Anadolu’nun fethi, tek bir meydan savaşı ile gerçekleşmiş değildir. Ama Malazgirt Zaferi Türklere Anadolu’nun kapılarını açmıştır. Ondan sonra her şehir, her kasaba tek tek fethedilmiştir.
Çorum’un fethi ise 1075 yılında Danişmentli Melik Ahmet Gazi ordusuna nasip olmuştur. Ahmet Gazi, Malatya’dan çıkmış, kasabalar, şehirler fethederek İç Anadolu’ya ulaşmış. Tokat, Niksar, Turhal’dan sonra sıra Harşana (Amasya) kalesine gelmiş. Amasya stratejik bir kale. Oranın düşmesi Bizans’ın hiç işine gelmez. Onun için yakın-uzak tüm vilayetlerden Amasya’ya yardımcı kuvvetler gelmeye başlar. Bunların en önemlisi Ankara’dır.
Ankara tekfuru (valisi) büyük bir birlikle yola çıkar. Babasının cengaverliğini, kahramanlığını görsün diye kızını da yanına alır. Nikonyal (Çorum’a) geldiğinde kızının bu yolculuğa dayanamadığını fark eder. Onu sağ salim Ankara’ya göndermek ister. Yiğit askerlerinden bir küçük birlikle Merzifon-Gümüş hattından İskilip yoluyla Ankara’ya dönmesini arzu eder.
Ancak o dönemde Danişmend Melik Ahmet Gazi’nin gözde komutanlarından Artuk Bey’in eşi, Mihriban Hatun, Rumların eline esir düşmüştür. Melik’in askerleri onu ararken İskilip kalesinde tutsak olduğunu öğrenirler. Onu kurtarmak için yola çıkan müslüman askerler, yolda Laçin yakınlarında bir Rum askeri birliğiyle karşılaşır. Yanlarında Ankara tekfuru Kaytal’ın kızının bulunduğunu da fark ederler. Kısa bir çatışmadan sonra Kaytal’ın kızını onlardan kurtarırlar. Kendi askeri birliğine alıp yola devam ederler.
Amasya Kalesi yakınlarında Melik Akmet Gazi’nin otağına vardıklarında Mihriban’ı kurtardıklarını ve ayrıca Kaytal’ın kızını da beraberinde getirdiklerini söylerler ve olan biteni tek tek anlatırlar.
Melik Ahmet Gazi, geleni misafir olarak görür ve iyi davranılmasını ister. Gülnuş Banu, Mihriban Hatun’la iyi anlaşır. Hep onunla birliktedir. Gördüklerine hayran kalmakta, duyduğunun ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır. Onun ezan olduğunu duyunca İslâm’a meyli artar. Bir gün Melik’in otağına gider ve onun huzurunda diz çöker, yüksek sesle Kelime-i Şehadet getirerek müslüman olduğunu ilan eder.
Daha sonra Mihriban’ın arabuluculuğu ile Melik Ahmet Gazi, Gülnuş Banu’ya evlilik teklif eder. ‘Umarım bu evlilik iki milleti yaklaştırır.’ der. Aslında Melik’in evlilik niyetinin altında iki milleti barıştırma amacı yatmaktadır.
Gülnuş Banu, ‘Biraz düşüneyim’ diyerek otağdan ayrılır. Ama kafası karışıktır.
Mihriban, bunun bir iltifat olduğunu söyler: ‘Sen bir tekfur kızısın. Sana talip olan da bir Melik. Böyle kısmet, her kıza nasip olmaz.’
Gülnuş Banu, annesinin ve babasının diyeceklerini düşünür. Ankaralılar’ın öfkelerini yüreğinde hisseder. Ama şehadet getirip müslüman olduğu için bunlara artık önem vermemesi gerektiği kanısına varır.
Bir kaç gün sonra kararını Mihriban’a açıklar. Melik’in teklifini kabul ettiğini söyler.
Melik, haberi alınca çok sevinir. Derhal düğün başlasın der. Kösler vurulur, zurnalar çalınır. Ateşler yakılır, sinsinler oynanır.
Düğün başlamıştır. Ama sarayda değil, sahrada. Barış halinde değil, savaş aralığında. Askerlerin naraları Amasya ovalarını inletir.
Sonunda onlarda öğrenirler; Melik Ahmet Gazi ile Kaytal’ın kızı Gülnuş Banu’nun düğünü.
***
Bir hafta önce Belediye Başkan yardımcısı Sayın İsmail Yağbat, beni aradı. Danişmend Melik Ahmet Gazi’nin eşinin ya da kızının adını biliyormusun, diye. Ben de biraz düşündükten sonra ‘Gülnuş Banu Sultan’ dedim. Sonra ne için sorduğunu merak ettim. Çorum’da ilk defa bayanlara özel bir lokal açacağız da ona uygun isim arıyoruz, dedi. Bu ismi toplantıya sunabileceğini söyledi.
Sonunda bu isim uygun bulunmuş olmalı ki, Belediye Başkanımız Sayın Dr. Halil İbrahim Aşkın Bey de beni pazar günü açılışa davet etti. Davetleri için teşekkür ediyorum, lokelin de Çorumlu hanımlara hayırlı olmasını diliyorum.