T.R. Fehrenbach: "This Kind of War: A Study in Unpreparedness" (Bu Tür Bir Savaş: Hazırlıksızlığın Çalışması) kitabında Kore Savaşında Türk askerleriyle ilgili önemli bilgiler verir: 5.000 kişilik Türk Tugayı, General Tahsin Yazıcı'nın komutasında Güney Kore'de Kızıl Ordu ile savaşa tutuşur. Tarih 26-28 Kasım 1950 kış ayı. Kore dağlarında ilk kez “Mehmetçiğin "Allah,…Allah"” sesleri duyulur. Kızıl ordular ilk defa süngü hücumu ile karşılaşır dehşete kapılırlar. Tugayımız yüzlerce şehit pahasına Kızıl Ordunun ilerleyişini durdurmuştur. Bu zafer tarihe: "Kunuri Muharebeleri" olarak geçmiştir.
Çarpışmalarda Kuzey Kore çok esir almıştır. Esir kafilesine kış ayında kuzeye Kızıl Çin'e doğru “ölüm yürüyüşü” başlatılır. Yürüyemeyen esirler öldürülür. Türk esirler gücü kesilen arkadaşlarını sırtlarına alırlar. Kızıl Çin topraklarına ulaşılır, kamplara yerleştirilir, üniformalar çıkartılıp tek tip elbiseler giydirilir. Birleşmiş Milletler Ordusu'nu oluşturan ülkelerin askerlerinde, rütbesiz olmanın getirdiği disiplinsizlik başlar. Türk esirlerinde yüzbaşı yine yüzbaşıdır, er erdir.
Bu tutum, Çinli askerlerin ilgilerini çeker. Rütbelerin kaldırılması diğer milletlerin esirlerinde beklenen sonucu vermiş, ama Türk askerlerinde hiç etkisi olmamıştır. Komutan Yüzbaşımız grubun başından alınıp hapsedilir, ama durum değişmez, Yüzbaşı'dan sonra Teğmen komutayı alır, durum değişmez. Psikolog, sosyolog ve eğitimcilerden oluşan ekip getirilir inceleme yapılır. Yüzbaşı'yı konuşturmak isterler, konuşmayınca da öldürmekle tehdit ederler. Yüzbaşı'nın cevabı basittir: "Boşuna uğraşıyorsunuz, Türk askerinin tutumu benim kişiliğimle ilgili değildir. Benden sonraki kıdemli komutayı ele alır, bir şey değişmez. Sorgulama ekibinin: "Onu da ölüme mahkûm ederiz" demesi üzerine, Yüzbaşı: "Olabilir, ama o subaydan sonra en kıdemli Astsubay komutan olur. Onu da alırsanız sıra Çavuş'a gelir askerlerimizin tutumu değişmeden sürer. Sonunda iki Türk askeri kalsa bile kıdem usulü yine devam eder. Bu davranışların kökü, Türk askerinin eğitiminden evvel, evinde aldığı geleneksel Türk aile terbiyesine dayanır", der. Yüzbaşımız arkadaşlarının arasına bırakılır.
Beyin yıkama tekniğinin sonraki dönemi “ikram ve tatlı davranıştır. Birleşmiş Milletler askerlerine yapılan bu uygulama beklenen sonucu vermeye başlar. Bunda da Mehmetçiğin tavrı değişmez. Bunun üzerine beyin yıkama taktiğinin sonuncu aşaması olan: uyuşturucu iğnelerle bilinçaltını etkilemeye çalışırlar, hepsinin dilleri çözülmüştür. Bizimkilerin şuuraltından sert bir direniş görülür. Yine sır vermezler. Çinliler, savaş tutsaklarını kendi rejimlerine kazanmak için çabalarını sürdürürler. Esirlere “Enternasyonal” ve “Çin Gönüllüleri Yürüyüş Marşı” öğretilir, marşları içten ve gür söyleyenlere ek yiyecekler verilir, tutsaklarla muhafızları arasında yakınlık kurulur. Türk esirlere, bu uygulamalar da etki etmez. Esir değişimi başlayınca Mehmetçik Yüzbaşı'nın komutasında birliklerine katılır. Diğer ülkelerin esirleri arasındaki maddi kayıp yanında, manevî kayıplar da vardır. Çoğu Amerikalı asker vatanlarına dönmeyi istemez, Kızıl Çin'de yaşamayı tercih ederler. Amerikan basını bunu ayrıntılı olarak ele alır, analara- babalara, psikologlara sorar:
"Anadolu bozkırlarında doğan, mahrumiyet içerisinde yetişen Türk askerleri, bizim her türlü imkân içinde yetiştirdiğimiz askerlerimizle aynı şartlar altında savaşa girdiler. Onlar başardılar, yardımlaşarak geri dönmesini bildiler. Bizimkiler birbirlerine ellerini uzatmadılar, korumasını bilmediler, bencillik yaptılar. Kızıl Çin'den iyi muamele görünce gevşediler, onların rejimlerini beğendiler. Ailelerini, vatanlarını unutup, oralarda kaldılar. Nedir bu Türk'ün çözülemeyen kuvveti, gücünün sebebi? Nedir bu bizim cemiyetimizin zayıflığının, çürüklüğünün sebebi?
Bu yüzden, Kore savaşında Mehmetçiğin asil tutumunu ABD iyi bilir: Türk askerleri Kore'de ABD'nin 8'inci Ordusunu büyük bir felaketten kurtarmıştır. Türkiye'nin Suriye'de Afrin bölgesine düzenlediği askeri operasyon üzerine ABD'nin CIA eski Başkanı Orgeneral David Petraeus' olası bir Türk-ABD çatışmasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: "Orada durup iki defa düşünmek lazım. Türklerden bahsediyoruz, Araplardan değil. Düzenli taktik ve bizde bile olmayan disiplinli bir orduya sahipler. Geri çekilme gibi bir huyları yok, bunu hiç düşünmezler. Topyekûn savaşan bir millet. Olasılık hesapları yapmıyorlar, akıllarında toprakları ve dinleri varsa sonlarını düşünmezler, Şu an böyle kritik bir durum, hem bizim için hem dünya için çok büyük bir risk oluşturuyor." Değerli okuyucularım biz asker bir milletiz. Dünya bizi iyi tanımaktadır, potansiyelimiz ve caydırıcılığımız yüksektir. Yeter ki birlik ve beraberliğimizi elden bırakmayalım. Allah devletimize milletimize zeval vermesin.