Dijitalleşen dünyada aidiyetlerimiz ve gençlerimiz

"Dijitalleşen dünya, birey hayatına çok geniş imkan ve kolaylık sağlamıştır. Bu kolaylık ve imkanlar ise bireyleri yalnızlığa itmiş, sosyal dokuda zayıflamalara neden olmuştur. Her şeye rağmen dijitalleşmeden uzak yaşamak veya bu dijitalleşen dünyaya karşı çıkmak da mümkün değildir. O zaman dijitalleşme uğruna kimlik ve aidiyetlerimizi feda etmeden birlikte yaşamanın sağlam zeminini oluşturmak durumundayız."

Tarihi boyunca insanlar “Ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim ve niçin varım” gibi birincil sorulara cevap aramıştır. Yaşadığı toplum içerisinde ben ve biz duygularından kaynaklı ihtiyaçlar, sorumluluklar, sınırlamalar, aidiyet duyguları, çevre bilinci, dijital ortamda paylaşma ve paslaşma etkinlikleri gibi pek çok etkenden oluşan karmaşık bir sistem içinde yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu zor ve kaotik şartlarda kişinin kimlik ve aidiyetini koruyarak hayata tutunabilmesi, ideal ve erdemli bir davranış modeli ortaya koyabilmesi için sosyolojik anlamda sağlam bir zemine ve sağlıklı bir sosyal çevreye ihtiyacı vardır. Bireyin kimlik ve kişiliğinin şekillenmesi sürecinde esas alınan temel dinamiklerin toplum genelinin kabulü ve hafızasında korunması ile beraber aidiyetler ortaya çıkar.

4,5 MİLYAR SOSYAL MEDYA KULLANICISI VAR

Dijitalleşen dünya birey hayatına çok geniş imkan ve kolaylık sağlamıştır. Bu kolaylık ve imkanlar ise bireyleri yalnızlığa itmiştir. Sosyal dokuda zayıflamalara neden olmuştur. Özellikle telefon, televizyon ve internet bağlantılı uğraşlarda çok ciddi zaman harcanmaya başlanmıştır. Her şeye rağmen dijitalleşmeden uzak yaşamak veya bu dijitalleşen dünyaya karşı çıkmak da mümkün değildir. Doğrusu dijitalleşme çağında ortaya çıkan imkan ve fırsatlardan yararlanmak, sanayi devrimini kaçırdığımız gibi bu çağı da kaçırmamak gerekir. O zaman dijitalleşme uğruna kimlik ve aidiyetlerimizi feda etmeden birlikte yaşamanın sağlam zeminini oluşturmak ve sağlıklı yaşamanın şartlarını belirlemek durumundayız. Bunun için de öncelikle mevcut durumun tespitini, sorunlarını, çözüm önerilerini ve geleceğe yönelik ilke ve esaslarını gerçekçi bir yöntemle ortaya koymalıyız. Dolayısıyla masa başı doğru değerlendirmeler yapmadan önce mutlaka alandan güncel ve sağlam veriler elde etmek, sağlıklı değerlendirmeler yapmak için farklı yöntemler kullanarak anket çalışmalarına önem vermemiz gerekmektedir.

Konu bağlamında ulaştığımız bazı verileri paylaşmanın yararlı olacağına inanıyorum. Buna göre; Dünya nüfusu Ekim 2021’in başında 7,89 milyara ulaşmıştır. Küresel nüfusun 2023’ün ortalarına kadar 8 milyarı aşacağını göstermektedir. Bugün dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlası cep telefonu kullanmaktadır. Şu anda dünya çapında 4,88 milyar internet kullanıcısı vardır ki bu da dünya nüfusunun neredeyse yüzde 62’sine denk gelmektedir. Mobil cihazlarda internet kullanım süresi günlük 3 saat 37 dakikadır. Küresel nüfusta 4.55 milyar sosyal medya kullanıcısı vardır. Bu sayı dünya nüfusunun yarısından fazlası anlamına gelmektedir. Dünya genelinde 5.29 milyar insan mobil cihazları kullanıyor. Akıllı telefonlarda kullanılan ortalama aylık mobil veri ise 11.6 GB’dır.

