“Kitap, ailenin kalbidir-herkes okusun diye” sloganıyla bu sene de Çorum Belediyesi 12. Çorum Kitap ve Kültür günleri 10-19 Ekim 2025’de gerçekleşti.
Belediye Başkanımız H. İbrahim Aşgın’ı bu kültür hizmeti vesilesiyle tebrik ediyoruz. Sağ olsun, var olsun.
Cemaatle namaza gittiğimiz bir cami çıkışı ayaküstü sohbette “Fizan’a kadar yolun var” deyimi gündeme geldi. Deyimin gelmişini geçmişini konuşmuştuk.
Kitap Fuarı açılır da gitmez miyiz, gittik. Kitaplar arasında dolaştık, yayınevleri maşaallah kalkmış, ayağımıza kadar gelmişler, stant açmışlar.
İlk gidişte 2 kitap aldım. Birisi “Fizan Hatıraları”.
Derdim, Jön Türklerden Mahir Said Pekmen’in kaleminden Fizan’ı tanımak.
Kitabı yayına hazırlayan Hasan Babacan ve Servet Avşar’ın verdiği bilgilere göre Mahir Said Bey, Fizan anılarını kaleme alırken, anıların 23 Kasım 1897 tarihinden itibaren aktardığı kısımlara, günleri ve yılı miladi takvime göre vermiş, ayların isimlerini ise Rumi takvime göre yazmıştır. Bu durum bir karışıklığa sebep olur düşüncesi ile metindeki bütün tarihlerin miladi takvime göre karşılıkları parantez içinde gösterilmiştir.
İçindekiler:
Giriş, A. Mahir Said Bey'in Hayatı, B. Eser Hakkında.
Başlangıç, Çocukluğum, Şefik Bey Amcam, İstanbul'da Beşiktaş Rüştiyesi. Kuleli İ'dâdisi, Büyük Zelzele, Vatan Endişesi, Büyük Kolera, Harbiye Mektebinde, Şefik Bey'in Akkaya'ya Sürülmesi, Tevkifimiz, Yıldız'da, Taşkışla'da, Menfa Hazırlığı, Menfaya Doğru, Menfada, Trablusgarp'ta Mahpusluk, Aşağıdaki Mahbeste, Menfa'dan Kurtuluş, Düzme Bir Emir, Rıza Şakir'in Kaçırılması, Avrupa'ya Firarım
**
Halen dilimizde dolaşan “Fizan'a bile gitsen bulurum seni, Fizan’a kadar yolun var” deyimlerinde geçen Fizan neresi?
Fizan, günümüzde Libya'nın güneybatısındadır. Osmanlı Devleti'nin en uzak vilayeti olması nedeniyle, siyasi sürgün yeri olarak da kullanılmıştır.
Günümüz Türkçesinde bile, Osmanlı’nın uç vilayeti olan Yemen gibi, Fizan ismi de uzak mekanları anlatan bir ifade olarak kullanılmaktadır.
Fizan, Libya’nın güneyinde sahilden 600 km içerde ve Büyük Sahra’nın doğusunda kızgın çöllerin ortasında bir vahadır. Fizan'ın merkezi olan Merzuk, Trablusgarp'a 900, Bingazi'ye 1500 kilometredir.
Sürgünler için en korkunç yer Fizan’dı. Oradan kaçmak ise âdetâ imkânsızdı. Bu yüzden mahkûmları “sürgün” den ziyade “Fizan” kelimesini duymak ürkütürdü. Trablusgarp'tan otobüsle 9 saat mesafede olan Fizan'a, Osmanlı döneminde develerle ancak 45 günlük bir çöl seyahati sonrası ulaşılabiliyordu ve deveden başka herhangi bir ulaşım vâsıtası da yoktu. Demiryolu mevcut değildi.
