Kur’ân’da Güzellik

“Kur’an’da gü­zel­lik” baş­lı­ğı­nı hem İlahî Ki­ta­bın söz ve muh­te­va gü­zel­li­ği­ni, hem de bu gü­zel Ki­ta­ba gö­re gü­zel­lik kav­ra­mı­nı ifa­de et­mek üze­re kul­la­nı­yo­ruz.
İn­san­lı­ğın hem Ya­ra­tı­cı ile hem de ya­ra­tıl­mış­lar ile il­gi­li mec­hul­le­ri­nin önem­li bir kıs­mı­nı açık­la­mak üze­re vah­ye­dil­miş olan bir ki­tap­ta, bu il­gi çe­ki­ci muh­te­va­sı ile ye­ti­ni­lip düz, san’at­sız ve di­dak­tik bir söy­lem se­çi­le­bi­lir­di. Hal­bu­ki Kur’an’ı vah­ye­den Al­lah Te­ala, ha­yat ve mut­lu­luk bah­şe­den muh­te­va­yı eş­siz bir üs­lub için­de sun­muş, mu­ha­tap­la­rı­nı, mü­cev­her ku­tu­su­nun için­den ön­ce dı­şı­nın gü­zel­li­ği kar­şı­sın­da hay­ran bı­rak­mış­tır. An­la­tıl­dı­ğı­na gö­re da­ha ön­ce dil­le­re des­tan olan ve Kâbe du­va­rı­na asıl­dık­la­rı ri­va­yet edi­len ye­di meş­hur şi­ir bi­le tah­tın­dan düş­müş, edebî gü­zel­li­ğin tah­tı­na Kur’an otur­muş­tur.
Kur’an bu eş­siz gü­zel­lik­te­ki üs­lu­bu­nu mu­ha­tap­la­rın tak­dir ve süb­jek­tif de­ğer­len­dir­me­le­ri­ne de bı­rak­ma­mış, mey­dan oku­ya­rak “ben­ze­ri bir ki­tap, bir su­re, on ayet, ha­di ol­ma­dı bir ayet ge­ti­rin” de­miş, ge­ti­re­me­ye­cek­le­ri­ni pe­şi­nen ilan et­miş, bu­nu de­ne­yen­ler de ac­zi­yet­le­ri­ni iti­raf ey­le­miş­ler­dir. İş­te Kur’an’ın bu “âciz bı­ra­kan” özel­li­ği­ne “i’câzu’l-Kur’an” de­nil­mek­te­dir. Şüp­he­siz bu eş­siz, ben­zer­siz, tak­lid edi­le­mez ve aşı­la­maz gü­zel­li­ğin ta­ma­mı dı­şa; sö­ze ve şek­le ait de­ğil­dir.


Bu­ra­da muh­te­va gü­zel­li­ği­nin, ger­çek­li­ği­nin ve mü­kem­mel­li­ği­nin de bü­yük pa­yı var­dır, an­cak Kur’an naz­mın­da­ki dış gü­zel­lik, Arap­ça bil­me­di­ği hal­de Kur’an’ı oku­yan ve din­le­yen­le­rin bi­le far­ke­de­bi­le­cek­le­ri bir açık­lık­ta ve çar­pı­cı­lık­ta te­cel­li et­mek­te­dir; cüm­le­le­rin ku­ru­lu­şu, ke­li­me­le­rin se­çi­li­şi, çe­şit­li söz sa­nat­la­rı­nın kul­la­nı­lı­şı, söz di­zi­si­nin yan­sıt­tı­ğı mu­sı­ki bu gü­zel Ki­ta­bın al­be­ni­si­ni teş­kil et­mek­te­dir.


Bu özel­lik­le­rin mu­ha­tap­la­ra tel­kin et­ti­ği gü­zel­lik duy­gu­su Kur’an’ın ya­zıl­ma­sın­da, okun­ma­sın­da ve mus­haf­la­rın ka­ğıt ve cilt şe­kil­le­rin­de bi­le dı­şa vur­muş, Müs­lü­man san’atı­nın en seç­kin ör­nek­le­ri­ni oluş­tur­muş­tur. Kur’an-ı Ke­rim’de es­te­tik çer­çe­ve­ye gi­ren gü­zel­lik­le il­gi­li ola­rak şu ke­li­me­ler kul­la­nıl­mış­tır: “Bedî’, ce­mal, ih­san (ah­se­ne), hüsn, hüsnâ, zi­net, rîş”.
“Bedî‘ “eş­siz, ben­zer­siz, ör­nek­siz, mo­del­siz ya­ra­tan Al­lah’ın isim/sı­fa­tı­dır, gök­ler ve yer O’nun bu sı­fa­tı­nın te­cel­ligâhı, ade­ta uç­suz bu­cak­sız bir ila­hi san’at ga­le­ri­si­dir.
“Ce­mal” bi­nek hay­van­la­rın­da ve özel­lik­le at­ta gö­rü­lür.


