Hiçbir Şey Yapmamanın İnceliği: Durabilmek de Bir Beceridir

Günümüz dünyasında boş vakit neredeyse utanç verici bir lüks haline geldi. Sanki durduğumuz anda bir şeyleri kaçırıyor, geride kalıyor, yeterince üretken olamıyor gibi hissediyoruz. Verimli zaman geçirmek artık bir yaşam felsefesi değil bir toplumsal zorunluluk olarak adlandırılıyor. Oysa belki de en verimli an bazen hiçbir şey yapmadığımız andır.
Pandemi döneminde bu hız kültürü daha da görünür oldu. Evde olsak bile yine de bir şey yapmalıydık. Ekmek yapmalı, yeni bir dil öğrenmeli, çevrim içi kurslara katılmalıydık. Sanki dünyanın durduğu o anda bile biz durmamalıydık. Çünkü boş oturmak, bize bir seçenek değilmiş gibi öğretildi. Oysa bazen sadece durmanın hiçbir şey yapmadan var olmanın da bir anlamı vardır.
Bugün birçok insan dinlenmeyi bile etkinlik haline getirdi. Kendine vakit ayıran birinin heyecanla takip ettiği dizisi devam ederken bir yandan da fasulye ayıkladığını, çocuğunun hafta sonu boş kaldığında hemen kurslara yazdırıldığını görüyoruz. Her anımız dolu dolu olmalıymış gibi geliyor. Ancak bu sürekli dolulukhali, insanın iç sesini bastırır. Kendiyle baş başa kalmanın huzursuzluğu kadarsürekli bir şeyler yapmanın yorgunluğu da vardır.
İnsan dengede bir varlıktır. Ne tamamen boşluk ne de sürekli doluluk sağlıklıdır. Bazen sesleri kısmak, kendini duymak gerekir. Çünkü sessizlik, sandığımız kadar boş değildir. Kimi zaman en derin cevaplar, hiçbir şey yapmadığımız o anlarda gelir. Bu "boşluk", aslında öz şefkatin alanıdır. Kendi iç ritmini duyabilmek, zihni susturup bedeni dinleyebilmek bir tür varoluşsal dinlenmedir.
Durabilmek, insana çok kıymetli farkındalıklar kazandırır. Sessizliğin içinde sabırsızlıkla kıpırdanırken aslında ne kadar uzun zamandır kendimizi dinlemediğimizi fark edebiliriz. Düşüncelerimizin yönünü, duygularımızın ağırlığını, bir şeyleri hep yapmazorunluluğunun altında ezilen benliğimizi görürüz. Bu farkındalık kimi zaman rahatsız edicidir ama iyileştirici bir yönü de bulunmaktadır. Çünkü insan, kendiyle barışmaya orada başlar.
Bu konuda başkalarıyla konuşmak bile rahatlatıcı olabilir. Herkesin aslında benzer bir baskıyı yaşadığını duymak, yalnız olmadığını fark etmek insana iyi gelebilir. "Ben de bazen hiçbir şey yapmak istemiyorum." Cümlesi, bir itiraf gibi değil bir özgürlük ifadesi gibi yankılanır. Çünkü sadece durma hakkı her insanın doğal ihtiyacıdır.
Ama bu durma hali de bir uçta kalmamalıdır. Sürekli edilgenlik, hayattan geri çekilmek anlamına gelir. Aynı şekilde sürekli üretken olmak da tükenmeyi getirir. Asıl olan yaşamın ritmini duymaktır; ne zaman hızlanacağınıne zaman yavaşlayacağını bilmek önemlidir. Arada bir nefeslenmek, yeniden başlayabilmek için gereklidir.
Bu dengenin kurulamadığı yerlerde, çocuklar da hız kültürünün küçük taşıyıcıları haline gelir. Oyun oynamak yerine kurslara koşan her boş zamanı doldurulan çocuklar büyümenin ağırlığını kaldıramayabilirler. Onlara da fark ettirmeden "boş durmak yanlıştır" mesajı verilir. Halbuki çocuk için boş zaman, yaratıcılığın ve hayal gücünün alanıdır. Onları bu özgürlükten mahrum bırakmak, yaşamın tadını planlara sıkıştırmaktır.
Durabilmek, aslında yaşama saygı göstermektir. Çünkü hiçbir şey yapmadığımız anlarda bile hayat akmaya devam eder. Biz sadece o akışı fark ederiz. Belki de en üretken olduğumuz zaman, hiçbir şey üretmediğimiz andır. O an, kendimizi yeniden topladığımız ve anlamı yeniden hissettiğimiz andır.
Bazen hiçbir şey yapmamak, en sonunda kendinle yeniden tanışmaktır. Çünkü insan kendini tanıdıkçagerçekten neye ihtiyacı olduğunu fark eder. Verim, her zaman çok çalışmaktan doğmaz. Bazen kendini anlayabilen insan daha üretken olur. Hatta bazen, bir başkasının hayatını verimli hale getirebilir. Asıl üretkenlik de budur.