8 Eylül itibariyle okullar açıldı. Hayırlı olsun.
Bir yerde okuduğum Bedirhan Gökçe’nin şiirini hatırladım birden:
“Eylül geldi,
Ve hazan başlamıştır.
Eylül ya;
Yaprak her tutunduğu daldan,
Önce kurur sonra düşer.
İnsandır ya;
O da her güvendiği daldan,
Önce kırılır sonra düşer.”
Kırılmasın insanlar, üzülmesin çocuklar, dursun savaşı Gazze’nin, ölmesin Gazzeli çocuklar. Onların da okuma hakkı var.
Söz burada iken Küresel SUMUD FİLOSU’na selam olsun.
İnsanlığın gururu, haysiyeti, vicdanıdır. 44 ülkeden yaklaşık 1000 aktivistin katıldığı Sumud Filosunun hedefe ulaşmasını can-ü gönülden diliyoruz.
Sumud kelimesi, günlük dilde direniş, dayanıklılık, kararlılık gibi anlamlara geliyor. Muhtemelen filoyu hazırlayan bu onurlu, bu gözü pek insanlar, bu ismi kullanırken bu anlamı esas almışlardır.
8 Eylül 2025 itibariyle orta doğudaki en büyük virüs İsrail mikrobunun zulmü üzerinden 75 yıl+702 gün geçti. Mazlumların dünyasında kıyametler koparken zalimlere gün yüzü gösterme ALLAHIM..
Kanayan küresel yaramızdan kendi milli gündemimize dönüyoruz.
Eylül okullu olma vakti.
Cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle ortalık şenlendi, sınıflar eski yeni öğrencilerini kabul etti. İlk ve ortaöğretim, mutat olarak bu ayın ilk ya da ikinci haftası sezonu açarken üniversiteler son haftasında sezona başlayacak.
İlk insandan bu tarafa eğitim-öğretim varola gelmiştir. Yaratılışımız gereği insan bizatihi bir diğer hemcinsinin kopyası olmadığından eğitim-öğretimi de birebir aynı şartlarda/standartlarda olmamaktadır.
Eğitim-öğretim işi, gerçekte çok zor, sıkıntılı ve uzun vadeli bir süreç.
Eğitim ve öğretim genellikle birbirine karıştırılır.
Öğretim belli bir amaçla bilgi verme işidir. Eğitim ise kendi içinde öğretimle birlikte bir süreçtir, kişinin gelişiminin tümüdür.
Eğitim, içinde sadece teorik bilgiyi değil uygulama ve tecrübeyi de barındırır.
Öğretimin içinde eğitim yoktur. Ancak eğitimin içinde öğretim vardır.
Özellikle belirtmek gerekirse eğitimsiz öğretim de, öğretimsiz eğitim de sıkıntılı sonuçlar doğurmaya gebedir.
Düşünün aklını(öğrendiği şeyleri) vahşiliği yönünde kullanan insan, hem kendi cinsi hem de diğer tüm canlılar için bir tehdide ve düşmana dönüşebilir. Çünkü o planlayarak, tasarlayarak, aletler üreterek çevresini helak eder veya kendisinin esiri haline getirir. Tıpkı bu gün İsrail’in yaptığı gibi, ABD’nin yaptığı gibi.
ABD, bu gün konumunu o kadar abarttı ve dünyaya ilan etti ki; “benden güçlüsü yok” diye Savunma Bakanlığının adını Savaş Bakanlığı olarak değiştirdi.
Mesela hayvan, tehdit geçtiğinde saldırganlığından vazgeçer, karnı doyduğunda avının peşini bırakır; aç gözlüler istisna. Kurt gibi, tilki gibi. Ama insan böyle değil maalesef..
Öğretimsiz eğitimde de insan, ifrat ve tefrit bataklığına saplanır.
Eğitim-öğretim, misyon, vizyon, kurgu, plan, program, müfredat, okul/mekân, vaatler ve diploma/çıktılar gibi unsurlara sahiptir. Ancak sistem sadece bu unsurlardan ibaret değildir; başta aile olmak üzere okul-öğretmen-öğrenci ve yöneticiler gibi temel paydaşlarını da unutmamak gerek..
Bu girişten sonra okulların açılmasıyla birlikte karşılaşabilecek sorunlar ve çözüm önerilerine bir göz atalım:
1.Otorite-disiplin
Öğretmen, öğrencilerin ders dinleme, derse ait materyalleri hazır etme, kurallara uyma noktasında sınıfta otoritesini kurmalı.
Öğretmenin otorite kurmada kendinden ve derse planlı-hazırlanarak gelmemişlikten kaynaklanan bir sıkıntı yoksa geride iki sıkıntı olabilir.
Veli baskısı.
Eskiden öğrenciler okula teslim edilirken veli(anne-babalar) “eti senin kemiği benim” derlerdi. Günümüzde “kılına zarar gelirse ha…” sözkonusu. Sınıfın huzurunu bozan, ders materyallerini getirmeyen, ödevini yapmayan öğrenci, yaptırımsız kalınca okula spor olsun diye gelen birine dönüşüyor. Sözleşme imzalatma da sorun çözmüyor. Bu tedirginlik içerisindeki öğretmen, çocuğa ne kadar faydalı olabilir.
Başarılı ve sevilen bir öğretmen, dersine girdiği öğrencilerin ders çalışma seviyelerini az bulup düşük görünce uyarı amaçlı “siz bu kafayla iyi bir okul kazamazsınız” dediği için bir veli tarafından, “çocuğumun moralini bozdu” diye şikâyet edildi.
Kalabalık sınıflar
Müfredat ağır, Konular yetişmiyor. Her öğrenciye ayrılan zaman kısıtlı oluyor ister istemez.
Ayrıca gerekli motivasyon ve dikkat sağlanamıyor, sınıfa hakimiyet azalıyor, birebir öğrencilerle ilgilenilemiyor, ortamda yoğun gürültü oluyor, öğrencilerin her birine soru sorma ve söz alma hakkı verilemiyor.
Kalabalık sınıflarda derse giren öğretmen, psikolojik olarak yoğun stres altında kalıyor, sürekli baş ve boğaz ağrısı çekiyor, sinirli, gergin ve sürekli yorgun hissediyor kendini.
(Devam edecek)