“İh­san ve hüsn” mânâsın­da gü­zel­lik, Yü­ce Ya­ra­tı­cı’nın bü­tün ya­rat­tık­la­rın­da, on­la­ra ver­di­ği şe­kil, ka­bi­li­yet, renk (sıb­ğa) ve sı­fat­lar­da; özel­lik­le in­san­da, onun su­ret ve si­re­tin­de, zâhir ve bâtı­nın­da, müs­tes­na ya­pı­sın­da ken­di­ni gös­ter­mek­te­dir. Ay­nı kök­ten ge­len “hüsnâ’da Al­lah’ın isim­le­ri­nin ve kul­la­rı­nı mükâfat­lan­dır­mak üze­re ha­zır­la­dı­ğı cen­ne­ti­nin sı­fa­tı­dır.
“Zînet” ke­li­me­siy­le ifa­de edi­len gü­zel­lik gö­ğü süs­le­yen yıl­dız­lar­da, süs eş­ya­sın­da, bi­nek ola­rak kul­la­nı­lan hay­van­lar­da, ka­dın ve er­kek el­bi­se­sin­de, ka­dın­la­rın ta­kı­la­rı (rîş) ile vü­cut­la­rı­nın bel­li nok­ta­la­rın­da, ge­nel­lik­le in­san­la­rı dün­ya­ya bağ­la­yan ve oya­la­yan mad­di gü­zel­lik­ler­de ye­ri­ni bul­mak­ta­dır.


Bü­tün bu gü­zel­lik­le­rin ya Al­lah’a ait ol­du­ğu ya­hut da Al­lah ta­ra­fın­dan ya­ra­tı­la­rak kul­la­rı­na su­nul­du­ğu ıs­rar­la vur­gu­lan­mış, in­san­la­rın ese­ri olan gü­zel­li­ğe/es­te­ti­ğe he­men hiç­bir atıf­ta bu­lu­nul­ma­mış­tır. Bu tu­tum, İslâm san’atı­nı ve Müs­lü­man san’atkârla­rı et­ki­le­miş ol­ma­lı­dır ki, on­lar hiç­bir za­man ya­ra­tı­cı­lık­tan bah­set­me­miş, ya­rat­ma­ya özen­me­miş, ila­hi san’atı tak­li­de ve­ya tah­ri­fe cür’et et­me­miş­ler­dir. Bü­tün yap­tık­la­rı ön­ce­lik­le ila­hi san’atın te­ma­şa­sın­dan yü­ce Sâni’e (san’at­la ya­ra­ta­na, gü­zel ya­ra­ta­na) ulaş­ma­ya, O’nun yü­ce­lik, ke­mal ve ce­ma­li­ni id­rak et­me­ye ça­lış­mak, son­ra da O’nun gü­ze­li sev­di­ğin­den ha­re­ket­le yap­tık­la­rın­da bu­nu (O’na la­yık ola­nı, ku­lu­na ya­kı­şa­nı) or­ta­ya koy­ma­ya gay­ret et­mek ol­muş­tur.


