Hz. Peygamber (sav)e ilk inananlardandı. Onun evinde ve himayesi altında büyüdü. En sıkıntılı günlerde yanı başında bulundu. Amcası Ebu Talip'in oğluydu hem de Hz. Peygamber (sav)in damadıydı. Bu nedenlerle Hz. Ali'^yi gönülden sever ve farklı iltifatlarda bulunurdu. Zira o, güzel ahlakın canlı örneğiydi. Çocuk yaşta Müslüman olmuştu. Resul-i Ekrem, hicret ederken yanındaki bütün emanetleri, sahiplerine verilmek üzere ona teslim etmişti.
Hz. Ali, küçük yaştan itibaren namaza başlamış ve hiç terk etmemiştir. O hep rüku ve secde halindeydi. Hz. Aişe, Hz. Ali'den bahsederken onu çok oruç tutan ve çok ibadet eden kişi olarak anlatır.
Hz. Ali, servet sahibiydi ama son derece cömertti. "Onlar, Allah aşkına yoksulları, öksüzleri, esirleri yedirirler…" (Dehr Suresi-8) onun hakkında inmiştir.
Hz. Ali, son derece mütevazi idi. Haya (utanma) duygusuna sahipti. Yiğitlikte ve kahramanlıkta benzeri yoktu. Hayber Savaşı'ndaki kahramanlığı tamamiyle insani idi. Cihat için savaşırdı. Bir defasında bir kafiri öldürecekken onun tükürmesi üzerine onu serbest bırakması manidardır. "Artık seni öldürürsem, cihat için değil, kendim için öldürmüş olurum" diyerek kılıcını üzerinden çekmişti.
Hz. Ali, fikir ve hükümlerinde en isabetli görüş sahibiydi. Hz. Peygamber (sav), aile içinde Hz. Aişe ve Hz. Ali ile istişare ederdi. Hz. Ömer, "En isabetli hüküm verenimiz Hz. Ali'dir. Ali olmazsa Ömer helak olurdu" derdi. Bu sebeple ilk üç halife, önemli meselelerde onun fikrini almayı ihmal etmemişlerdir. Diğer sahabiler de görüşlerinin doğruluğuna inandıkları için hakkında fikir beyan ettiği dini meseleyi başkalarına sorma ihtiyacı duymamışlar.
Dırar el-Esedi, bir gün kendi sorusu üzerine Muaviye'ye Hz. Ali'yi şöyle anlatmıştı:
"Hz. Ali, son derece ileri görüşlü bir insandı. Sözün doğrusunu söyler, her davayı hak ile çözerdi. Ali, ilim ve hikmetin feyizli bir kaynağıydı. Dünyanın gösteriş ve süsünden nefret ederdi. Gecenin karanlığında mescide gelir, düşünür, ibadet eder ve ağlardı. Dindar ve takva sahibi insanları severdi. Fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi. Güçlü olduğunu sanarak başkalarına haksızlık edenlerin düşmanıydı. Güçsüz olduğu için hakkını savunamayanlar, onun adaletine güvenirlerdi. Dünya hiçbir vakit onu aldatamadı…"
Hz. Ali, buğday renkli, orta boylu bir zattı. Siması çok güzeldi. Gözleri genişti. Göğsü enliydi. Başı saçsızdı, sakalı sıktı.
Hz. Ali, söylediğini yaşayan, ihlası, takvası ve imanının derinliğiyle topluma önderlik eden bir halifedir. Hz. Peygamber (sav) ile çocuk yaşta namaz kılan, Onun nuruyla nurlanan ve vefat ettiği esnada nurlu yüzünü en son görme şerefine nail olan insandı. Onun ahlakıyla ahlaklanmıştı. Onun içindir ki Hz. Ali demek, fazilet demektir. Feragat demektir. İman, takva, adalet, şefkat, iyilik, güzellik, sonsuz aşk ve muhabbet demektir.
Bize düşen; onu iyi tanımak, öğrenmek, yürüdüğü yolda yürümek, onu gönülden sevmek, onun esas aldığı Kur'an ve Sünnet çizgisinden ayrılmamaktır.