İhtida, irtidat ve para

Soru
Bir Müslümanla evlenme dolayısıyla ya da başka bir sebepten Müslüman olacak kişiye ilk önce ne anlatılmalı? Müslümanlık nasıl sevdirilmeli?
Cevap
İslâm dini “iman, ibadet, fert ve topluma ait hayat düzeni kuralları ile güzel ahlâk”tan ibarettir.
Müslüman, dinin birbirine bağlı bu parçalarını hayatına uygulamakla yükümlüdür, önce öğrenir, sonra da yerine getirir.
İnanılması gereken hususlara inanmak (iman etmek) başta gelir, bunları eksiltmek veya arttırmak caiz değildir.
Dinden olduğu kesin delillerle sabit bulunan bir hükmü bilerek ve dinden çıkmak maksadıyla inkâr etmedikçe kişi dinden çıkmaz.
İbadet, hayat kuralları ve güzel ahlâka dair olanları hayatında gerçekleştirmeyen kişiye “fâsık ve ahlaksız” denir. Fâsık olmanın dünyada ve ahirette cezası vardır, ahlâksız (edepsiz) olmanın yaptırımı ise toplumun dışlaması, itibardan düşürmesi, ilişkisini sınırlamasıdır.
İmdi bir kimseye Allah Teâlâ hidayet nasip eder de güzel dinimizle müşerref olursa önce ona “kelime-i şehadet” öğretilmiş, o da kalbinden onaylayarak bunu ifade etmiş demektir.
Bu noktada bir hatıramı nakletmek isterim.
Bir yabancı ülkede orta yaşın biraz üstünde bir Yahudi erkek, Müslüman olmak istemişti, camide (böylesi gerekli olmasa da) önemini vurgulamak için olmalı ki, ihtida merasimi düzenlenmişti. Namazdan sonra o kişi mihraba, imamın önüne geldi, cemaat de daha yakına gelerek oturdular. İmam o kişiden, “kelime-i şehadet”in Arapçasını; yani “eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühu” demesini istedi. Kendisi kelime kelime söylüyor, onun da tekrar etmesini istiyordu, çeyrek saat uğraştı, adamcağız bir türlü telaffuz edemiyordu. Şişmandı, diz kırıp oturmaya alışık değildi, kan ter içinde kaldı, geçici bir vazife için o ülkede bulunduğumdan olaya şahit oldum ve ben de onunla beraber terledim. Ben imam olsaydım ihtida etmek isteyen ama “kelime-i şehadet”in Arapçasını söyleyemeyen kişiye kendi dilinde tercümesini söylemesini teklif ederdim, o da bunu bir çırpıda söylerdi ve mümin olurdu.
İçtihatlar, “İslâm ile yeni tanışan ve ilk vaktinden itibaren namaz kılması gereken bir mühtedinin dili Arapça’ya dönmüyorsa, dönünceye kadar âyetleri kendi dilinde okuyabilir” diyor, bunu “kelime-i şehadete” de uygulamak için hiçbir engel yoktur.
Konuya dönelim.
Önce, sorularına cevap verme dışında fazla detaylara girmeden, nelere iman edileceği öğretilir. Sonra namazdan başlayarak kişinin yaş ve durumuna göre yükümlü olduğu ibadetler yine zaruri olmayan detaylar ertelenerek öğretilir. Bundan sonra yapılacak şey, kişinin durumuna göre değişir ve bunu belirleyip gereğini yapmak eğitimciye düşer, ama Peygamberimiz’in (s.a.) hayatı ve ahlâkını, bazı sahâbîlerin ihtidâ hikâyelerini ve menkıbelerini anlatmak her zaman işe yarar. İslâm ile yeni müşerref olmuş insana güzel ahlâk ile davranıp bunun da İslâm’dan olduğunu bilmesini sağlamak en yararlı olanıdır. Bu arada Müslümanların fert ve cemiyet olarak hayatlarında görülen eksiklerin, aksaklıkların, kötülüklerin… İslâm’dan olmadığı, onların da ıslaha muhtaç oldukları, gerektikçe ve mutlaka bir şekilde anlatılmalıdır.
Hem Müslümanların hem de insanlığın içinde yaşadığı ve bunalımlara girmesine sebep olan birçok problem var; fırsat düştükçe bunların İslâm’daki çözümlerini anlatmak da faydalı olur.
Soru
Bir Müslümanın evladı dinden çıkıp da Hristiyan olursa ona karşı özellikle anne-babası ve diğer aile fertleri nasıl davranmalı? İlişki kesilmeli mi? Aynı şekilde bir Müslümanın evladı bir inanmayanla evlenirse ailesi onunla ilişkiyi kesmeli mi? Ama kendisi hâlâ Müslüman.
Cevap
Allah Teâlâ mümin kullarını bu dayanılmaz imtihandan korusun.
Ana baba ve akrabanın, dinden çıkan veya evlenmesi caiz olmayan bir kimse ile evlenen yakınlarıyla kuracakları ilişkiyi, dünya menfaatine değil, hem kendilerinin din ve ahlâk bakımından zarar görmemeleri, hem de böyle bir evlilik yapan veya dinden çıkan yakınlarının İslâm’a ve İslâm’da doğru olana dönüşünü veya ona düşman olmamasını, onun aleyhinde çalışmamasını sağlayacak şekilde ayarlamaları gerekir.
Soru
Devletin karşılıksız para basması caiz midir? Maliyeti neredeyse ihmal edilebilir miktarda olan 200 liralık banknotun 200 kiloluk patates almayı olanaklı kılması dinimizce uygun mudur? Matbaada sınırsız şeklide basılan bu paraların sürekli piyasaya arz edilmesi dinen ne anlama gelmektedir?
Cevap
Devletin para basma hakkı ulemanın ittifakı ile caiz görülmüştür. Basılan paranın altın veya gümüş madenlerinden olmasının caiz olduğunda da ittifak vardır.
Altın veya gümüş madeninden olmayan, madde olarak değeri düşük olup, satın alma gücünü devlet otoritesinden alan para basmak ise son derecede problemli, kritik, sorumluluk taşıyan, kurallara riayet edilmediği takdirde kul hakkına, zulme ve günaha girmeye sebep olan bir eylemdir.
Bunun caiz olabilmesi için başka çarenin bulunmaması ve zaruret sınırlarının aşılmaması şarttır.