Diz çök barışalım

Batılı Haçlı zihniyeti, bin yıl sürdürdüğü savaştan sonra, yani geçen yüzyılın başında bizi büyük bir yenilgiye uğrattı, devletimiz yok oldu. 1917’de terk ettiğimiz topraklarda kurulmasına karar verilen İsrail, galiplerin mandası altında bir Batı kolonisi olacak şekilde tasarlandı ve 1948’de resmi kuruluşu gerçekleştirildi.

O yüzden hep söylüyoruz, İsrail isimli bu haydut çetesinin devlet olmakla uzak yakın alakası yok. Osmanlıyı yıkarak İslam dünyasını parça pinçik edenlerin, topraklarımızın ortasına yerleştirdikleri askeri garnizonun adıdır İsrail.

Bu garnizon için ikibin yıldır dünyanın dört bir köşesinde itilip kakılmaktan dolayı insanlığa karşı büyük bir nefret biriktirmiş olan Yahudilerden daha uygunu bulunamazdı. Böylece Yahudilerin iki bin yıllık devlet özlemi karşılanırken, Batı merkezli küresel harami çetesi, onlar eliyle bölgenin müslüman halklarını kontrol altında tutacakları bir karakol edindiler.

Bölgenin yerli halkı Araplara karşı buranın kendileri için “vadedilmiş toprak” olduğu inancına dayanan barbarlıkları, açgözlü yayılmacılıkları zaman zaman hamileri olan Batılılar açısından bile katlanılmaz dereceye ulaşsa da, bölgedeki stratejik rolü, işgalciyi vazgeçilmez kılmaktadır. Bunu çok iyi bilen Netenyahu, Batılılara hitaben yaptığı konuşmalarda, kendilerinin burada Batı için savaştıklarını hatırlatma gereği duymakta ve adeta, “kesin sesinizi ve bizi desteklemeye devam edin, yaşadığınız konforu bize borçlusunuz” demektedir.

Soykırıma ortaklık yapan Batı başkentlerinde, İsrail karşıtı göstericilerin acımasızca bastırılmaları, bu devletlerin, milyonluk kalabalıkların protestolarına aldırmadan katile silah sevkiyatına devam etmeleri bundandır. 22 aydır günlük ortalama 100-150 kişi katledilirken, şimdi açlıktan kitlesel ölümler başladığı halde, ablukanın kaldırılması yönünde en ufak bir girişimde bulunmamaları da yine bu nedenledir.

II. Dünya savaşından sonra İngiltere’nin yerine geçen ABD’nin başında bugün, pazusu başedilemeyecek kadar kuvvetli ama zır cahil, kalbi taş gibi hatta daha da sert, sürekli konuşan ama konuşmalarında tutarlılık diye en küçük bir derdi olmayan, kaba, küstah, kibir abidesi bir yaratık oturuyor. Tabii ki ABD Başkanı Trump’tan söz ediyorum. Dünyada birçok liderin nefret ettiği ama korkudan da etrafında fırıldak gibi döndüğü psikopat narsist yaratıktan.

Peki, hiç mi seveni yok? Elbette var, en az onun kadar nobran bir herif olan Macaristan Başbakanı Victor Orban gibi içten sevenleri de var ama çoğu, “aman bana bulaşmasın” diye düşündüğü için kendisine hitap ederken övgü ve saygı sözcüklerini eksik etmiyor. G. Orwell Hayvan Çiftliği isimli romanını bugün yazsaydı, baş domuz rolünü kesin Trump’a verirdi.

Sistemin başında oturan bir yaratık, müzakere yapma bahanesiyle oyalarken İsrail’i saldırttığı İran, ilk günler aldığı darbelerle şok geçirirken keyfine diyecek yoktu. “İsrail mükemmel iş çıkarttı, harikaydı” gibi ağzı kulaklarında iken, İran’ın toparlanıp Telaviv’i vurmaya başlamasıyla ancak birkaç gün dayanabildi. Bu durum bir hafta devam etse siyonistleri burada tutmanın imkanı olmayacağını ve asırlık projenin çökeceğini gördü ve savaşa müdahil oldu.

Aylardır gıda girişine izin verilmeyen Gazze’de açlık bütün silahlardan daha öldürücü bir hal aldı. Günlük 20-25 kişi, kursağına sokacak bir lokma yiyecek bulamadığı için can çekişe çekişe ölüyor. Artık bırakın sıradan insanları, doktorlar, hemşireler, gazeteciler açlıktan görevlerini yapamaz hale geldiler. Durum bu kadar vahimken, küresel çetenin başı olan bu narsist psikopat, Gazzeki bu açlıkla ile ilgili tek kelime etmiyor, haftalardır ateşkese çok yakınız diyerek katile zaman kazandırıyor.

İşi zamana yayarak, en başta kafaya koyduğu Gazze’yi boşaltma planını uygulamaya çalışıyor. 45 derece sıcağın altında barınacak yeri olmayan, bir parça yiyecek artığı için ölümü göze alıp yardım dağıtım merkezlerine gitmek zorunda kalan bu insanlar için ateşkes işkencesini her gün belirsiz bir zamana erteleyerek, direnci kırmaya çalışıyor. Yani, ölümle Gazze’yi terketmek arasında seçim yapın diyor.

Gazzeliler ise topraklarını terk etmektense ölmeyi tercih ediyorlar. Aklı almıyor domuzun, bu şartlara nasıl tahammül ettiklerini, adeta çıldırıyor, iki milyonluk bir nüfusu adeta nefessiz bırakan vahşi ablukanın kalkması, işgalci katillerin geri çekilmesi gibi konularda hiçbir garanti vermeden, “İsrail kabul etti ateşkesi, siz de kabul edin yoksa cehennemin kapılarını açacağım, mahvedeceğim, yok olacaksınız filan” diyor, sanki 650 gündür farklı bir şey yapıyorlarmış gibi.

Gazze halkı direnmeye devam ettikçe bölgedeki işbirlikçi liderler de daralıyor, bunalıyorlar. Bu durum küresel sistemi de tehlikeye sokuyor, o yüzden her taraftan ateşkes için bastırıyorlar. Ama sadece ateşkes için, ne gelecekle ilgili en küçük bir garanti veriyor, ne de geri çekilmekten bahsediyorlar. Yani cinayete bir iki aylık bir mola verilsin, bu arada dünya biraz dinlensin, rahatlasın, tepkiler azalsın, katilin eksilen silah ve mühimmatını tedarik etsinler, sonra yeniden saldırıyı başlatsınlar. Tıpkı 77 yıldır yaptıkları gibi.

Ama Allah’ın izniyle bu kez böyle olmayacak. Evet, Gazze çok yoruldu, tarifsiz acılar yaşadı ve yaşıyorlar ama bilelim ki katilin de mecali kalmadı. O yüzden abluka ve soykırım devam ettiği sürece gündemimizin ilk sırasında Gazze'den daha önemli bir konu olmamalı. İnsanım diyen hiçkimse buna sessiz kalmamalı. Kaldı ki; Müslümanlar için bu bir imani konudur. Kuşkusuz doğrusunu Allah bilir ama bu dönemde yaşayan müslümanlar için en çetin soru bu olacaktır.

Bu nedenle kimin neye gücü yetiyorsa Gazze için onu yapmaya devam etmeliyiz. Hiçbir şey yapamayan, tarihte kurulan Yahudi devletlerinin hiçbirisinin seksen yıldan fazla yaşamadığı düşüncesiyle, “sekseninci yıl lanetine” inanan Yahudilerin, bu inançlarının başlarına gelmesi için dua etsin.