Para Vakıfları konusuna girmeden önce vakıf konusunu biraz açmak istiyorum.
Vakıf; bir malın sahibi tarafından ebediyyen insanların ya da diğer canlıların yararına kullanılmak üzere tahsis edilmesidir.
Kur’an-ı Kerim’de ‘Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcama yapmadıkça gerçek iyiliğe ulaşamazsınız’ (Âl-i İmran 92) gibi pek çok ayet, insanları Allah yolunda harcama yapmaya, fakirlere yardım etmeye ve yararlı hizmetlere teşvik etmektedir.
Hz. Peygamber (sav)’de ‘insan ölünce üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir. Sadaka-i Cariye (devam eden iyilik) kendisinden insanların faydalandığı ilim ve arkasından dua eden hayırlı evlat’ (Müslim, Vasiyyet 14) buyurmuştur. Bu ve benzeri hadisler, insanları herkesin faydalanacağı hayırlar yapmaya ve sürekli olması için gayret göstermeye teşvik etmiştir. İşte vakıfların kuruluşunun temelinde bu âyet ve hadislerin yol göstericiliği yatmaktadır. Özellikle sadaka-i cariye; herkesin faydalanacağı süreklilik arzeden, kurumsallaşmış hayır faaliyetleridir. Vakıflar, bunun en iyi örnekleridir.
Vakıf kuruluşlarının kökeni asr-ı saadete dayanır. Hz. Peygamber (sav)’in tavsiyesiyle Hz. Ömer, sahip olduğu değerli bir araziyi vakfetmiştir. Ayrıca Hz. Ali, Hz. Osman, Abdurrrahman b.Avf, Talha b. Ubeydullah, Zübeyir b. Avvam, Amr b. As gibi pek çok sahabi de arazi, ev, su kuyusu gibi mallarını vakfetmişlerdir.
Vakıf anlayışı, Emeviler ve Abbasilerden başlayarak asırlar boyunca tüm İslâm coğrafyasına yayılmıştır. Cami, medrese. kütüphane, tekke ve zâviye, aşevi ve imarethane, darüşşifa/hastane, han, hamam, kervansaray, çeşme, su kanalı, bedesten, kapalı çarşı, yol ve köprü... Hepsi vakıflar eliyle yapılmıştır. Hatta bir hayır kurumu, cami ve medrese gibi müesseseler kuranlar, bunların her türlü ihtiyacı, tamir ve bakımı için ayrıca gelir getiren ev, dükkan ve arazi de vakfetmişlerdir.
Asr-ı Saadette başlayan vakıf kurma heyecanı Abbasilerden sonra Memluklular, Eyyubiler, özellikle Selçuklular ve Osmanlılarda zirveye ulaşmıştır. Ülkelerin her şehri vakıf eserleriyle donatılmış, yollar imar edilmiş, ticaret ve seyahati kolaylaştırmak için ihtiyaç duyulan her türlü yatırım, vakıflar eliyle gerçekleştirilmiştir.
İslâm âlimleri, öncelikle taşınmaz malların vakfını esas almışlardır. Bir hayır faaliyetinin uzun süre devam edebilmesi için ev, arsa, dükkan, tarla, her tür arazinin vakfedilmesini teşvik etmişlerdir. Başlangıçta taşınabilir malların vakfına pek sıcak bakmamışlardır. Ancak at ve silahların hayır. amaçlı olarak kullanılmak üzere sahabe devrinden itibaren bazı taşınır malların vakfedildiğinden hareketle bunun kapsamı genişletilmiştir. Fakirlerin yararlanması için süt hayvanları, mutfak ve ev eşyaları, öğrencilerin yararlanması için kitap ve ulaşım araçlarının vakfedilmesine cevaz verilmiştir.
Bu tartışmaların boyutu sürekli genişlemiştir. O kadar ki bazı zenginlerin veya ihtiyacından fazla parası olanların bu paraları da vakfetme arzusu ortaya çıkmıştır. Bunların da taşınabilir emtia oluşundan dolayı muhafazası, halkın hizmetine sunulması, tekrar alınıp korunabilmesi gibi güçlükleri düşünen âlimler, başlangıçta nakit paranın (nukutun) vakfedilmesine sıcak bakmamışlardır. Para vakıfları tartışmasının başlangıcı, bu tartışmalara dayanmaktadır. Mısır’da memluklular devrinde para vakfı, vakıf yararına faizle para üretiyor gerekçesiyle tartışılmış ve yasaklanmıştır. Bu işlem, Osmanlılara kadar bir daha uygulanmamıştır.
Para Vakfı nedir?
Para Vakfı, sermayesinin tamamının veya bir kısmının nakit paradan oluştuğu bir vakıfdır. Burada bulunan nakit paranın işletme yöntemi; günümüzde İslami Finans kuruluşlarının uyguladıkları yöntemlerin temelini oluşturduğu için bu dönemde tekrar ele alınmaya başlanmıştır.
Kâr odaklı olmayan ve tamamen hayır faaliyetleri için kurulmuş olan para vakıfları, İslamın tavsiye ettiği infak kavramıyla örtüşmektedir.
Bu sistemde çağdaş kapitalist sistemin ‘insan ekonomi içindir’ tezine karşılık ‘Ekonominin görevi, insanın refahını artırmaktır.’ İlkesini hakim kılmak gibi ulvi bir hedef vardır.
Bu niyetle ortaya çıkan ilk para vakfı, Mısır’da Memluklular döneminde görülmüştür. Ancak bu para vakfı; vakıf yararına faizle para ürettiği endişesi ve gerekçesiyle uygulamadan kaldırılmıştır. Osmanlılar dönemine kadar para vakfı uygulamalarına bir daha rastlanmamıştır.
15. yüzyılda Osmanlı’da para vakıflarının kurulmasıyla birlikte Osmanlı toplumu, yeni bir finans yöntemiyle tanışmıştır. Para vakıfları, vermiş oldukları tüketim ve ticari kredileriyle bir yandan sıcak para ihtiyacını karşılarken, diğer yandan da piyasanın canlanmasına katkıda bulunmuşlardır.