İyi insan mı, iyi yönetici mi?

İyi insan olmak ayrı bir durumdur, işini iyi yapmak ayrı bir durum. İşi doğru yapmak ile doğru işi yapmak ise çok farklı anlam içerir. İyi insanların işini de iyi yaptıklarına dair genel bir kanı vardır. Oysa bu genellikle duygusal bir yaklaşımdır. İyi insanların işlerinde iyi olması hep beklenir. İyiden kastımız, işini hakkıyla yapıp başarılı olmayı kast ettiğimizi de açıklamak da fayda var. Bir anlamda doğru işi, iyi yapmak olarak da özetleyebiliriz.
İyi insan olan kişi sorumluluğunu yerine getiren kişi anlamına da gelmemektedir. Bizdeki iyi insan kavramı daha çok çevresiyle problemsiz geçinen, yardımsever, kimseye zararı olmayan, problem çözmesine gerek yok ama problem üretmeyen kişi olarak bilinir.
İyi insanın iyi bir yönetici olacağı, iyi bir öğretmenin iyi bir okul müdürü/ilçe yöneticisi/il yöneticisi olacağı, iyi bir insanın iyi bir belediye başkanı olacağı beklenir. Ancak pratikteki karşılığı genelde öyle olmaz ve çoğunlukla da olmamıştır. Elbette ki buradan iyi insan olup da başarılı yönetici olanları kast etmiyoruz.
Yöneticilik, kurulu sistemi dengede tutmak, dengesizlik olduğunda ufak dokunuşlarla tekrar yola sokmak ve bu dengeyi gözetmek iken yönetici ise bu dengenin korunmasını sağlar. Dengeyi korumak ve bu dengeyi yönetmek yöneticinin görevidir. Oysaki yönetme işi ve genel anlamda yöneticilik, hayatımızın her alanında ve her yaşta karşımıza çıkar. Mesela evde ev yönetimi kavramı vardır. Faturalar düzgün ödeniyor mu? Ev ihtiyaçlarının takip edilip giderilmesi sağlanıyor mu? Buzdolabı dolu mu? Arızalı musluk için biri çağrıldı mı? Hemen hepimiz hayatımızın bir noktasında evimizi yönetme sorumluluğunu üstlenmişizdir. Küçük yaşta okulda karşılaşırız yöneticilik kavramı ile… Öğretmenlerimiz, müdürlerimiz eğitim hayatımızdaki yönetici figürleridir. İyi insan olmakla yukarıda bahsedilen işlerin iyi yürütüldüğü anlamına gelmemektedir. 
Şartları tutan herkes yöneticilik pozisyonuna gelebilir ama o koltuğa oturan herkes iyi bir yönetici olacak anlamına gelmemektedir. 
İyi bir yönetici olmanın da gerektirdiği meziyetler vardır.
Bunların başında insan ilişkilerinden anlaması gelmektedir. İyi bir yönetici çalışanlarını dinlemeyi bilmelidir. Çalışanlarının rahatlıkla ulaşabildiği, iş yerinde olup bitene hâkim bir yönetici, mevcut sorunları da büyümeden çözerek daha huzurlu bir iş ortamının sağlanmasını mümkün kılar. İyi bir yöneticinin en önemli özelliklerinden birisi de empati kurabilmektir.
Zaman yönetiminden anlar. Zamanı doğru yönetmek iş verimliliği açısından büyük önem taşır. Dolayısıyla iyi bir yönetici zamanını efektif bir şekilde yönetebilmeyi de bilmelidir.
Dürüst ve adil olmak da iyi bir yöneticide bulunması gereken özellikler arasındadır. Çalışanlar yöneticinin dürüst ve adil yönetimine ne kadar inanırsa, iş verimliliği ve işe bağlılık da o oranda artacaktır.
Eğitim alanında iyi öğretmenlerin iyi yöneticilik yapacağı anlayışı ile hareket edilmiştir. Bu anlamda ciddi hatalar yapılmıştır. Özellikle yönetici seçimlerinde hataların daha çok ön plana çıktığı görülmektedir. Yöneticilik yaptığım dönemlerde bu hatalara katkı sunduğumu (!) da itiraf etmeliyim.
Fazla meraklandırmadan ne anlatmak istediğimi eğitim çerçevesi içerisinde açıklamaya çalışacağım. Gerçekten çok iyi öğretmen diyebileceğim birçok öğretmen arkadaşımı, yönetici olması için teşvik etmişimdir. Yöneticilikte taşımaları gereken yukarıda bir kısmını saydığım özellikleri ve mevzuat açısından şartları taşıyan arkadaşlarımızı yönetici olmaları için teşvik ettim. Katkım var derken bugüne kadar yönetici olmasını teşvik ettiğim arkadaşlarımın nerede ise tamamının beni bu konuda mahcup etmediklerini söylemem gerekir. İyi bir öğretmen iken iyi bir yönetici olma noktasında da çok güzel işler yaptılar. Ancak ülke geneli için bunu maalesef söylemek mümkün değil. Tabi bunu söylerken bununla ilgili bir araştırmaya da rastlamadım. Sadece ülkeyi gezerken gördüğüm izlenim ve gözlemlere dayanarak söylüyorum.
Çok iyi dediğimiz nice öğretmenler yönetici olmalarıyla birlikte aynı başarıyı gösteremediler. Öğretmen iken taşıdıkları vizyonu, yöneticilikte devam ettirmeye gayret ettiler. Oysa öğretmen bakış açısı ile yönetici bakış açısının farklı olacağını fark edemediler. Öyle olunca öğretmenlikte başarılı olan arkadaşlar yöneticilikte başarılı olamadılar. Koltuğun sevdasına kapıldılar. Sınıfı yönettikleri, öğrencilere hitap ettikleri gibi etmeye devam ettiler. Sınıf yönetimi ile okul yönetimini aynı anlayış içerisinde yürütmeye çalıştılar. Nihayetinde başarılı olamadılar.
Daha düne kadar öğretmenler odasında birlikte oturdukları, çay içtikleri, sohbet ettikleri öğretmen arkadaşlarına amirlik -ki yöneticilik yaptılar demiyoruz- yapmaya başladılar. "Ben artık müdürüm ve benim dediğimi yapacaksın." anlayışı, mesai arkadaşları nazarında da itibar kaybetmelerine neden oldu. Öğretmenlerin, "buna ne oluyor, daha düne kadar bizimle oturup sohbet ediyordu." dediği andan itibaren yöneticilikte başarısızlıkları da başlamış oldu.
Bu olayın çok daha derin sonuçları oldu. Asıl dikkate almamız gerekirken gözden kaçırdığımız bu durum eğitim açısından en fazla zarar gördüğümüz sonuçtur. Maalesef bu zarardan dolayı en çok olmazsa olmazımız olan öğrenciler mağdur oldular. Öğretmenleri müdür olan öğrenciler, iyi öğretmenlerini kaybederken yeni gelen öğretmenlerine alışana kadar zaman kaybettiler, uyum problemi yaşadılar. Belki de birçoğu bu yüzden okula küstü. İyi öğretmendi ama iyi yönetici olamadı. Bu arkadaşların çoğu yönetici olunca sınıflara girecek iyi öğretmenleri kaybettik. Çünkü çoğunu yönetici yapmıştık.
Maalesef iyi öğretmenlerin çoğunu yönetici yaparak, sınıflarda derse girecek iyi öğretmen bulmakta zorlandık.
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…