DEĞERLER ÜZERİNE YAPILAN ANKETLER

Diğer taraftan pek çok ülkeyi kapsayan “Aidiyetler ve Sanal Kimlikler” konulu Dünya Değerler Araştırması yapılmıştır. Bu araştırma kapsamında Türkiye’den 2018 yılı içerisinde toplam 2.415 kişiyle mülakat gerçekleştirilmiştir. Ortaya çıkan bazı veriler şöyledir: Türk toplumunda çocuklara (yeni nesillere) aktarılması bağlamında en çok önem verilen konular; Hoşgörü ve diğer insanlara saygı (yüzde 63,3), çok çalışmak (yüzde 62,3), sorumluluk bilinci (yüzde 60,9) olarak sıralanmaktadır. Türk toplumunun komşu olarak istemediği gruplar bağlamında ise şöyle bir tablo ortaya çıkmıştır: Uyuşturucu bağımlıları (yüzde 88,9), eşcinseller (yüzde 75,8), alkol bağımlıları (yüzde 72,5), AIDS hastaları (yüzde 70,7), evlenmeden birlikte yaşayan çiftler (yüzde 55,4), göçmenler (yüzde 48,1), farklı dinden kişiler (yüzde 41,4), farklı ırktan kişiler (yüzde 41,2) ve farklı bir dilde konuşan kişiler (yüzde 35,9). Türk toplumunda, yaşlı ve hasta ebeveynlere bakmak, yüzde 75,4 düzeyinde çocukların görevi olarak algılanmaktadır. Aile, Türk toplumu için yüzde 91,8’le en önemli değer olmaya devam etmektedir. Türkiye’de siyaseti çok önemli bulanların oranı diğer ülkelerde kıyaslandığında oldukça yüksektir (20,9) olmuştur. Öte yandan Türkiye’de çocuk yapmak, yüzde 50 düzeyinde yüksek bir oranla, toplumsal bir görev olarak algılanmaktadır. Bu da, siyasete verilen önemin devam ettiğini göstermektedir. Din konusuna verilen önem, yüzde 60 gibi makul bir seviyededir.

Sabancı Üniversitesi tarafından 2022 yılı Haziran ayında yapılan araştırmanın sonuçlarına göre; katılımcıların yüzde 61’i “Ülkem için savaşır ve ölürüm” ifadesine kesinlikle katılıyorum cevabını vermiştir. Katılıyorum cevabıyla birleştirildiğinde ‘Ülkem için savaşır ve ölürüm’ ifadesine katılan katılımcı oranı yüzde 84’e ulaşmaktadır. Katılımcıların yüzde 64’ü “T.C. vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum” ifadesine kesinlikle katıldıklarını belirtmiştir. Katılıyorum cevabı ile birleştirildiğinde T.C. vatandaşı olmaktan gurur duyan katılımcıların oranı yüzde 84’e ulaşmaktadır. Katılımcıların kendilerini ne kadar milliyetçi gördüklerini 0 ile 10 arasında puanlamalarını istediğimizde Türkiye ortalaması 7.5 çıkmıştır, bu oran oldukça makul ve ülkeye ilişkin gelecek düşüncesini ortaya koyan bir veridir.

Kasım 2021 tarihli Kadir Has Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre elde edilen bazı veriler ise; dini inancınız kapsamında kendinizi nasıl tanımlarsınız? Müslüman: 82.7, Deist: 1.1; Başörtüsü veya eşin baş örtülü olması: Örtmüyor: 70.5, Başörtülü: 15.6, Türban: 9.3, Çarşaf-peçe: 4,6’dır.

DİJİTAL CİHAZLAR İNSANLIĞI KUŞATTI

Yukarıda belirtilen rakamlar üzerinden bakıldığında dünyada yaklaşık 8 milyar kişinin üçte ikisinden fazlası telefon kullanmakta olup 5 milyara yakın kişi de farklı dijital araçlarla internet kullanmaktadır. Mobil cihazlarda internet kullanım süresi ortalaması günlük 3 saat 37 dakikadır. Sosyal medya kullanan kişi sayısı 5,29 milyar insandır. Sadece bu veriler dünya genelinde dijital cihazların insanlığı ne kadar kuşattığı, milyarlarca insanın aynı anda dünyanın her tarafında kişilerle iletişime geçtiği, bilgi, kültür ve geleneklerin paylaşıldığı, ticaret ve para döngüsünün ne kadar hızlandığı dikkate alınırsa dijital sürecin geleceğimizi ne kadar etkileyeceği ve aidiyetler üzerinde ne derecede baskın ve değişime uğratacağını öngörmek gerekir. Buradan hareketle karşı duramayacağımız ve geleceğimizi belirleyecek olan bu dijital gelişim ve aidiyetler üzerinde etki gücü çok yüksek olan teknoloji çağına hazırlıklı olmak zorundayız. Hz. Ali’nin ifadesiyle gençlerimizi yaşayacakları zaman diliminin şartlarına göre yetiştirmek durumundayız. Önümüzde dijitalleşmenin ve teknolojinin ulaştığı son noktada ise yapay zeka devreye girmektedir ki buradan ulaşılacak veya elde edilecek veriler şu anda bile insan aklı ve hafzalasının üzerine çıkmaktadır. Bu yapay zekanın önümüzdeki süreçte insan hayatı, sanayileşme, dünya düzeni, akademik ve ilmi çalışmalar gibi pek çok alanda neleri etkileyip neleri değiştireceğini şu anda bilemiyoruz. Ancak sosyolojik anlamda gençlerimizin inanç ve aidiyetleri konusundaki bilgileri sağlam bir zemine ve sağlıklı dayanaklara bağlayamazsak bireylerin zihin dünyası ve toplumsal aidiyetlerimizin her türlü saldırıya açık olacağının bilinmesini istiyorum.

