Kur'an'ı Kerim'in Gönderiliş Amaçları - 44 -

Ahiret hayatının aşamalarından birisi olan MİZAN; İnsanların hesaba çekilerek amellerinin tartıldığı, ceza veyahut ta mükâfat olarak her hak sahibinin haklarını aldıkları, adaletin tecelli ettiği yerdeki hassas terazidir.
"Gerçek tartı o gün olacaktır. Artık kimin hasenatı tartıda ağır gelirse, işte onlar nihai başarı ve kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler" (Araf 8) "Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılanlar) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip oraya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz" (Enbiya 47) Vb. ayetlerde ve Kütübü sitte de ki hadislerde detaylı bilgiler verilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de âhiret hayatının dünyadakinden farklı arz ve semalardan oluşan bir âlemde kurulacağı da ifade edilmiştir. "Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, kimsenin Yaptıklarını yanlarına bırakmayandır." (İbrahim 47,48) Mizanın nasıl gerçekleşeceği konusunda nasların zahirî manalarıyla yetinmeyi esas alan selef âlimlerimizin yanı sıra konuya dünyadaki tecrübelerin ışığı altında yaklaşmak isteyen, ayrıca bu meseledeki hükmü Allah'a havale eden âlimlerimizde mevcuttur. Günümüzde, yıllar önce ki Mutezilenin, Şia kaynaklarında ki görüşlerine de yakın olan düşüncelerini, san ki bu gün ortaya atıyorlarmış gibi dillendirerek körü körüne, kör bir taassup içerisinde onlara hizmet ettiklerinin bile farkında olmadan papağanlar gibi şovmenlik yapanlarımızda yok değil.
Kur'an-ı Kerimde; "Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, o kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim tevbe ve ibadetlerle arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah'adır. (Fâtır 18) ve yine Necm 18 de de aynı şeye vurgu yapılmıştır. Peygamberimiz bir gün ashabına Müflis kimdir bilir misiniz diye sorar. Ashapta, 'Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir' derler. Peygamberimiz; Ümmetimin müflisi o kimsedir ki mahşer günü Uhud dağı gibi bir sevap ile gelir. Namazda kılmıştır, oruçta tutmuştur, zekâtta vermiştir. Fakat o ibadetleri hayatına yansımamış ve kendisini günahlardan, haramlardan ve kul haklarından alı koyamamıştır. Mahşer günü mizan terazisi kurulduğun da hadi bakalım bunda alacakları olanlar gelsin ve haklarını alsınlar denilir. (Amel defterlerinde kimin, kimde ne kadar alacağı olduğu beli ve yazılı) Peygamberimiz; gelen gelir alacağı olanlar alan alır, alan alır. Birde bakarsınız ki daha kul hakları konusundaki adaletin tecelli etmesinde sevapları bitmiş. (Kutsi hadiste) Peygamberimiz; melekler diyecekler ki Allah'ım bu kimsenin sevap kefesinde alacaklılara vereceğimiz sevabı kalmadı. Ama alacaklılar ha bire gelmeye devam ediyor ne yapalım? Allah'u Teâlâ da; Eğer o kimsenin verecek sevabı kalmadı ise alacaklıların ne kadar alacakları varsa onların o kadar günahlarını alın ve alacakları olan kimsenin günah kefesine koyun. Diyecek buyuruyor. Birde bakacaksınız ki Uhud dağı gibi sevapla gelen kimsenin sevap namına bir şeyi kalmadığı gibi Uhud dağı gibi bir günah yığını meydana gelmiş. O da onu cehenneme sürükleyip götürür. Ümmetimin müflisleri bu tür kimselerdir buyurmuştur. (Bu Müflis hadisi Kütübü Sitte' in tamamında vardır.)
Kur'an-ı Kerim ve hadisler konusun da yüzeysel bir bilgiye sahip, araştırma zahmetinde bile bulunmayan bazı kardeşlerimiz sanki yukarıda zikrettiğimiz ayetler ile bu müflis hadisinin birbirleri ile çeliştiğini ifade ederler. Bir de aklını ilah edinerek kafasına yatmayan her şeyi inkâr eden veya fitne ateşini körükleyenlerin dümen sularına kapılanlarımız da yok mu? Zaten Oryantalistler biz eğer müslümanları, Kur'an ın uygulaması, açıklaması ve yorumları olan hadislerin güvenilirliği konusunda şüpheye düşürür ve bir de islam âlimlerini itibarsızlaştırırsak ancak o zaman hedefimize ulaşabiliriz demişlerdir. Halbu ki bunların hedeflerine ulaşmaları konusunda, bir kısım insanlarımız körü körüne kör bir taassup içerisinde hareket etme yerine birazcık araştırma zahmetin de bulunsalar birçok konuda olduğu gibi üzerin de durulan ve vurgulanan şeylerin de farklı farklı şeyler olduklarını göreceklerdir. Birazcık tefsir kitaplarını karıştırarak ayetlerin nüzul sebeplerine baksalar, hiçbir kimse bir başkasının günahını yüklenemez ayetin de kastedilenlerle, müflis hadisinde ki vurgulananların farlı şeyler olduklarını göreceklerdir. Birisinde bir kimsenin diğer bir yakınını kurtarmak için onun günahlarını alma söz konusu olurken diğerinde ise her hak sahibinin hakkını alması ve adaletin tecelli etmesi söz konusudur. Ayette kastedilen; bir kimse düşününüz ki mizan terazisinde ki sevapları çok fazla. Bir yakınının ise günahları daha fazla olduğu için cehennemlik. Cehennemlik olan yakını sen benim şu kadar günahımı alırsan (yüklenirsen) senin durumun değişmez. Ama bunu yaparsan bende cennete giderim diyeceklerin olacağı bildirerek bunun mümkün olmayacağına kesin bir dille vurgu yapılmıştır. Ayeti Kerimede bildirilen ve 'hiçbir kimse bir başkasının günah yükünü yüklenemez' ifadesi günahkârlar için söz konusudur. Cennete girebilmenin ön şartı imanlı olarak ruhunu teslim etmektir. Bununda örnekleri vardır. Medine'nin münafıklarından Abdullah bin Übey öldüğü zaman, islam'a büyük hizmetleri olan oğlu Abdullah, Peygamberimizden babasının cenaze namazını kıldırarak onun için dua etmesini rica eder. Bunun üzerine ise uyarı mahiyetinde olan; "(Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez" (Tevbe 80) Ayeti nazil olmuştur.
İnançlı insanların yapması gereken o dur ki; Allah (cc) ın rızasını kazanma yolunda gayret göstermeleri, her türlü tedbiri aldıktan sonra da, Bakara suresi 200 ve 201 ayetlerinde de işaret edildiği üzere 'Ey Rabbimiz bizlere dünyada hayırlısını ver, ahirette de hayırlısını ver ve bizleri cehennem azabından koru' diye dua etmeleridir. Şeytanın hilelerinden, tuzaklarından, nefsimizin şerlerinden, şeytanın kontrolü altına aldığı kimselerin fitnelerinden Allah'a (cc) sığınırız.