AFİYET KÜLTÜRÜ İÇİN AFET KÜLTÜRÜ

Bazı kelimeler vardır ki duymak istemeyiz; çünkü bizi rahatsız eder. "Afet", "deprem", "savaş" gibi kelimeler bunlardan birkaçıdır. Hele bir de neşeli ve mutlu bir anımızda bu tür kelimeleri kullananlara kızarız: "Şimdi bu da nereden çıktı? Bu konuları kapatalım," deriz. Ancak beklemediğimiz bir anda afetlere maruz kalabilir; kendimizi, ailemizi ya da çevremizi enkaz yığınları arasında bulabiliriz. Bir anda gündemimiz değişir, hayallerimiz altüst olur.
Enkaz yığınları arasında yavrusunun "Anneciğim, babacığım, ne olur, canım çok yanıyor, beni kurtarın!" diye haykırışını duyduğu hâlde, elinden gözyaşından başka bir şey gelmeyen zavallı anneleri ve babaları görürüz. Soğukta, katalitik soba ile çadırda çocuklarını üşütmemeye çalışan, bir tas sıcak çorba alabilmek ya da bir banyo yapabilmek için dakikalarca sıra bekleyen afetzedeleri görürüz. Enkaz arasında sahibini arayan kedileri, köpekleri; "Anne! Anne!" diye annesini ve sevdiklerini arayan çocukları, gençleri görürüz. Bu bazen deprem olur, bazen büyük bir yangın, bazen de savaş… Ülkemizin konumu gereği afetlerle karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır; ancak bu afetlerde büyük zararlar görmek zorunda değiliz. Bu, bir nebze de olsa bizim elimizdedir.
Dünyada pek çok ülke zaman zaman afetler yaşamaktadır. Bunlardan biri de Japonya'dır. 1923 yılında Japonya'nın Kanto bölgesinde büyük bir deprem meydana gelir ve yüz bin kişi hayatını kaybeder. O dönemde Torahiko Terada'nın söylediği şu söz çok meşhur olur: "Natural disaster comes when it is forgotten." (Afet, unutulduğu zaman meydana gelir.) Bu sözle birlikte, toplumda bilinçli afet kültürü oluşturmanın ilk adımları atılır. Toplumun tüm kesimleri bir sonraki afete hazırlıksız yakalanmamak için gerekenleri titizlikle yapmaya başlar ve bu çabalarının meyvesini bugün de almaktadırlar.
Bugün Japonya'da depremlerde binalar sallanır, ama yıkılmaz. Orta şiddetli depremlerde hasar neredeyse yoktur; çünkü yıkımlar ancak 8 büyüklüğünden sonra başlar. Oysa bizde daha küçük depremlerde bile can ve mal kayıpları yaşandığını üzülerek görmekteyiz. Bu yüzden, bizde de toplumun tamamını kapsayacak şekilde, -mış gibi yapmaktan uzak, bilinçli bir afet kültürünün oluşturulması gerekmektedir.
Toplumda temel afet bilinci oluştuğunda:
Şehirlerin yerleşim yerlerinin planlamasından başlayarak binaların temelinden çatısına kadar yapılan her işte afetlere hazırlık göz ardı edilmeyecektir.
Araçlardaki yangın söndürme cihazları ve ilkyardım çantaları, yalnızca cezalardan kurtulmak veya muayeneden geçebilmek için değil, gerçekten ihtiyaç hâlinde kullanılmak üzere bulundurulacaktır.
Emniyet kemeri yerine susturucu aparat kullanılmayacaktır.
Binalardaki yangın dolaplarında hortumlar eskimiş, yırtılmış ya da hiç denenmemiş şekilde bulunmayacaktır.
Apartmanlardaki yangın tahliye merdivenleri, sadece ruhsat almak için yapılmış ama fiilen kullanılamayacak durumda olmayacaktır.
Sığınağa giden yön levhasını takip ettiğimizde karşımıza kömürlük ya da depo çıkmayacaktır.
Küçük ölçekli depremlerde panikle camdan veya balkondan atlayarak kolunu, bacağını kıran insanlar görülmeyecektir.
Basit ilk yardım bilgisine sahip olunmadığı için insanlar sakat kalmayacak veya hayatını kaybetmeyecektir.
Afet sonrası özel araçların trafiğe çıkmasıyla yollar kilitlenmeyecek; acil telefonlar gereksiz yere meşgul edilmeyecektir.
Her birey, afetlere hazırlık kapsamında 72 saatlik ihtiyaçlarını karşılayabilecek tedbirleri önceden alacak; yardım dağıtımlarında kargaşa yaşanmayacak, kimse birbirini ezmeyecek, herkes ihtiyacı kadar alacaktır.
Afetlerle ilgili yazılanlar, çizilenler, konuşulanlar dikkatle takip edilecek; ön yargısız eleştiriler ve öneriler takdir toplayacaktır. İnsanlar bir yana, hayvanların bile zarar görmesine gönül razı olmayacaktır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenle toplumda bilinçli afet kültürünün oluşması için afet eğitimleri aileden başlamalı, okulda gelişmeli ve ihtiyaç hâlinde yaşamda bilinçli bir şekilde uygulanmalıdır.
Özetin özeti:
"Geçmişi iyi okumayan milletler, geleceği inşa ederken hata edebilirler" veya "Bütün dünler, yarınları aydınlatan fenerlerdir" sözlerinden hareketle; olası doğal afetlere, depremlere, yangınlara ve savaşlara karşı her bireyin daima hazırlıklı ve tedbirli olması gerekir. Bu sağlanabilirse, olası afetlerde can ve mal kaybı en aza iner. Hatta afetler, afiyete bile dönüşebilir.
Afetler için benim formülüm:
Önce topyekûn tedbir… Sonra tekbir…
Daha sonra takdire rıza…
*
Dedim: Kara gün için arabanızın deposu dolu olsun.
Dedi: Depoyu dolduracak para var mı, biliyor musun?
Dedim: Tasarruf için biraz yürümeye ne dersin?
Dedi: Herkes binerken ben niye yürüyeyim, diyorsun?
Dedim: O hâlde ambarda arpan yoksa ahırda atı niye besliyorsun?