İl Millî Eğitim Müdürlüğü'ne 4 km uzaklıkta bir lise... Müdürünü gıyaben severdim ama yakından bir muhabbetimiz olmamıştı. Geçenlerde okuluna gittim. İki saat sohbet ettik. Bu sohbet sırasında birçok ortak noktamız olduğunu fark ettim. Müdür Bey konuşurken ben de arada anekdotlar yakaladım. Zira "Kişinin beyanı esastır ama çevresinin tasdiki de elmastır." sırrınca, çevre tasdiki olunca (farklı birkaç kişiye sordum) değer, şeddeli değere dönüşür. Memleket ve özellikle eğitim lehine birkaç anekdotu paylaşmak isterim:
Kendini eğitime ve işine adamış bir eğitimcidir. Bel fıtığından mustarip olmasına rağmen iki büklüm hâlde okula gelir, işlerini aksatmaz. İstese hemen bir ay rapor alabilir ama o bu yolu seçmemiştir.
Mevzuata hâkim birisidir. Gündemi takip eder, değişen mevzuatı en ince ayrıntısına kadar inceler. Konuşurken ve uygularken kendinden emin bir şekilde hareket eder. Bu yönüyle il müdürlüğünde birçok komisyonda görev almaktadır.
Öte yandan okulunun genel başarısını 10'uncu sıralardan ön sıralara doğru taşımayı başarmıştır. İşini seven insan başarıyı mutlaka yakalar. Çünkü onunla yatar, onunla kalkar; rüyalarına girer, kendine dert edinir. Zira başarının yolu, onu dert edinmekten geçer.
İsrafa karşı titiz bir yapısı vardır ve bunu da öncelikle kendi davranışlarıyla gösterir. 2017 yılında başladığı okul müdürlüğünde, o günden bugüne makam odasına "ihtiyaç yok" diyerek bir çivi bile çaktırmamıştır. Kullandığı eşyalar bir önceki dönemden kalanlardır.
Beytülmale dikkat eden bir yapıya sahiptir. Boş yere yanan lambadan, kullandığı kaleme, şarja taktığı telefona kadar her konuda hassasiyet gösterir. Tüm personelinin de bu hassasiyete riayet etmesi için çaba harcar. Bunu duyduğumda, "Sayın Müdürüm, İmam Hatip Lisesi mezunu olarak sizden kalben özür diliyorum. Çünkü bu noktada ben bile sizin kadar hassas davranamıyorum" dedim.
Herhangi bir sendikaya üye değildir. Masasında duran takvimi bile sadedir; hiçbir sendika ya da siyasi objeye yer vermez. Bu da günümüzde oldukça önemlidir. Benim tarafım bellidir: "Çalışan ve devletini sevenin yanındayım." Der.
Mevzuatçı bir müdürdür; fakat bu tutumunu herkes için eşit şekilde uygular. Aynı zamanda çok mütevazıdır. Örneğin, derse her gün beş dakika geç gelmeyi alışkanlık hâline getiren öğretmene anında gereğini yapar. Öte yandan, ayda yılda bir kez yarım saat geç kalan öğretmeni hemen arar, "Hayırdır öğretmenim?" deyip hal hatır sorar. "İnsanlık hâli; özel bir durumu olabilir" düşüncesiyle, "Sen rahat ol, senin sınıfa ben giriyorum" diyecek kadar anlayışlıdır.
Kendi akraba ve eş-dost çevresi olmasına rağmen bugüne kadar şahsi bir cümlelik talepte bulunmamıştır. Tabiri caizse, çoğu zaman "babasını sorduğumuz insanlar önce dayısını anlatıyor. Sonra babasını anlatmaya başlıyor"
Okul adına eli cebine gider. Birkaç yıl önce okulun boya badana işleri vardır. Kurumu boya malzemelerini verir ama bir de onun işçilik yönü vardır. Bu noktada hesapta olmayan diğer işlerle beraber ödenek yetersiz kalmıştır. Dolayısıyla iş başa düşer. Müdür Bey tüm okulu boyattırır. Ufak tefek diğer masraflarla beraber (o zamanın parasıyla) 150.000 TL tutar. ''Ben bu okulun müdürüyüm, devletin bende hakkı vardır. O halde bu parayı da ben cebimden annemin babamın hayrına vereyim'' diye karar alır ve sessizce verir.
