Pandemiye karşı korunma tedbirleri ön plana çıktı. Çünkü virüs, bilinemiyor ve tanınamıyordu. Korunmak için belli bir aşısı ve tedavi için tavsiye edilebilecek bir ilacı henüz yoktu. Bunların bulunması ve geniş halk kitlelerine uygulanabilmesi için en az bir yıl geçer deniliyordu. İşte bu ortamda Coronavirüse karşı üç formül geliştirildi. Temizlik-Maske-Mesafe.
Bu hastalık sayesinde tüm insanlık, bizim abdest alırken uyguladığımız el yıkama usulünü öğrenmiş oldu. Hijyene dikkat edebilmek için dışarıdan gelindiğinde veya bir şeylere dokunulduğunda ellerin ovalayarak yıkanması tavsiye edildi. Son on yılda tüketilen kolonya ve dezenfektandan fazlası birkaç ay içinde tüketildi. Temizliği hastalık boyutuna vardıranların sayısı bir hayli arttı. İnsanlar, vesveseli hale geldi. Kapı kolundan, apartman ziline, asansör düğmesine kadar potansiyel düşman değerlendirilmesi yapıldı.
Mesafe konusunda hala bilim adamları arasında görüş birliği sağlanamadı. Kimilerine göre iki metre, kimilerine 1,5 metre, bazılarına göre bir metre yeterli. Bunun getirdiği sonuçlar da farklı. Salonlar, sinemalar, kafeler, lokantalar buna göre düzenlendi. Bin kişi kapasiteli mekanlar, birden bire dörtte bire düştü. Mekan sahiplerinin zararını telafi mümkün olamadı. Bazı yerlerde arada bir koltuk, bazılarında arada iki koltuk boş bırakıldı. Bu, toplu taşıma araçlarında, otobüs, tren, uçak gibi ulaşım vasıtalarında sıkıntılara yol açtı. Taşıma ücretleri ikiye, üçe katlandı. Bu, hem firma sahiplerini hem de yolcuları mağdur etti. Bu tartışma halen sürmektedir. Aynı aileden olan müşteriler için bu kuralın uygulanması kaldırıldı ama sıkıntı halen devam etmektedir.
Korunma tedbirlerini en kolayı, aslında maske takmaktır. Ancak ilk günlerde maske sıkıntısı çekildi. Belediyeler ve bazı kuruluşlar dağıtmasına rağmen, halkın bir kısmı buna ulaşamadı. Sonra üretime hız verildi. Eczanelerde de satılır hale gelince herkes kolayca maske bulabildi.
Aniden karşılaşılan olay karşısında bir an panikledik. Ama ülkemizdeki tekstil atölyeleri, çok hızlı çalıştı. Hem yerli ihtiyacı karşıladı hem de dünyanın büyük ülkelerine bile maske ve tıbbi malzeme desteğinde bulundu. Kargo uçakları ve tırlar, yüz seksen ülkeye tıbbi malzeme ve maske taşıdı. Bu konuda din, dil, ırk, dost, düşman ayrımı yapmadı. Şanına layık şekilde davrandı. 
Ama vatandaş maskeye bir türlü alışamadı. Maskeli balo gibi sözler, duraklamaya sebep oldu. Renkli maskeleri takanlara, Mezdeke Grubu'na benziyorsunuz, diye takılmaya başlandı. Maskeyi burnun üstüne kadar çekmedikçe yeterli olmayacağı söylenince yerel ifadeyle "yaşmak" takan kadınlara benzetilme yaygınlaştı. Hatta birisi bana "Ne o öyle karşında namahrem mi var da yaşmağını yukarı doğru çekmişsin" diye takıldı. Ben de ona "Kusura bakma, seni namahrem sandım" diye cevap vermiştim.
Temizlik, mesafe ve maske; elbetteki bu virüse karşı alınabilecek en önemli tedbirler. Ancak toplumun bir kısmı bu kurallara uyar, diğerleri uymazsa salgın hastalığın yayılma hızı düşmez. Aksine yukarı doğru seyreder.
Çocukluğumda çok duyardım; büyüklerimiz "Ya rabbi, görünür görünmez kazadan beladan sen koru" diye dua ederlerdi. Görünmez kazayı anlayabiliyorduk da görünmez beladan ne kastedildiğini bir türlü anlayamıyorduk. Koronavirüs ile bunu da anlamış olduk. Bu öyle bir bela ki, gören yok. Çok güçlü mikroskoplarla bile zor tespit edilebiliyor. Konuşurken ağzımızdan çıkan damlacıklarla karşımızdakine yayılabilir, bulaşabiliyor. Virüslü bir kişinin bulunduğu ortamda onlarca insana bulaşabildiği söyleniyor. Büyüklerimizin görünmez beladan korunmak için yalvarışları, boş yere değilmiş. Biz, sadece sözlü dua ile yetinmeyip bu üç kuralı uygulayarak fiili duamızı da yapmayı ihmal etmemeliyiz.