Biraz pişmanlığın biraz da sitemin bir göstergesi olarak birbirimize sorduğumuz sorulardan bir tanesidir "Hayatta iken neden kıymet bilmeyiz?" Gerçekten de öyle. Neden insanların kıymetini hayatta iken bilmeyiz? Ya da kıymetinin farkına varmayız?
En yakınımızda olan anne babalarımız dâhil olmak üzere en yakın dostlarımızı kaybettikten sonra kıymete biner. Tühler, vahlar, keşkelerle cümleler kurmaya başlarız. Yaşasaydı da şunu da yapsaydık, olsaydı onun bir isteği vardı şimdi yerine getirirdim türü cümlelerin bir anlamı kalmamıştır artık. Ortada kalmış ve içinizi kemiren cümleler haline gelir. Yaşarken verdiğiniz sözleri yerine getir(e)meyişiniz içten içe sizi yok eder. 
Ah keşke…
Ah keşke…
Oysa bunun çoğu zaman bir kıymeti de yoktur. Önemli olan sağ iken kıymetini bilmektir. Verdiği sözü yerine getirmektir esas olan. 
Çok mu zordur hayatta iken daha sabırlı olmak, insanlara karşı daha hoşgörülü olmak. Çok mu zordur insanların hatalarını görmemek ya da insanları hataları ile kabul etmek?
Bunlar dünya menfaatleri için ya da hayatta iken hataları yüzünden küstüklerimiz  ya da selamı kestiklerimiz. Ya bize ve insanlığa dair katkı sunanlar için ne demeli? Neden onlara hayatta iken gereken önemi vermeyiz?
İşte M. Akif, işte Necip Fazıl, işte en son kaybettiklerimiz Teoman Durali, Sezai KARAKOÇ... Belki de bunların isimlerini bile pek çoğumuz bilmiyorduk. Ölünce haberini duyduk ve öldüklerinde kıymete bindiler. Bir nostalji babında anar olduk.
Öldüğü gün sosyal medyadan hepimiz ölenin arkasından rahmet diledik. Kendi reklamımızı yaparcasına. Ya da aslından ben de o tarafta idim dercesine. Ertesi gün çoktan unutmuşuzdur ölen rahmetliyi. Ta ki bir yıl sonra anma yıldönümüne kadar. Onu da sosyal medyamız hatırlatmıştır zaten. Bir yıl önce paylaştığımızı hatırlatırcasına. Hatırlatmanın hatırına tekrar paylaşım yaparsak ne ala. 
Sonraki yıllar da zaten unutur gideriz. Zaten tanıdığımızdan değildir hatırlamamız. Sadece o günün modasına uymak (!), twitterde en çok konuşulanlara gündeme dair katkı sunmak (!) adına hatırlarız. Sezai Karakoç  deyince ne anlarsınız?, Necip Fazıl'ın bir şiirinin ismini söyler misiniz? vb sorular karşısında apışıp kalırız.
Sosyal medyada doğum ve ölüm yıldönümlerini paylaşmak. Bir tür nemalanmak değil midir? Bu saygın isimler üzerinde reklam yapmak değil midir? Sözde taraf olduğumuzu birilerine mesaj vermek adına yaptığımız göstermelikler değil midir?
Yanlış anlaşılmasın. Hayatta iken tanıyan ve saygı duyanlar bu cümlelerimin muhatabı değiller.
Bir insanı kaybettikten sonra kıymetini bilmenin, bir insanın yokluğunda onun değerli olduğunu anlamanın ne kadar yanlış ve ne kadar üzücü olduğunu fark etmekten uzak kaldık.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün ardından öylesine güzel sözler söylendi ki arkasından, gerçekten gıpta etmemek elde değil. Lakin gelin görün ki, bu sözleri söyleyenlerin bir kısmının yaşarken hain dediklerine de şahit olmuşumdur. 
Rahmetli Erbakan'ın ölüm yıldönümü de aynı yüksek duygular, minnet ve kıymetli sözlerle geçti. Ne acıdır ki, onun "Adil Düzen" teorisini bile yaşarken okumamış, anlamamış ve kıymetini bilmemiştik. Şimdi ne büyük bir siyasi deha, bilge ve öngörülü olduğunu anlatıp duruyoruz.
Kim ne derse desin, kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için gelmedik bu dünyaya. Zamanında kıymet bilmeyene bu hayatın ne tekrarı var ne de özeti!
Cenaze namazındaki kalabalıklara bakmamak lazım, örtün üstünü toprakla denildikten sonra ne kadar anıldığınıza ne hakkınızda ne söylenildiğine bakmak elbette ki önemlidir. Ama en önemlisi de yaptıklarınızla, icraatlarınızla her gün olmasa dahi ayda bir hatıra getirecek dostlar tarafından hatırlanmak önemli. 
Herkes bir gün anlar sevdiğinin kıymetini. Ama gidince, ama bitince, ama ölünce. Kısaca iş işten geçince...
Dün tarih oldu yarın sır. Bugünümün kıymetini bil, belki yarın yokumdur kim bilir?
Rahatlatacağını zannederiz ama duvara atılan yumruk zarar olarak geri döner, değer bilmeyen insanlara iyi gelmek için uğraşmak da biraz böyle.
Oysa Hz Mevlana'nın "Kıymet bilmek; kaybedince arkasından ağlamak değil, yanındayken sımsıkı sarılmaktır." anlayışını aklımıza dahi getirmedik.
Her günü tekrar görmeyeceğiniz ve yaşamayacağınız anlayışı ile hareket etmemiz duasıyla…
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…