ARKADAŞ ÇILDIRTTI BENİ!

Bir arkadaşım var 70 yıllık. Orta, lise sıralarındaki etkili birlikteliğimiz yüksek tahsil için gittiğimiz  İstanbul'da da devam etti.  Bu milletin milli, manevi değerlerinde buluştuğumuz ideal insanlardan o. Gerektiğinde yekdiğerimizin kafasına vura vura iyiye doğruya yönlendirdiğimiz örnek dostlardan.
Kendisi Çorum dışında oturmakta. Çok uzun yıllar, okullardan mezun olup ayrı şehirlerde yaşasak da,  aynı ailenin çocukları misali kopmadık yakın zamana kadar birbirimizden. 
Derken…Geçen telefonda -alo- dedim bir daha. "Uzun zamandır sessizsin, küstün mü yoksa bana? Neylersin, nasıl geçer günlerin, sıladan uzakta seni oralarda eğleyip avutan ahbapların vardır inşallah? Dedim. Cevap olarak;
-Pek evden dışarı çıkmıyor, kimseyle görüşmüyorum. Günler boyu yegane meşgalem kutsal kitabımızı daim doğru okumak anlamak. Yıllardır devamlı meşgalem bu. Gerisi tırı vırı! 
-Peki, misafirlik, komşu akraba, insan ilişkileri? 
-Yok, içimden gelmiyor, inanmıyorum da çevremdekilerin konuşmaya uygun ciddi aklı başında  dost olduğuna!
-Nasıl olur, bu yorumlar bize yabancıdır, kibir, kendini beğenmişlik olur!
-Laf kesme, bilgiçlik taslama bana.
-Ne diyorsun sen, tüm mesaini Kuran okumaya verirsen aylar yıllarca, tribünden sahaya inmez insanlarla hayatı paylaşmazsan neye yarar ki bilip  öğrendiklerin, söyler misin?                              
-Maval okuma!
-Şaka yapıyorsun, ya o eski arkadaş gurubundan hayatta kalanların 6’sıyla alakan, ahde vefa yani.
-Ne  vefası, sevip sayılacak insan mı kaldı. Bozulmuş insanlarla ne konuşacağım, hepsi menfaat, çıkar peşinde, sen bile.
-Ne diyorsun sen hakaret ettiğinin farkında mısın bana?
-Ne yani öyle değil mi?
-Peki haydi söyle ne menfaati, nasıl tek yönlü yararlanıyorum senden. Hem de aylar yıllardır yan yana gelmeyerekten. Borç falan aldım da vermedim mi. Nedir söyle kusur ve günahımı da özür dileyip helalleşelim, kendimi af ettirmek için gerekirse ayağını dahi öpeyim!
-Sen bilirsin. 
-Bilmiyorum, söyle suçumu arkadaş, laf yuvarlama Allah rızası için söyle. Lise, Fakülte yıllarında ettiğimiz gibi birbirimize iyilik edelim.
-Boş versene sen!
-Bak son yıllarda zaman zaman aradıklarımda buna benzer olumsuz sürpriz tepkiler verdin bana hatta azarladın. Böylesi menfi tepkiler yakışmaz bize. İyisi mi sen bir Psikiyatriye git. Hani İstanbul'da öğrenciyken sizin beni gırgırdan Asabiye'ye yönlendirdiğiniz gibi..
-Niye gideceğim, bilmişlik taslama bana. Arkadaşlığın essahtan dostluğun olduğuna inanmıyo rum daha.. 
-Bunları söyleyen sen olamazsın. Hiç dışarı çıkmaz 24 saat Kuranla meşgul olursan, bir kulun hatırını sorup gönlünü almazsan, bir fakire rastlayıp el uzatmazsan, birilerinin sevinç kederini paylaşmaz, selamlaşmaz,  millet, memleket meselelerinin düzelmesinde gayret sarf etmezsen okudukların öğrendiklerin neye yarar? Harcanan zamana yazık. Kuran, salt okumak için değil okuyup öğrenip  ona göre yaşamak  hayata uygulamak için değil midir? Hadi aldatma kendini, birilerine danış tartış bu batıl düşünceni. Karış insanların arasına. Kusur ve günahı önce kendinde ara. Ben kaç akçe ederim? de. Ve "yaratılanı çok sev yaratandan ötürü". “Ne kokar ne bulaşır"lardan olma. Ben ölmedim daha "bu insanlık bu din adına daha çok yapacaklarım var" de. Çık kendini kapattığın o hapishaneden… Kemale ermek için hücreye kapanan o dervişler dahi bir zaman sonra çıkar bir araya gelirler. Çalışır, üretir paylaşırlar elde ettiklerini. Sevişip paylaşmayan adam, ademmidir ki?