GERÇEK DAVA ADAMLARI

Geçenlerde Milli Eğitim Müdürlüğü çatısı altında eğitim öğretim uygulamalarındaki yenilik ve yaklaşımları değerlendirmek ve bu konuda geliştirilebilecek tutumları alan bazında istişare etmek için bir araya geldik. Ben de sosyal, sanatsal bilgi ve becerilerin gelişimine katkı sağlayan grupta yerimi aldım. Bu onuru üzerimde taşıyarak gittim buluşmaya. Yeni hedefler, yeni umutlar… Seviyorum böyle istişare ve görüşmeleri. Hele de bir konuda bilgi, birikim ve fikirlerimizin sorulması, merak edilmesi, görüşlerimizin dikkate alınması çok önemli. Biz o masada bir nevi, memlekette kendi alanında ter akıtan, emek veren dava arkadaşlarıydık. Bu dava arkadaşlığı sözü son zamanlarda çok klişe oldu! Siyasetçilerin ağzından düşürmediği, olur olmaz her yere yapıştırdıkları ve bizim de sosyal medyada çok kullandığımız bir söz. Bu kadar davasına sahip insanın bulunduğu bir ülkede yaşamak ne güzel!
Bizim masa bu kelimeyi üzerinde taşıyan, alanlarında iyi işler yapmış ve işlerinin peşinde insanlardan oluşuyordu. Alan bazlı masalar, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından itina ile oluşturulmuş olduğu belliydi. Hangi masaya baksanız, hâkim olduğu konuda şehirde güzel iş ve hizmetlerde bulunmuş kulağa aşina isimleri görebilirdiniz. Onları gördükçe, orada bulunmanın gururu ile sırtımın sıvazlandığını hissediyordum. Bizim masanın yöneticisi olan kişi Hitit Üniversitesi'nden genç bir öğretim görevlisiydi. Cıvıl cıvıl, dinç ve diri duruşuyla dikkati çekiyordu. Düşünceleri de kendisi gibi gençti. Masadaki yıllarını sanata, sosyal etkinlik ve programlara adamış öğretmenleri dinledi. Akademik kariyerine rağmen çevresinde olup bitenden uzak olmayan, kendisinin de çevre tablosunun bir parçası olduğunu unutmayan insanları severim. Yarın, daha güzel şeyleri nasıl daha iyi yaparız diye bir araya gelmiş her masa ve o masayı oluşturan her insan güzeldir!
Gerçek dava adamlarını bir masada buluşturan Milli Eğitim Müdürlüğü'nün vefakâr çalışanlarına buradan bir teşekkür etmek fazla olmaz.
Yine geçtiğimiz günlerde bir konser vardı TSO salonunda. Bu arada salon deyip geçmeyelim. Harbi salon olmuş! Devlet Tiyatrosuna alternatif… İlk kez gördüm ve hayran kaldım. Sanatçımız Yücel Arzen, Güzel Sanatlar Liselerini de yanına alarak bir proje hazırlamış. Necip Fazıl'ın şiirlerini bestelemiş. Bu besteleri ve notalarını Güzel Sanatlar Liseleri ile paylaşarak her ilde bir konser etkinliği planlamış. Milli Eğitim Bakanlığı'nın da müdahil olduğu proje aynı zamanda büyük bir ders niteliği taşıyor… Edebiyat, tarih ve sanat iç içe buluşmuştu salonda. Arzen'i dinlerken, sanatçı profilini de anlamaya çalışıyordum. Sonuçta ilk kez izlediğim, duyduğum birisiydi. Önyargıyı sevmem. İnsanları yaptığı iş ve bıraktığı etki ile değerlendiririm. Beni de öyle değerlendirsinler isterim. Gördüm ki Arzen, sanatçı kişiliğini Milletvekilliği'nin önünde taşıyan bir karakter…
Şiir okuma yarışmalarının favori şiiridir Sakarya… Kelimeler o kadar güzel dizilmiştir ki yan yana! Boşuna üstat dememişler ona! En kötü okuyanı bile alkışlarız ayakta… İşte tam da burada Arzen, bir de benden dinleyin demiş Sakarya'yı. Muhteşem müzik, muhteşem armoniler ve görsel efektlerle zenginleşmiş Sakarya! Tüyler diken… E o zaman sal gitsin yaşları, gözünde tutma!
İşini iyi yapan insanları izlemek, sindirmek gibisi yok! İçine çek derin derin… Bir daha bak doyasıya! Demir döven adama, pençe çakan ayakkabıcıya, halının kenarını çeviren overlokcuya, arabanın motorunu makineye sokmayıp sesinden anlayan ustaya, nohudu leblebiye dönüştüren emekçiye, Anadolu'da sanatın peşine düşmüş insana bir daha bak!
Gerçek dava adamları bunlar; Gel vatandaş!
Lafından sözünden bilmezsiniz bunları! Anlarsınız işinden, gücünden, özünden…