AMELE
Anadolu'dan İstanbul'a kapıcı olarak gitti. Sonra baktı apartmanda kimseye yaranamıyor kapıcılığı sevmedi ve bıraktı.  Amele pazarında her gün akşama kadar iş bekledi. Sabahları genelde iş veren olmadı. O da pes etmedi, akşama kadar bekledi ve son da da olsa gelen parça işlere az çok demeyip gitti. Normal da başkaları aynı işe 100-150 TL isterken o bana 75 TL versen yeter diyerek kanaatkârlık gösterdi. Bir gittiği yer bir daha bırakmadı. Tercih edildi. Bir iki sene sonra aranan amele oldu. Daha sonra amelelerin çavuşu / patronu oldu. Patron olduktan sonra da hiçbir ameleyi küçümsemedi, hakkını yemedi ve yedirmedi. Şimdi birkaç tane dairesi ve altında lüks bir arabası var. Tebrik ediyorum amele + patron kardeşi

FOTOĞRAF ÇEKMEK
Japon devleti halkının yurt dışına gezmeye gitmesini çok teşvik ediyor. Çünkü bilinçli gezmek demek ufkun daha da genişlemesi ve yeni buluşlara pencere açılması demektir. Japonlar çok fotoğraf çekmekle tanınırlar. Bunun sebebi ilginç gördükleri her şeyi çekerler ve bu çekilen fotoğrafları bir kurumun arşivinde toplarlar Sonra Uzmanlar tek tek incelerler ve teknolojik buluşlarda kullanırlar. Eh bizler de çok öz çekim (selfi)  yapıyoruz demi? Lakin yediğimiz içtiğimiz, oturduğumuz mekânları fotoğraflıyor ve sosyal medya denizine atıyoruz. Tabiri arab ile ''Ma hüvel fark? ( ikisi arasındaki fark nedir?) 

SABAH 05'TE TOPLANTI
Japonlar çalışkanlığı ve örf ve adetlerine bağlılığı ile tanınırlar. Bu bağlamda en önemli toplantılarını sabah saat 05.00 'te yaparlar. Diğer taraftan Almanlar durur mu, onlar da sabah saat 06.00' da kalkıp arı kovanından çıkan arılar gibi çalışma hayatına dağılırlar. 
Dikkat ederseniz ikisi de ikinci dünya savaşında mağlup olmalarına rağmen 
topyekün çalışma hayatına sarılarak teknolojik alanlarında dünyanın devleri arasına girmeyi başarmışlardır.

OKUL MÜDÜRÜ
Okul müdürünün makam odası giriş merdivenin yanındadır. Konforu da gayet  iyidir. Fakat okul müdürü odasını biraz uzağa taşır. Genç öğretmen merak eder ve ''Sayın müdürüm burası iyi konforlu niye odanızı uzağa taşıdınız?'' diye sorar. Müdür Bey de ''Bak öğretmenim, ben her sabah okula bir saat erken gelirim. Olur ya, öğretmen arkadaşım saati duymaz, ailevi sıkıntısı olur (alışkanlık yapmamak şartıyla) geç kalabilir. Odamın önünden geçerken zaten mahcubiyet duyar ve benim de onun geç kaldığını görünce şöyle bir bakmam, lisani hal ile fırçalamam gerekir. Bunu yaptığım öğretmenim sınıfa girince 8 saat öğrencilerine ne kadar faydalı olabilir? Akşama kadar kafasında benim ona imalı bakışımı düşünür durur. İşte bunun için makam odamın yerini değiştirdim'' der. Genç öğretmen ince düşünceli babacan okul müdüründen dersini almıştır.

METİN TOPKARA BEY
İngilizce öğretmeni olarak yeni okula atanır. Okula Çorum eski il milli eğitim müdürlerinden Metin Topkara Bey gelir. Müdür beyin odasında otururken (1998) ''Müdür bey, okula yeni atanan öğretmenimiz var mı?'' diye sorar. Müdür bey de '' Efendim bir tane İngilizce öğretmeni geldi'' deyince o arkadaşı çağırın buraya'' der. Görevli sınıfa girer ''Hocam sizi il milli eğitim müdürü çağırıyor'' der. Bunu duyunca acaba bir hata bir kusur mu işledim diye öğretmen arkadaş tedirgin olur. Korkarak müdürün odaya gelir. İl müdürü  '' Öğretmenim lütfen oturun'' der. Hal hatır sorar. ''Galiba sen de benim gibi yabancısın'' der. Bu arada müdür bey öğretmenimiz de geldi bize kahve ikram etmeyecek misin? Diye espri yapar. Öğretmen arkadaş çekinerek girdiği oda da rahatlamıştır. Tabiri caizse il müdürü şeker gibi adamdır. Öğretmen arkadaşa biraz tavsiyeler de bulunur ve müsaade eder.  Göreve başlarken öğretmenliğe biraz soğuk gibi yaklaşan arkadaş il müdürünün bu samimi yaklaşımından sonra bir başka sevmeye başlar. Kendi kendine iyi ki öğretmen olmuşum ve iyi ki Çorum'a atanıp böyle babacan büyüklerimle karşılaşmışım der. Netice olarak gıyabi namını çok duyduğum bu il müdürünü tanımak isterdim. Yaşıyorsa Allah sağlık sıhhat afiyetler versin. Sayıları ziyadeleşsin.