Nihat Filiz-1980 SONRASI YENİ DÖNEM -5-

O tanıştırmadıkları sessiz sakin, hiç konuşmayan yaşlı kadını daha sonra tanıyoruz. O kadın evin ikinci hanımı, lal olmuş konuşamıyor. Sadece gülüyor, bizi her geldiğimizde hasretle kucaklayıp, ana şefkati ile öpüyor. O da biz geldiğimizde çok seviniyor. Hal ve hareketlerinden, bize hizmet etmek için kendini paralamasından anlayabiliyoruz.
O gün bizi bırakmıyorlar. Geç saatlere kadar hoş sohbetler yapıyoruz. Sabah kalkınca olağanüstü zenginlik ve güzellikte bir kahvaltı hazırlamışlar. Kahvaltımızı yapıp gitmek için hazırlanıyoruz. Evde korkunç bir hüzün var. Bizim gitmemize, bizden bir kaç ay ayrılmaya dayanacak tahammülleri yok. Biz bir yandan sevdiklerimize kavuşacağımız için heyecanlanırken, bir yandan da onlardan ayrılmaktan dolayı üzülüyoruz. O sessiz kadın bize sarılıp ağlamaya başlıyor. Hüsnü'nün annesi ağlayarak bir süre peşimizden geliyor ve tekrar gelin çabuk gelin diyor. Uzaklaşıyoruz. Köşeyi dönmek üzere iken arkamızdan baktıklarını görüyoruz. Dönüp el sallıyoruz, onlarda el sallıyor...
Terminale geliyoruz ancak Ankara'ya oradan Çorum'a gitmeyi düşünmüyoruz. Nimet ile Ali Asgar, Tunceli Ovacık'ta önce onlara gitmek onları da görmek istiyoruz. Tunceli'ye bilet alıyoruz ve Ovacık'a gidiyoruz. Ali Asgar'ı soruyoruz ve evi gösteriyorlar ve eve varıyoruz. Nimet'in kardeşi Rıza hoca da orada. Hoşbeş ve sohbet ediyoruz. Yemek yiyip Ovacık'ı gezmeye çıkıyoruz. Küçük bir ilçe Ovacık. Her yanını gezdiriyorlar. Ertesi gün piknik yapalım diyorlar. Ovacık'ın Gözeler piknik alanı var. Öyle güzel anlatıyorlar ki, hemen görmek istiyoruz.
Sabah erkenden Gözeler'e pikniğe gidiyoruz. Doğa harikası dağlar ikiye yarılmış gibi bir yer. Orman içinde her yandan buz gibi su fışkırıyor. Cam gibi duvardan sular geliyor. Eline bardağı al doldur buz gibi su iç. Herkes öyle yapıyor zaten. Bizde duvar gibi kayalardan akan sulardan ağzımızı dayayıp kana kana buz gibi su içiyoruz.
Mangallar yakılıyor etler pişiriliyor, salatalar eşliğinde karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Tarifi imkânsız harika bir gün geçiriyoruz.
(Gözeler'i ikinci kez asker olarak bir yıl sonra görüyorum. Tunceli Hozat'ta jandarma komando olarak askerim. Göreve çıkıyoruz. Çevişgezek üzerinden, Ali Boğazını geçerek yürüyerek Ovacığa gidiyoruz. Ovacık'ta Gözeler'e gelince bir yıl önce burada Nebahat ve
Nimet'ler ile yaptığımız piknik aklıma geliyor. O zamanlar güle oynaya gittiğimiz bu muhteşem piknik alanına şimdi asker olarak gidiyoruz.)
Nimet üç yaşındaki oğlu Gökhan'ı Çorum'a götürmek üzere bize veriyor. Çorum'da Nimet'in annesine bırakacağız Gökhan'ı. Otobüse iki kişilik bilet alıyoruz ve Gökhan kucağımızda. Önce Erzurum'a İmdat'ın yanına uğrayacağız. İmdat yaklaşık bir yıldır cezaevinde yatıyor.
Nebahat ile Erzurum'da inip cezaevine gidiyoruz ve İmdat ile görüşüyoruz. İmdat zaten zayıf bir bünyeye sahip. Sanırım biraz daha zayıflamış Ama moral olarak çok iyi.
Cezaevinde yapmış olduğu kolye, ayna gibi el işlemeli hediyelerini veriyor bize. Nebahat,
İmdat'a aldığı kazağı ve harçlık veriyor. Yaklaşık yarım saatlik bir sohbetten sonra hasretle kucaklaşıp ayrılıyoruz oradan.
Çorum'a geliyoruz. 
Gökhan ile güzel bir yolculuk geçiriyoruz. Otobüste herkesin maskotu oluyor Gökhan. Kerata çok sevimli kendini herkese sevdiriyor. Gökhan'ı anneannesine bırakıyoruz. Eve geliyoruz. Annem, babam, Ahmet, Pullu, Sultuş, Hüseyin eniştem herkes evde. Hepsi ile sarılıp hasret gideriyoruz. Yaşadıklarımızı, İmdat'ı hepsini uzun uzun anlatıyoruz.
Herkes çok mutlu, tek eksiğimiz var. İmdat...
(DEVAM EDECEK)