Kerebi Gazi'nin bu kızgınlıkla emir verip otuz bin seçkin zırhlı ve silahlı askeriyle birlikte önünde olan bitenden haberi olmuştu, ona dediler ki: Ey baş komutan, sen ne diye hazırlıksız bekliyorsun İmlak Mağribi otuz bin asker ile senin üzerine doğru geliyor, hemen yakınında erişti erişecek ne tedbir aldın ki… Kerebi Gazi İmlak Şah'ın bizzat kendisinin üzerine doğru geldiğini duyunca mutlu oldu ve hemen emir verdi. Üç bin asker tekbirler getirerek atlarına bindiler, küffar askerini beklemeye başladılar. Bir de baktılar ki şehrin bulunduğu taraftan tozlar kopmuş dalga dalga havaya savrulmakta. Tız içinde kös, kılıç ve kalkan sesleri ortalığı tutmuş askerleri coştururken bir saba rüzgarı gibi o tozu ortadan ikiye böldü. Baktılar ki gerçekten otuz bin demir zırhlı asker harp aletleriyle donanmış olarak, nakkareler çalarak altın başlı sancaklar açmış vaziyette saflar ve alaylar halinda gelip Kerebi Gazi askerlerinin bulunduğu yere yaklaşıp orada durdular.
Kerebi Gazi’de alay düzüp sancak kaldırarak küffar askerine karşı vaziyet aldı. Sonra dönüp askerlerine şunları söyledi. "Askerlerim sizlerden şunu istiyorum, yerinizden ayrılmayın, sadece dikkatle bakın bu askerle savaşmayı bana bırakın. Yüce Allah'ımızın inayeti ve Resûlüllah'ımızın mucizelerinin berekatıyla ben bunların hakkından gelirim. Eğer şayet ben şehit olursam siz de o zaman din gayretiyle küffar üzerine yürür ceng edersiniz. Ben sağ iken siz hamle yaparsanız sizin hamlenizi de kılıçtan geçiririm" dedi. Sonra gök gürültüsü gibi bir nara atıp meydana atıldı.
İmlak Şak gördü ki Kerebi Gazi'nin üç bin yiğit askeri kendi askerlerinin karşısında durmaktalar. Askerlerine dönüp şöyle söyledi: Yiğitlerim, ne dersiniz şu ayarsızlar korkmadan bu kadarcık bir askerle benim gibi bir şahın karşısına çıkmaya cesaret etmişler, diye konuşurken İslam askeri tarafından bir nara sesi duyuldu ki sahrayı adeta sallıyor. Sesi duyan kafir askeri korkudan bir birine sarılmaya başladı.
Bir de baktılar ki, cihan arslanı Kerebi Gazi kırk karışlık boylu boslu bir yiğit ki, kırmızı süs taşları ile bezenmiş üç kat davûdî zırhı bir biri üzerine giymiş, altın kaplı tolgasını başına geçirmiş, üzerine bahadır yüklerini sokup samsam kılıcını beline takmış o heybetle karşılarına çıkıp meydan okumaya başladı. Nara atıp şöyle seslendi: Meydanıma pehlivan gönderin, bir görün bakalım size öyle bir iş yapayım ki, cihanda destan olup söylensin, diye haykırınca kafır alaylarının askerleri birbirlerinin üzerlerine yılılayazdılar. Kerebi Gazi'nin o heybetini görenler hayran olup kendilerinden geçtiler.
İmlak Şah askerlerine seslendi: Yiğitlerim, ne duruyorsunuz şu nâbekarın hakkından gelecek içinizde bir yiğit yok mudur? 
Mağrip askerlerinin içinde Ankây-ı Endülüsî diye biri vardı. Atını sürüp İmlak Şah'ın önüne geldi. "Ey Mağrip şahı ben kuluna izin ver, gidip o nabekâra öyle işler edeyim ki, cihanda destan olup söylensin. İmlak Şah: Yürü ey pehlivan, seni Lât ve Menât'a ısmarladım. Ankây-ı Endülüsî bu sözleri işitince "Ey sultanım bana ne güzel dua ettin, cihan dolusu Kerep olsa artık bana güç yetiremez, dedi. Otuz altı karış uzun boyu ve heybetiyle demir zırhlara bürünmüş olarak atını sürüp Kerebi Gazi'nin karşısına çıktı. "Ey ayarsız Arap sen kim oluyorsun da buraya kadar gelebiliyorsun ne seni sağ bırakırım ne de senin yanında gelenleri, hepinizi kılıçtan geçirip helak edeceğim" deyip Kerb'in önünü bağlayıp başladı konuşmaya: Ey Kerep sen benim ne kadar ünlü bir komutan olduğumu biliyor musun?
Kerep cevap verdi
    -Ne bileyim ne melunsun.
-Neye geldin, ne istiyorsun, bak bana bu asker içinde Ankây-ı Endülüsî derler, senin gibi ayarsızları tarumar etmek benim işimdir. Nice cihangirler benden korktuklarından yerlerinden inemezler. Benden o kadar korkarlar ki Mağrip halkı bile Lat ve Uzza'dan o kadar korkmaz. Ancak benden korkarlar. İşte benim adımı yiğitliğimi ve ünümü duydun ve gördün. Sen bu konuda benim elime su dökemezsin. Gel şimdi atından in usulüne uygun olarak bizim dinimizi kabul et, İmlak Şah'tan senin için aracı olur, günahlarının da affedilmesini dilerim.
Kerebi Gazi bu sözleri duyunca olanca sesiyle bağırarak: Ey melun oğlu melun, sen kim oluyorsun da bana böyle bir teklifte bulunmaya cesaret edebiliyorsun, dedi. Elini kılıcına attı, ejderhanın ininden fırlayıp çıktığı gibi Samsam adlı kılıcını yalın hale getirip çekti atını onun üzerine doğru sürdü, yetişip Ankây-ı Mağribi'ye çaldı. Anka yüzüne siper çekmişti cevap verdi. 
Ey nâbekar o halde olacaklara katlan bakalım.
Kerebi Gazi, ona kılıcını öyle bir vurdu ki elindeki siperi ile birlikte hıyar gibi Anka'nın başından ta eğer kaşına varıncaya kadar iki parçaya ayrıldı, iki parça olup iki yana düştü. Canını cehenneme ısmarladı. Onu gören İslam askerlerinden tekbir sesleri yükselmeye gökyüzünü inletmeye başladı. Küffar tarafında ise feryatlar koptu. İmlak Şah ah edip dedi ki: Ey gayretsizler, hani ettiğiniz bunca laf boşuna mıydı? Şimdi yürüyüp Ali ile bile ceng ederiz diyordunuz, daha onun bir kuluna bile cevap veremediniz.