Bu olayı, o dönemde Millî Eğitim Müdürlüğü'nde bir yetkili duyar. Okulun memuru kuruma gitmiştir. Sohbet sırasında yetkili sorar: "Müdür bu parayı nasıl geri alacak?" Memur ise şöyle cevap verir: "Efendim, bizim müdür o parayı zaten geri almamak üzere verdi."
Geçen zaman içinde (ki zaten hiçbir beklentisi yoktur; "Varsa ecrini Rabbim versin" der) hiçbir yetkili arayıp da teşekkür etmez. Her ne kadar "iltifatsız marifete talip olun" dense de, ekseriyetle marifet iltifata tabidir.
Eskiden devlet adına yapılan fedakârlıklara gıpta edilirdi. Şimdi maalesef sosyal medya yorumlarına bakılırsa bu tür davranışlar işgüzarlık ya da saflık olarak görülüyor. Hatta beklentisiz yapılan maddi katkılar bile hakaret gibi algılanıyor. Bir maaşımı hazineye bağışladığımda birisi bana, "Sen salak mısın, devletten zengin misin?" demişti. Ben de kocaman bir "Evet!" demiştim. Bu gidişat pek hayra alamet değil. Genel tavsiyem: Varsın kim ne derse desin, sen yine bu aziz milletin bir evladı olarak imkânların oranında maddi manevi fedakârlık yapmaya çalış. Sonunda kazanan mutlaka sen olursun.
Benim en güzel özelliğim; eli kalem tutan, basın dünyasında yer bulan bir yazar veya mikrofona hâkim bir hatip olarak sessiz güzellikleri görünce onlara mikrofon olabilmekdir. Bundan muradımız, güzelliklerin çoğalmasıdır. Zira güzellikler paylaşıldıkça artar; kötülükler paylaşıldıkça ise sıradanlaşır.
Özetiyle:
Kıymetli okurlar ve değerli yetkililer; bu tür insanlar kolay yetişmez. Temelini aile oluşturur. Gençlikte karşılaştığı amir bir rol model olur. (Çorum eğitimine büyük katkıları olan, görevini son ana kadar en iyi şekilde yapan, mevzuata hâkim emekli okul müdürü Turgay İkinci Bey gibi birinin çırağı olma şansına sahip olmuştur. Turgay Müdür, bu arkadaş için yanından ayrılırken, "Memleket iyi bir yönetici kazandı" demiştir.) Çevre etkisi vardır ama asıl katkı, yani maden, kişinin bizzat kendisindedir. İnsanın kendisinde yoksa sarraf dükkânında çalışsa yine bakır hükmündedir.
Günümüzde bu tür insanlara o kadar ihtiyaç var ki sebeplerini anlata anlata bitiremeyiz. Bu bağlamda, "Arar bulur muydun beni, beni…" diye başlayan türküde olduğu gibi, özellikle günümüzde bu hassasiyetleri taşıyanlar aranmalı, bulunmalı (il-ilçe gezdiğimde emeğiyle beraber eli de cebine gitmiş çok insan hikâyesi dinliyorum)ve memleketin hayrına mutlaka değerlendirilmelidir. Fazla uzatmak istemiyorum. Yazmadıklarımı siz kıymetli okurlar benden daha iyi bilirsiniz.
Kendi adıma, toplum lehine faydalı olabilmek niyetiyle yıllarca beklentisiz yazdım, çizdim, televizyonlarda konuştum. Bazen eleştiri aldım, bazen haksız fırçalar yedim. Rabbim memuriyetimin 40. yılına doğru ilimize bir Mustafa Çiftçi, bir Zülkif Dağlı Vali nasip etti. Yaptığım çalışmaları kalbi olarak takdir ettiler. Teşvik ettiler. Değer verdiler. "Hocam, bunları yapmak kolay işler değil devam et" dediler. Benim 40 yıllık yorgunluğumu, kırgınlığımı inanın 40 saniyede bitirdiler. (Ayrıntılar yakında çıkacak 6.kitabımda)
Vesselam…
Sevgili idealist genç memurlar!
Niyet hayır olursa, akıbet bir gün mutlaka hayır olacaktır. Sakın ola hedefinizden taviz vermeyiniz. Bazen gök gürler, yağmur yağar peşinden tatlı güneş doğar. Sizde hepsinden + -- istifade eder, heybenizi anılarla doldurursunuz.