ne ku­rul­mak­ta­dır. Ba­tı­lı ya­şam koç­la­rı da çö­züm yo­lu ola­rak hep tar­tış­ma­yı öner­mek­te­dir. An­cak unu­tul­ma­ma­lı­dır ki tar­tış­ma, ta­raf­la­rı bir­bi­ri­ne yak­laş­tır­maz. Tam ak­si­ne bir­bir­le­rin­den uzak­laş­tı­rır. Zıt­laş­ma­yı ar­tı­rır, mü­na­ka­şa­ya ve kav­ga­ya yol açar. So­nun­da da en mut­lu ay­la­rın­da ve yıl­la­rın­da ay­rı­lık­lar, bo­şan­ma­lar baş­lar. Oy­sa bi­zim me­de­ni­ye­ti­miz­de soh­bet esas­tır. Gü­nün so­nun­da olan bi­ten or­ta­ya ko­nur. Dert­ler, di­le ge­ti­ri­lir, soh­bet or­ta­mın­da çö­züm ara­nır. Ko­nuş­ma­la­rın so­nun­da kim­se kı­rıl­maz, kim­se alın­gan­lık gös­ter­mez. Bel­li bir so­nu­ca va­rı­lır. Ko­nu­nun ta­raf­la­rı da ka­za­na­nı da ol­maz. Eğer işe tar­tış­may­la baş­lar­sa­nız ya­ni göm­le­ğin ilk düğ­me­si­ni yan­lış ilik­ler­se­niz on­dan son­ra­ki­ler de hep yan­lış gi­der. Ge­lin, ba­tı­lı gi­bi dü­şü­nüp çö­züm ara­mak ye­ri­ne ken­di­mi­ze, özü­mü­ze dö­ne­lim. Soh­bet kül­tü­rü­nü ih­ya et­me­ye ça­lı­şa­lım" de­dim ama sa­nı­yo­rum genç öğ­ret­men bi­raz alın­dı.


Dün de bu­gün de ai­le­de tar­tış­ma­yı de­ğil, soh­be­ti ön­ce­le­mek la­zım ka­nı­sın­da­yım. Eş­ler­le ve ai­le fert­le­riy­le soh­bet­te kar­şı­lık­lı sev­gi, say­gı, yar­dım­laş­ma, sa­bır ve ta­ham­mü­lün esas ol­du­ğu dü­şün­ce­sin­de­yim.
Bü­yük şa­ir Yah­ya Ke­mal'in de­di­ği gi­bi "Bi­zim me­de­ni­ye­ti­miz, soh­bet me­de­ni­ye­ti­dir." Biz, ken­di kül­tür ve me­de­ni­ye­ti­mi­ze sa­hip çık­mak­tan vaz­geç­me­me­li­yiz.

Editör: Haber Merkezi