Nüfus Planlamasının Acı Bilançosu

İngiliz Rahibi Thomas Malthus (1766-1834) Amerikan kolonilerinde Benjamin Franklin’in yapmış olduğu bir gözlemden hareketle kolonilerde nüfusun her 25 yılda iki misline çıkış eğiliminde  olduğunu, yani geometrik bir artış gösterdiği, buna karşılık gıda maddelerindeki artışın aritmatik bir dizi halinde bulunduğunu görmüştür.
Malthus, bu durumda nüfusun gıda maddeleri arzıyla sınırlandırması gerektiğine dair nüfus planlaması teorisini ortaya attı. Bilimsel temelden yoksun bu teori, sağlığında pek ilgi görmediyse de 20. yüzyılda epeyce etkili oldu.
Nüfus artışını dizginleyebilmek için nüfus planlaması, doğum kontrolü projeleri uygulamaya konuldu. Her türlü yöntem ve ilaçla aile hayatına müdahale edildi. Evlilikler dışlandı, nikahsız birliktelikler teşvik edildi. Hatta pek çok ülkede nikahsız birlikteliklere yasal formüller uyduruldu. Filört ve birlikte yaşama geleneğinin yaygınlaşması sonucu resmi evlilik yaşları gecikiyor ve çocuk sahibi olmaları imkansız hale geliyor. Bu durumda istenmeyen gebeliklerin önlenmesi için kürtajın teşvik edilmesi ve kolaylaştırılması da bir çözüm yolu olarak görünüyordu.
Bu uygulamalar, o kadar aşırıya vardıki devlet politikası haline geldi. Sağlık kuruluşlarının ve hastanelerin duvarlarında büyük boy afişlerle aile planlaması reklamları yapılır oldu. Anne-baba ve iki çocuklu mutlu aile pozları sergilenmeye başlandı. Doğum kontrolünde kullanılan yöntemler ve ilaçlar bile tanıtıldı. Eczanelerden parayla almak yerine sağlık kuruluşlarından ücretsiz temin edilebileceği de anlatılıyordu.
Kürtaj, o dönemlerde ücretsizdi. Doktorların yaptıkları kürtaj sayısınca pirim aldığı söyleniyordu. Ücretsiz doğum kontrol ilaç ve malzemelerinin yabancı vakıflar tarafından finanse edildiği de herkesin dilindeydi. Özellikle islam ülkelerinde doğum kontrolü ve nüfus planlamasının teşvik ve takviye edilmesinin arka planında iyi niyet aramak beyhude bir emektir.
Bu dönemde batı bloku ülkelerinden daha sıkı olarak doğu bloku ülkelerinde doğum kontrolü zorunlu hale getirildi. Mesela Çin’de ikinci çocuk sahibi olunması yasaklandı. Bir kadın kazara ikinci çocuğa hamile kalırsa derhal bir sağlık kuruluşuna başvurmak ve o çocuğu aldırmak zorunda idi.
Özellikle gelişmiş ülkelerde bu uygulamalar, ahlakî yozlaşmaya yol açtı. Evlenme yerine birlikte yaşama yasalaştı. Bunun sonucunda nüfus artış hızı, %1’in altına düştü. Bunun anlamı çok açık; iki kişi ölünce yerine en fazla bir kişi kalacaktır. Bu, nüfusun zamanla azalmasına ve yabancıların ülke iç piyasasına hakim olmasına yol açmaktadır.
Avrupa’da okullardaki öğrencilerin yarıdan çoğu yabancılardan oluşmaktadır. Bunun anlamı çok açık; gelecekte nüfusun çoğunluğu da yabancılardan oluşacak, yönetim de yabancıların eline geçecektir. Avrupa, bunu asla istemez. Hayali bile onlara ölümcül görünür.
Günümüzde pek çok ülkenin temel sorunlarından biri de evlenmekten daha zor ve korkunç olanı, boşanabilmektir. Evlenecek gençler, evlenip de bir türlü boşanamayanları, boşansa bile kadına ömür boyu nafaka ödemek zorunda kalanları gördüklerinde resmi evlilikten vazgeçip gayri resmi birlikteliklere yönelmektedirler. Bunu, katolik nikahı savunanların istediği, herkesin malumudur.
Ülkemizde de nüfus planlamasının ön görülmeyen sonuçları ortaya çıkmaya başlandı. Köylerden kentlere göçün hızlanması sonucunda tarımda işgücü sıkıntısı başgösterdi. Açık, yurt dışından gelen kaçak işgücüyle  kapatılma yoluna gidildi. Tavuk çiftlikleri, mandıralar ve küçükbaş hayvan çobanlığı onlara emanet durumunda. Hatta tarım sektöründeki mevsimlik işçi ihtiyacı da onlarla gideriliyor. 
Kentlerde eğitim açmazımızın acı sonucu olarak sanayide ve küçük el sanatlarında çırak bulunamaz hâle geldi. Bütün bunların altında nüfus planlaması dayatmasının yattığı unutulmamalıdır.
Yirminci yüzyıldan bu sorunun çözümü öncelikle yanlıştan dönmekle başlayacaktır. Mesela Çin, doğum kontrolünden vazgeçti. Hatta daha çok çocuk sahibi olmaları teşvik edilmeye başlandı. Zira nüfusunun azalmasıyla işgücü sıkıntısı çekmeye, dünyadaki rekabet gücünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalma durumunda. Çözüm yanlıştan dönmekte deyip, nüfus planlamasından vazgeçti.
İşin özü; İngiliz Rahip Thomas Malthus’un ‘Nüfus Planlaması ve Doğum Kontrolü’ teorisi, 20. yüzyılda doğdu ve büyük yıkımlara yol açtı. 21. yüzyılda bu tez, tamamen terk edildi. İnsan neslinin devamı, doğal kurallara  ve sınıralara kavuşmuş oldu. Ama insanlık tarihi, bir acı darbe almış oldu. Ancak bu teorinin nükleer serpintisi, insanlık tarihinde uzun yıllar etkisini gösterebilir.