Müs­lü­man­la­rın es­te­tik duy­gu­la­rı­nı da bir öl­çü­de tat­min eden gü­zel­lik ara­yı­şı ve ya­şa­yı­şı da­ha zi­ya­de ruh­ta, mânâda ve ah­lak­ta ol­muş­tur; çün­kü İlahî Ki­tap, gü­zel­li­ği ifa­de eden hüsn, ih­san, ce­mil gi­bi ke­li­me­le­ri, maddî ve es­te­tik gü­zel­den zi­ya­de ma­ne­vi ve etik gü­zel için kul­lan­mış­tır. Mut­lak kâmil ve mut­lak gü­zel Al­lah’tır. Mekândan ve mad­de­den mü­nez­zeh olan Al­lah’ın ke­mal ve ce­ma­li­nin en kâmil mânâda te­cel­li et­ti­ği, ken­di­sin­de ger­çek­leş­ti­ği, “Al­lah’ın ah­la­kı ile ah­lak­la­nan” kul, Mu­ham­med Mus­ta­fa (s.a.) ol­muş­tur. O’nun su­re­ti­ni de­ğil de ah­lak ve si­re­ti­ni ya­şa­mak, onun­la bü­tün­leş­mek ise mü­min­le­rin en yü­ce amaç­la­rı­nı oluş­tur­muş­tur. Bu mânâda gü­zel olan sün­net­tir; ya­ni Hz. Pey­gam­ber’in ah­la­kı ve ki­şi­li­ği­dir, ona en faz­la yak­la­şan, mut­lak ke­ma­le ve ce­ma­le de en faz­la yak­la­şan­dır. Şai­rin “Ma­na­da gü­zel, ruh­ta gü­zel, ten­de gü­zel­sin” der­ken tas­nif et­ti­ği gü­zel­lik­ler­den “mânâya ve ru­ha” ait olan­lar, gü­ze­li ara­yan Müs­lü­man­la­rı da­ha zi­ya­de cezb ve meş­gul et­miş­tir. Hz. Pey­gam­ber (s.a.) ka­dı­nı, gü­zel ko­ku ve he­lal lok­ma­yı sev­di­ği­ni söy­le­miş, fa­kat ru­hu­nun tat­mi­ni­ni na­maz­da bul­du­ğu­nu ila­ve et­miş­tir. Ka­dın zen­gin­lik ve gü­zel­li­ği se­be­biy­le de se­çi­lir ama se­çim­de ön­ce­lik onun ruh ve mânâda­ki gü­zel­li­ği­ne ve­ril­me­li­dir...


“Ey sev­gi­li sen el­de de­ğil, ben­de gü­zel­sin”, “Gü­zel­li­ğin on pa­ra et­mez şu ben­de­ki aşk ol­ma­sa” gi­bi mıs­ra­la­rın di­le ge­tir­di­ği “gü­zel­lik­te iza­fi­lik (gö­re­ce­lik)” bir ger­çek­tir. Za­tı iti­ba­riy­le mut­lak gü­zel olan Al­lah, ona inan­ma­yan­la­ra gö­re yok­tur, maz­ha­rı ol­du­ğu ke­mal ve ce­mal te­cel­li­si ba­kı­mın­dan eş­siz olan Al­lah Sev­gi­li­si’ni (s.a.) ona inan­ma­yan bir kı­sım in­san­lar düş­man bil­miş­ler, ha­ya­tı­na kas­tet­miş­ler­dir. Gök­te, yer­de ve in­san­da ken­di­ni ar­ze­den ila­hi san’at (gü­zel­lik­ler) ba­zı­la­rı­nın il­gi­si­ni çek­mez­ken Al­lah’ın ve Re­su­lü’nün çir­kin bul­duk­la­rı­na da ba­yı­lan­lar var­dır. Bu gö­re­ce gü­zel­lik kav­ra­mı, kül­tür ve me­de­ni­yet­ler ara­sı san’at fark­la­rı­na da te­mel teş­kil et­se ge­rek­tir.


Kur’an’a gö­re gü­zel el­bi­se­ler in­san­la­ra gös­te­riş yap­mak ve bü­yük­lük taslâmak için de­ğil, ila­hi hu­zu­ra çık­ma­ya bir dış ha­zır­lık ve hu­zur say­gı­sı­na bir ala­met ol­sun di­ye gi­yil­me­li­dir. Hey­kel de gü­zel ola­bi­lir ama ona ta­pıl­dı­ğı ve­ya ya­rat­ma­da Al­lah ile ya­rış tu­tul­du­ğu za­man -bir baş­ka öl­çe­ğe gö­re- çir­kin­le­şir. Ka­dı­nın yü­zün­den baş­ka da gü­zel yer­le­ri (zi­ne­ti) var­dır, ama bu gü­zel­lik teş­hir için de­ğil, eş olan kar­şı cin­se arz için­dir; baş­ka­la­rı­na arz ve teş­hir edil­di­ği za­man -bir tab­lo­nun iş­por­ta­ya düş­müş kop­ya­sı gi­bi- ba­ya­ğı­la­şır.
Ha­sı­lı Kur’an gü­zel­dir, Kur’an’da gü­zel­li­ğe il­gi ve atıf var­dır, an­cak bu gü­zel bir baş­ka gü­zel­dir ve bir­ço­ğu İslâm’a ve Müs­lü­man’a özel­dir.