İslam iktisadına bir bakış

20. yüzyılda dünya, doğu bloku-batı bloku tarzında adeta ikiye bölündü. Nato ve Varşova paktı, dünyaya yarım yüzyıl soğuk savaş dönemini yaşattı. Diğer ülkeler, bu iki bloku endişeyle izledi.
Bu dönemlerde İslam ülkeleri sosyalizmi, bazıları da kapitalizmi ya aynen veya kendilerine uyarlayarak uygulamaya çabaladılar. Hemen hepsinin ortak özelliği, kapitalizmin mabedi gibi görülen faiz temelli bankacılık sistemini devlet yönetiminin merkezine yerleştirmiş olmalarıdır.
Faiz, kapitalizmin temel unsurudur. Bu nedenle kapitalizm, servet yığılımını teşvik eder, Oysa islam, servet yığılımına karşıdır. Servet, dolaşım halinde olmalı ve üretken olanlara yatırılmalıdır. Zira islam, ekonomik kaynakların belli bir azınlığın tekelinde olmasına karşıdır.
İslami toplum düzeninde kapitalist sistemin tüketici egemenliğine, fiyat sisteminin eziciliğine, aşırı kazanç arzusuna yer yoktur. Bütün bunlar, ekonomik tedbirler yanında manevi ve ahlaki ilkelerle sağlanır.
İslamın önerdiği sosyal düzen, Yüce Kar’an’ın emirlerine Hz. Peygamber (sav)in sözlerine ve uygulamalarına dayanır. Ne kapitalist ne de sosyalist bir öz taşır.
İslam; bir yandan hür teşebbüse ve kişisel mülkiyete izin vermiş, öte yandan servetin bir azınlığın elinde toplanmasını, yoksulun zengin tarafından sömürülmesini yasaklamıştır. Mesela mülkiyet hakkı bile ahlaki yükümlülüklerle hem korunmuş hem de sınırlandırılmıştır.
Atlas Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusuna kadar uzanan İslam ülkelerinin ihtiyaçlarına; Kur’an âyetlerine ve Hz. Muhammed (sav)’in hadislerine dayalı ilahi hükümler en az bin yıl cevap vermiştir. Bu coğrafyada ortaya çıkabilecek yeni ihtiyaçlara da İslam âlimlerinin içtihatlarıyla çözüm yolları aranıp bulunacaktır. Bu çerçevede İslâm ekonomisi yeniden hayt bulacaktır.
Aslında İslam dünyası, özüne dönmek zorundadır. Batının reçeteleriyle ayağa kalkmak mümkün değildir. O öneriler, bünyemize uymamaktadır.
Pakistan Devletinin kurucusu Muhammed Ali Cinnah (1876-1948) bu konuda şöyle diyor:
‘Batının ekonomik teori uygulamasını benimsemek; mutlu ve sağlam bir toplum kurma hedefine ulaşmakta bize asla yardımcı olmayacaktır. Kendi yolumuzda kendi kaderimiz için çalışmak, islamın sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine dayalı yeni bir ekonomik sistem sunmak zorundayız. Müslümanlar olarak bu şekilde görevimizi yapmış ve insanlığın refahını, mutluluğunu güven altına alan ve onu koruyan barış mesajını insanlığa vermiş olacağız.’
Prof. M.A. Mannan da İslâmda hedefin refah devleti kurmak olduğunu vurgular. ‘Hayatın ahlaki, manevi, toplumsal, ekonomik ve siyasal tüm değerlerin uyumlu gelişimi üzerine kurulması gerektiğini’ açıklar.
İslam’da karaborsa ve tekelcilik yasaklanmış, fiyatlara narh uygulanmasına kâr haddinin sınırlandırılmasına sıcak bakılmamıştır. Üretici - tüketicisine ilişkisine ve fiyatların serbest oluşumuna müdahale sayılabilecek davranışlar yasaklanmıştır. Böylelikle Asr-ı Saadette serbest piyasa ve kamu düzeni ilkelerinin, üretici ve tüketici haklarının dengeli bir şekilde yürümesi amaçlanmıştır. Yeri ve zamanı geldiğinde toplumun şartlarına ve ihtiyaçlarına göre tedbirler alınmasını ön görmüştür.
İslam ekonomisine öncelikle İslam toplumunun hazır olması gerekir. Bunun için de fertlerin İslam inanç ve düşüncesiyle yetişmiş olması, helal-haram kavramlarına inanmanın yanı sıra günlük hayatına da tam yansıtabilmelidir. Kur’an âyetleri ve Resul-i Ekrem’in hadisleri, mutlak rehberleri olmalıdır. Harici ekollerden etkilenmemeli ve beslenmemelidir.