VATAN SEVGİSİ YÜKSEK

Son zamanlarda yapılan tersi vurguların aksine araştırmalarda gençlerimizin vatan sevgisi, vatan için fedakarlık duyarlılıklarının son derece yüksek olduğunu görüyoruz. Yine sürekli bazı endişeli kişilerin dillendirdiklerinin aksine aidiyetlerimiz konusunda ise dünya geneline bakıldığında gençlerimizin daha insani ve toplumsal duygular taşıdığını anlıyoruz. Son zamanlarda özellikle deizm düşüncesinin gençler arasında her gün daha fazla yayıldığı konusunda bilgi karmaşası vardır. Oysa yapılan anket sonuçlarına göre bu yaygın bilginin yanlış olduğunu anlıyoruz. Gençler arasında bu oran yüzde 1,1 çıkmıştır ki bu da genel inanç ve düşünceler bağlamında değerlendirildiğinde endişe edilecek bir oran değildir. Burada toplumun kentleşme, sanayileşme, eğitimin artması, bilimin gelişmesi ve her türlü olayın anında haber yapılarak yaygınlaştığı bir ortamda gençlerde farklılaşan din ve dünya anlayışını deizm vb. gibi yorumlamak toplumsal yapıyı bir bütün olarak ve değişimin sonuçlarını tam olarak kavrayamamak demektir.

YALNIZLAŞAN BİREY TOPLUMA YABANCILAŞIR

Bu veriler Türkiye’nin toplumsal yapısında büyük endişeler ortaya koyan aidiyet problemine işaret etmemektedir. Bunun yanında kültürel ve dini kimliklerde sorgulamaların olduğu da bir gerçektir. Aidiyetlerin zayıflaması bireyin sahip olduğu kimliğe kendini ait hissedememesi gibi bir durum bu duyguya etki edebilir. Bu durumda ilk olarak bireyler başka ülke vatandaşlığını isteyebilirler ancak aidiyetler vatandaşlıktan kimliğinden çok daha geniştir. Bunu en iyi yurt dışında yaşayan ve o ülke vatandaşı olan Türklerde ve onların memleket hasretlerinde görmek mümkün ve hatta bazen bu 3. nesil gençlerde bile görülmektedir. İkinci etken, sosyalleşme süreci sonunda kazanılmış olan kimliğin toplum tarafından kabul görülmemesidir. Toplumumuzun geleneksel kodlarının ağır basması gençlere karşı bazen daha sert eleştiri ve ön yargıların sebebi olabilmektedir. Bu yüzden gençlerin bazı geleneksel aidiyetlere bağı zayıflamaktadır. Üçüncü olarak ise bireyler bazen bulunmuş oldukları konumdan hareketle çevrelerinden onay alamamaktadırlar. Böylece birey başa çıkamadığı ve kabul alamadığı toplumsal düzen ve yaşamı terk etmeyi bir çözüm olarak görmektedir. Bu tür bireyler bazen başka toplum yapılarından meşruiyet ararken bazen de yalnızlığa düşmektedir. Yalnızlaşan birey gittikçe içinde bulunduğu toplum ve kimliğe yabancılaşır.

Sonuç olarak aidiyet duygusunun azalması veya dönüşümünü sahip olunan kimliğe ait hissedememe, toplum tarafından kabul görmeme ve toplumsal onay arayışı gibi etkenleriyle açıklanabilir. Ancak bu durum hızlı toplumsal yapılarda beklenen durumlardır. Bunları soğukkanlılıkla görüp doğru çözümler üzerinden rasyonel ve gönül bilgisiyle yürümek gerekmektedir.

Yaşlı ve orta kuşak bu dijitalleşme çağında geride kaldı ama yeni yetişen gençlik bu çağa hazırlıklı ve gümbür gümbür geliyor. Yeter ki orta kuşak, yüz yıllardır kendi kuşaklarının endişeleri ve bir önceki nesli beğenmediği gibi bu gençlerin hızını kesmesin, dijital kaynakları ellerinden almaya kalkmasın. Geleceğimizi; aidiyetlerini sağlam tutan, dijital çağın enstrümanlarını iyi kurgulayan ve kullanan Tekno-Fest gençlerimiz kurduğu sürece yarınlarımız aydınlık olacaktır.