İSRAİL, BATI EMPERYALİZMİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEBİLİR Mİ ?

Geçtiğimiz dönem AB Dış İlişkiler Komisyon Başkan Yardımcılığını yapan İspanyol asıllı Josep Borell, mülteci sorunundan bahsettiği bir konuşmasında, “Avrupa bir bahçedir, diğerleri orman” demişti. Borell, yaptığı bu metafordan dolayı çok tepki alınca özür dilemiş ama geri adım atmayı reddetmişti. Esasen diğer batılı yöneticilere göre daha vicdanlı tutumları ile bilinen J. Borell, mesela Gazze konusunda İsrail’e karşı sert açıklamalar yapabilmiş, batılı ülkelerin bu konuda izledikleri politikaları eleştirmekten çekinmemiş birisi idi. Ama gerçek şu ki, batılının en vicdanlısının bile dünyaya bakışı böylesine kibirlidir.

Batının bu tutumu yeni değildir. Yüzyıllar boyu kendisi dışındakileri insan yerine koymamış, ırkçı, sömürgeci, acımasız bir karaktere sahiptir. Mesela Yahudiler tarihte batıda gördükleri kötü muameleyi dünyanın hiçbir yerinde görmemişlerdir. O yüzden Teodor Herzl’in Yahudi Devleti düşüncesi batıda doğmuş, en fazla desteği batıdan görmüş, İsrail kurulduğunda da dünyanın başka bölgelerinde yaşayan Yahudiler yerlerinde kalırken, Avrupa Yahudileri kendilerini zorlu bir geleceğin beklediğini bile bile Filistin’e göçü tercih etmişlerdir.

Nazi katliamının bu göçte büyük rolü olsa da, Yahudilerin Filistin yoluna koyulmaları Nazilerden çok önce başlamıştır. Bunun nedeni Yahudilerin Avrupada yüzyıllar boyunca maruz kaldıkları parya muamelesidir. Filistine göçe izin vermesi için II. Abdülhamid’e ne kadar baskı yaptıkları, hatta bunun için büyük mali sıkıntılar içinde bulunan Osmanlı Devleti’ne kolay reddedilemeyecek maddi tekliflerde bulundukları bilinen husustur.

Dünyanın o günlerdeki tartışmasız patronu olan İngiltere ve diğer büyük Avrupa devletlerinin, İsrail’in kuruluşunda emeklerini esirgemeyişlerinin nedenlerinden birisi, İslam dünyasının ortasına Batı için ileri bir karakol görevi icra edecek, Batıya bağımlı bir uydu devlet yerleştirme fikri olsa da, asıl motivasyon, Batılının çıfıt adını verdiği, asalak, ahlaksız, tefecilik yaparak yaşadıkları ülkenin sosyo-ekonomik hayatını ifsat eden, fitne fücurla gittikleri her yeri karıştıran bu baş belası Yahudilerden kurtulmak olduğu bir başka gerçektir.

Bundan dolayı İsrail, Batının yüzyıllar boyu biriktirerek İslam coğrafyasının ortasına bıraktığı bir safradır, zehirli bir atıktır. Metastas yaparak etrafa yayılan, dağılan habis bir ur gibi 1948’den bugüne işgal ettiği toprakları birkaç kat büyütmüştür. Yüz yıllık tarih göstermiştir ki, bölgenin huzur bulmamasının tek değilse de en büyük nedenidir. İslam dünyasının bağrına saplanan bu hançer çıkarılmadıkça, bu zehirli atık bölgeden kazınıp temizlenmedikçe, bölge huzur bulmayacaktır.

Kurulduğu 1948’den bu güne bölgede saldırmadığı kimse kalmadı. Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak hepsinin gözünü korkuttu, yıldırdı. Bölgede devlet gibi hiçbir devletin bulunmasına, kendisi için tehdit oluşturabilecek hiçbir gücün yaşamasına tahammülü yok. İran‘a yaptığı son saldırı bunu göstermiştir. Bu katil sürüsü, bölgedeki varlığının meşru olmadığını, zayıf düştüğü anda işlediği suçların hesabının sorulacağını çok iyi bildiği için ancak saldırarak, kan dökerek bölgede caydırıcı bir güç olarak yaşayabileceğine inanıyor.

Bölgenin bütün sorunlarını İsrail’e yükleyerek İslam dünyasının, özellikle Arap rejimlerinin Batı karşısındaki yüz karası tutumlarını aklamaya çalışmıyorum. Osmanlıdan sonra galiplerin mandası altına alınan topraklarda kurulan yapay devletçiklerin örtülü sömürge halleri, İsrail eliyle sürdürülmektedir. Batılı değerler (!) dahil, hiçbir kanun nizam, uluslararası hukuk vs tanımasa da, küresel soygun düzeninin meşrulaştırıcı aparatı olan BM kararlarını paspas da yapsa, Batı açısından İsrail’i dokunulmaz, vazgeçilmez kılan onun bu pozisyonudur. Anlatmaya çalıştığım şey bu.

O yüzden İsrail’in bölgedeki “kontrol kulesi” rolünü göz ardı ederek Arap ülkelerine sövüp saymak manasız. Tasmalı bir köpek bizi ısırdığında, tasmayı elinde tutana değil de köpeğe kızıyorsak, tasmayı tutana karşı acizliğimizden, korkumuzdandır. Köpeğin çok azgınlaşmış olması, zaman zaman sahibine karşı da havlaması, bazen köpeğin daha güçlü olduğunu sanmamıza yol açıyor ama iş o noktaya geldiğinde köpeğin işini bitirmek zor değildir. ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist devletlerin desteği ile etrafındaki kukla Arap rejimleri olmasa, İsrail isimli haydut çetesi burada kaç gün tutunabilir.

Bundan dolayı öfkemizi doğru adrese yöneltmeli, doğru hedefe klitlenmeliyiz. Bu belayı başımıza saran Batılı güçler, iki devletli çözüm diyerek yalan ve sahte gündemlerle mazlum bir halkı kandırmaya devam ediyorlar. Hamas’ın tek suçu, bu sahtekarlığı kabul etmemesi, siyonistlerin maymuna çevirdiği Mahmut Abbas’ın Filistin’i gibi tümüyle İsrail’in kontrolünde bir devlete razı olmamasıdır. Hamas, işte bu nedenle küresel çete ve onun İslam dünyasındaki tasmalıları tarafından terörist sayılıyor.

O yüzden ya İsrail denen İngiliz-ABD peydahlaması bu gayri meşru yapı buradan sökülüp atılacak, ya da direnmekten vazgeçip Mısır, Ürdün ve Körfez’in emirlikleri gibi siyonizme boyun eğilecek, hatta dışarıdan gelen tehlikelere karşı İsrail’e kalkan olunacak. Trump’ın ilk döneminde başlattığı, damadı Yahudi Jared Kushner eliyle yürüttüğü ve bu dönem tamamlamayı düşündüğü İbrahim Anlaşmalarının özü budur.

Omerkilic91@Hotmail.com