666-667 yılları Emevîler fethedip hüküm sürmüş, daha sonra Berberîler, Eyyûbîler, Kanim Sultanlığı, Fas'tan gelen Evlâdı Muhammed ailesi hâkimiyetine girmiş, bu ailenin Merzuk şehrini kurmasıyla da Fizan, Araplaşmaya ve İslami bir yerleşim yeri haline gelmeye başlamıştır.
Osmanlılar ise 16. yy başlarında Kuzey Afrika'yı İspanyol işgâlinden kurtararak bölgeye hâkim olmuşlardır. 1551 yılında Kânûnî Sultan Süleyman tarafından fethedilen Trablusgarp eyâlet hâline getirilince, Fizan da bu eyâlete bağlı bir sancak oldu. Uzun süre sükûnet ve huzur içinde geçen bir dönemden sonra Sultan Reşat'ın tahta geçmesinin ikinci senesinde (1911) İtalyanlar Trablusgarp ve Bingâzi'yi işgâl ettiler. 1913 senesine kadar Fizan'a daima asker sevkeden ve bölgeyi hâkimiyeti altında tutan Osmanlı, 12 adayı ve Trablusgarp'ı işgâl eden İtalya ile 19 Ekim 1912’de Uşi Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmayla Osmanlının bölgedeki hâkimiyeti de sona erdi.
Fizan’ı tanımamıza sebep olan 2. Abdülhamid'in meşhur sürgün yeri olmasıdır.
Sultan Abdülhamit Han, hususiyle devletin aleyhinde faaliyette bulunan idamlık suçluları, etkili olamayacakları yerlere sürgün etmeyi tercih etmiştir. Böylece asıl maksadının cezalandırmak değil, etkisiz hâle getirmek olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden Fizan, Sultan Hamid'in bir sürgün yerinden beklediği tüm şartları karşılayan ideal bir tecrit alanıydı. (Ayrıntı için bknz. Mahmut Sami Şimşek, Yeni Şafak, 27.08.2011)
**
Gelelim kitapla istediğime ulaştım mı?
Hayır.
“İçindekiler” de görüleceği üzere Mahir Said Bey, Fizan’a gönderilme cezası almış, içinde kendisinin de yer aldığı tutuklular İstanbul’dan ayrılan vapurla Marmara Denizi, Çanakkale Boğazını geçerek Ege Denizi’nden yola devamla Trablusgarp’a kadar varmış, orada mahpus kalmış ama daha öteye ödenek yokluğu bahanesiyle götürülmemiş.
Mahir Said Pekmen, 11 ay sürgündeki hapis hayatının ardından afla mahkûmiyetten kurtulmuş. Göz hapsinde tutulmalarından rahatsız olan bir grup arkadaşıyla, anlaştıkları Fransız vapuruna binerek Trablus’tan Avrupa’ya kaçmışlar.
Kitapta Fizan hakkında yaşanmış bir hatıra yok. Gidilmeyen, durulmayan yerin hatırası zaten olmaz.
Fizan Hatıraları, bir Jön Türk’ün penceresinden dönemin olaylarına bakışını görmemiz açısından büyük öneme sahip.
Osmanlı’nın dağılma sürecinde devlet karşıtı iç ve dış mihrakların nasıl çalıştıklarını itiraf niteliğinde.
İç mihraklar dış mihrakların gazına gelip çalıştılar, çabaladılar da günün sonunda ne oldu?
1.ci Dünya savaşı çıktı. 4 milyon km2 toprağımız, beşte bir oranına düştü, küçüldü.
Abdülhamid’e yaptıklarına pişman oldular. Ama iş işten geçti.
İç mihrakın elebaşı kudretli paşaları, yurt dışına kaçmak zorunda kaldılar.
Osmanlı Hanedanı’na reva gördükleri ve yaşattıkları dram da cabası.
Vs…
Aldığım diğer kitapla ilgili değerlendirmeyi haftaya yapacağım inşaallah.
NOT: Gazze’de soy kırım kırılgan bir şekilde de olsa durdu. Kalıcı olmasını diliyoruz.
Vesselam…