Kur'an-ı Kerim'in gönderiliş amaçları - 46 -

Ahiret hayatının aşamalarından ŞEFAAT; Yardım etme anlamına gelir. Kıyamet gününde Peygamberlerin ve kendilerine izin verilenlerin cennette müminlerin derecelerinin artırılması veya bağışlanmaları için Allah dan (cc) niyazda bulunmalarıdır.
Yardım etmek anlamına gelen şefaat ve aynı anlama gelen kelimeler, Kur'an-ı Kerimde 29 ayrı ayette 32 kez geçer. Bir yerde sözlük anlamında kullanılırken, yedi yerde fiil, yedi yerde ismi fail, beş yerde ise ismi failin çoğul şekli olan "şufea" ve 12 yerde de "şefaat" şeklinde geçmektedir. ?Şefaat konusu Peygamberimizden bu tarafa her zaman güncelliğini korumuş ve içeriği ile tartışma konusu olmuştur. Bazıları bunun alanını çok genişletirken bazıları da tamamen inkâr yoluna gitmişlerdir. İslâmî fırkalar, âhiret hayatında şefaatin geçerli olup olmadığı noktasında farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Ehl-i sünnet, şefaatin hak olduğunu ifade ederken, Havâric ve Mutezile başta olmak üzere bazı fırkalar şefaati kabul etmezken bu konuda Mutezile kendi içerisinde iki gruba ayrılmıştır. Bir grup şefaati tamamen inkâr ederken diğer grup ise müminlere şefaati kabul etmekle birlikte büyük günah işleyenlere şefaatin olmayacağını söylemişlerdir. Bunlara göre büyük günah işleyenler için şefaat olmazken diğer müminler için vardır. Bu şefaat te cennette, cennetliklerin derecelerini yükseltmek içindir. Şefaat konusundaki ayet ve hadisleri referans kabul ederek peygamberlerin yanı sıra salih kulların da şefaat edeceğini belirten Îtikâdî konulardaki mezhep imamımız Mâturidi, ilâhî azap ve cezayı gerektiren günahların yanı sıra, cennet ehlinin derecelerinin yükseltilmesi için de şefaatin olacağını açıklamıştır. Mâturidi farklı îtikâdî konularda olduğu gibi şefaat konusunda da Ehl-i sünnet 'in anlayışının oluşmasına önderlik ederek, öncelikle bir müslümanın işlediği günah sebebiyle inkâra düşmediği sürece imandan çıkmadığına dikkat çekerek, şefaatin müminler için olacağını ifade etmiştir. Şefaatin hak olduğuna dair görüşünü, akli ve nakli delilerle izah eden İmam Mâturidi, Mutezilenin şefaat konusundaki görüşlerinin geçersizliğini bir sistem dâhilinde ortaya koymaya çalışmıştır. Mâturidi, öncelikle Mutezilenin büyük günah sahibine şefaatin olmayacağı yönündeki görüşünü isabetsiz bularak, bu görüşte olanların, Kur'an ve hadislerde günah sahiplerinin pişmanlık duyarak, hulûsi bir kalple tevbe ederek af dilemeleri durumunda affedilebileceklerini beyan eden müjdeleri yok saydıklarını, Allah'ın rahmetini ve Peygamberimizin şefaatini ümit eden insanları ümitsizliğe sevk ettiklerini belirtmiştir.
Genele baktığımız zaman, ahirette şefaat inkâr edilmezken, kimlere olabileceği konusunda çeşitli görüş farklılıkları ortaya çıkmıştır. İnkârcılara, şefaat olmayacağı konusunda ittifak bulunurken, müminlere şefaatin olup olmayacağı veya hangi konularda nasıl olacağı konusunda ise görüş ayrılıkları vardır. Mahşer günü şefaatin olmayacağını ileri sürenler şu ayetleri delil olarak göstermişlerdir. "Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz. Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının. (Bakara 48,123) Ayetlerde geçen hiçbir kimse başkasından yana bir şey ödeyemez" şeklinde buyrulması ahirette günahkârlara şefaatin olmayacağına delil olarak gösterilmiştir.
Mahşer günü cennetliklerin derecelerinin artırılması konusunda Cenabı Mevla'nın izin verdiklerinin dışında başka hiç kimsenin şefaat etme gibi bir yetkilerinin olmadığını gösteren ayetlerden bazıları; "Allah ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, ebedî diridir. Varlığı kendinden olup bütün kâinatı yönetendir. O'nu ne bir uyuklama ne de bir uyku yakalayabilir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi o'nundur. İzni olmadan o'nun huzurunda kim kalkıp da şefaat edebilir? O, kullarının geleceğini de, geçmişini de bilir. Kullar ise, dilediği dışında O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Dolayısıyla her ikisini de koruyup gözetmek O'na asla ağır gelmez. En yüce ve en büyük yalnız o'dur." (Bakara 255) "Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar" (Necm 26) Bu ve benzeri ayetlerden Allah'ın kendilerinden razı olduğu kimselere, Allah'ın izin vermesiyle şefaat edebilecekleri görülmektedir. İnfitar 13-16 Ayetlerinde de işaret edildiği üzere. Salihler muhakkak cennette, kötüler de cehennemdedirler. Ceza gününde oraya girerler. Onlar oradan bir daha da ayrılmazlar" Onlar Allah'ın razı olduklarından olmadıklarına göre, onlara şefaat edilmeyeceği de görülmektedir. Allah'ın razı olduğu kimselere de cennetteki derecelerini artırmak için şefaat yapılabileceği ağırlıklı yorumlar arasındadır. Hasan El Eş 'ari ise Peygamberimizin şefaatinin sadece günahların affıyla sınırlı olmayıp, müminlerin cennetteki derecelerinin yükseltilmesi için de geçerli olabileceğini beyan etmiştir.
Farklı bir pencereden bakanlar ise Allah (cc) ın, Peygamberimiz'e "Onlara dua et" (Tevbe 103) ve "Kendi günahın ve müminlerin günahı için bağışlanma talebinde bulun" (Muhammed 19) mealindeki âyetlerle, Allah'ın rızasını kazanmada ve günahların affedilmesinde mü'minler için Resulüllahın bir vesile yani şefaatçi olduğuna işaret ettiği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bir başka ayette ise: "Şayet onlar kendi nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı isteseler, Resul de onlar için istiğfar etse, Allah'ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı" (Nisa 64) buyurulmuştur. Ayetlerin nüzul sebeplerine ve ayetlere açıklık getiren hadislere dikkatli bir şekilde bakanlar farkı fark ederek kastedilen şeyleri rahatlıkla göreceklerdir. Müminlere düşen ise işini sağlama almaktır.
Peygamberimiz: "Her kim ezanı işittiğinde; Ey şu tam davetin ve kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e vesile ve fazileti ver, onu kendisine vadettiğin Makam-ı Mahmûd'a ulaştır, diye dua ederse kıyamet gününde ona şefaatim vacip olur" buyurmuştur. (Buhârî, Ezan 8; Ebû Dâvud, Salat 38)