Hz. Ebubekir, İslam tarihinin ilk günlerinden itibaren önem arzeden bir şahsiyettir. Zira o, ilk Müslümanlardandır. Hz. Peygamber (sav)ın en yakın arkadaşıdır, hicret yoldaşıdır. Resulullah (sav)den sonra Müslümanların ilk devlet başkanı / ilk halifesidir.
Hz. Peygamber (sav)den sonra dinden dönme olaylarıyla başlayan ayaklanmaları bastıran, islam birliğini sağladıktan sonra fetihlerle islamın geniş coğrafyaya yayılmasını gerçekleştiren bir devlet başkanıdır. Ellerde ve evlerde bulunan Kur'an ayetlerini belli bir sistemle bir araya getirip Mushaf halinde toplanmasını sağlayan dirayetli bir halifedir.
Hz. Ebubekir, kendisi Müslüman olduktan sonra durmadan İslamı yaymak için çabalayan bir insandır. Müslüman olduğu için işkence görenlere kol kanat geren, işkence altındaki köle ve cariyeleri bedelini ödeyerek kurtaran fedakar mümindir. İnancından vazgeçmeyip Habeşistan'a hicreti bile göze alan ihlaslı bir kişidir.
Hz. Ebubekir'in Habeşistan'a hicretten vazgeçip Mekke'ye dönmesinin ardından putperestler, işi daha da ileri götürdüler. Hz. Peygamber (sav) ve kabilesi olan Haşimoğullarına kendi mahallelerinde tutsak hayatı yaşattılar. Alışverişi, tüm ilişkileri kestiler. Üç yıl sürdü bu boykot.
Kuşatma bitti diye sevinemeden Hz. Peygamber (sav)in en büyük koruyucusu ve destekçisi olan amcası Ebu Talip vefat etti. Birkaç gün sonra da en sadık dostu ve eşi Hz. Hatice'nin ölümü, Hz. Peygamber (sav)i derinden yaraladı. Ama o yılmadı. İslamı tebliğ için çevre kabilelere gitti. Taif yolculuğu, umut kırıcı oldu. Bu defa Kabe'yi ziyaret için gelenlere İslamı anlatmaya çalıştı.
Bu şartlar altında Cenab-ı Hak, kulu ve elçisi Hz. Muhammed (sav)i 620 yılında Mirac ile şereflendirdi. Hz. Peygamber (sav) önce Mecid-i Aksa'ya, oradan da semaya yükseltildi. Sabahleyin yaşadıklarını Mekke halkına anlattığında kavmi, onunla alay ettiler. Bu durumu, yakın dostu Hz. Ebubekir'e de anlattılar:
"Dinle ey Ebubekir, arkadaşın şimdi de semavi bir at üzerinde Mekke'den Kudüs'e uçtuğunu, oradan kat kat göklere yükseldiğinin, derece derece bütün peygamberleri gördüğünü, melekler alemini dolaştığını, cennet ve cehennemi seyrettiğini, ilahi esrara vakıf olduğunu ve Allah'ın huzuruna çıktığını söylüyor. Buna da mı evet diyeceksin?"
Müşriklerin ümidi ve beklentisi, bu olayın Hz. Ebubekir tarafından kabul edilmeyeceği şeklindeydi. Fakat Hz. Ebubekir, "Eğer bunu Muhammed (sav) söylüyorsa doğrudur, inanırım. Hatta ben onun sabah akşam gökten haber aldığına da inanıyorum" deyince müşrikler, eli boş döndüler.
Hz. Ebubekir, büyük bir heyecanla Hz. Peygamber (sav)in huzuruna geldi. Vaktiyle kendisinin de gördüğü, fakat onun görmediğini bildiği "Beytü'l-Mukaddes" (Mescid-i Aksa)yı Allah'ın Resulünden bütün ayrıntılarıyla dinledi ve "Hepsi doğru, ey Allah'ın Resulü, hepsi doğru" dedi.
Böylece Mirac olayını Hz. Peygamber (sav)den bir daha dinlemiş oldu. Anlatılanları, orayı görmeyen bir kimsenin anlatamayacağına bizzat şahit oldu. "Eğer bunu Muhammed (sav) söylüyorsa doğrudur, inanırım" demesi ve bu denli bağlılığından dolayı Hz. Ebubekir'e "Doğrulayıcı" anlamında "Sıddik unvanı verilmiştir.
İmam Rabbani hazretleri "Sıddik" unvanının velilikten üstün bir makam olduğuna işaret eder. Hz. Peygamber (sav) de isra/miraç gecesinde Cebrail (as)a endişesini dile getirmişti:
-Kavmim, bunları duyduklarında beni tasdik etmez, sözlerime inanmazlar.
Cebrail (as) da onu teselli eder. Zira o, Sıddik'tir.
Bu olay da gösteriyor ki bu sıfat, semada bile zikredilmiştir. O zamana kadar hiç duyulmamış bir şeyi, "O dediyse doğrudur" diyecek kadar Hz. Peygamber (sav)e bağlı olmak kolay değil.
İşte o sadakat, o samimiyet ve güven her kula nasip olmaz. Hz. Ebubekir, işte "Sıddik" rütbesine böyle yükselmiştir.