ÖLÜMSÜZLÜK ZEHRİ

Hiç düşündünüz mü? Ölümsüz olsaydık ne olurdu diye. Kiminizin dişleri arasında bir buğday tanesi gibi kalan tebessüm ile okuduğunu sezer gibiyim. Ne güzel işte hiç kaybetme korkusu yaşamazdık. Sevdiklerimiz yanı başımızda olurdu. Ya sonrası? Sonrası yok işte. Sonrasız bir yaşamda sonrasını düşünmek ne mümkün.  
Bende düşündüm. Düşünmekle kalmayıp kalemi elime alıp kâğıda döktüm. Yazdıklarımla bir dehşetin içinde buldum kendimi. Korkunç geldi düşlemek bir kâbusu.  
Ölümsüzlük olsaydı. İnsanlar ölümlü olmanın yolunu arardı. Kimi insan iyi oldukları için haksızlığa uğrardı. Haksızlığın olmadığı bir yerde sırf iyi oldukları için…  
Ölümsüzlük olsaydı. Sabit fikirler dolaşırdı. Yeniliklere kapalı olurdu insanlar. Gücü elinde tutanın iki dudağı arasında çıkan söze bakardı insanlar. Kaderinin yönü nereye tayin edileceği ne derece yalaka olacaklarına göre şekillenirdi. Gebe kalırdı zulme uğrayanlar yapay bir uykuya. Başka türlüsünü düşünmek abesle iştigal olurdu.  
Ölümsüzlük olsaydı. Öğrenilmiş çaresizlik içinde yaşı küçük olanlar büyüklerin masalını dinlerdi hiçbir zaman huzurla geçmeyecek uykulara dalarken.   
Ölümsüzlük olsaydı. İnsanlar yedi milyar değil yetmiş milyar olurdu. Belki de daha fazlası. Kimsenin kimseye saygısı kalmazdı. Azrail'in olmadığı bir yerde korku, korkusu olurdu yaşamanın. ETİK kavramı yalnızca kelimeden ibaret olurdu. Kadınlar metalaşmanın ötesinde kendisine dayatılan metalaşmayı kabul etme mecburiyeti içinde olurdu.  
Ölümsüzlük olsaydı. Ne peygambere vazife düşerdi. Ne Allah'a ihtiyaç kalırdı. Kendini ilah olarak görenlerin ekmeğine yağ sürülürdü. Şeytan çocukları ve neferleri ile işsizlikten yollara düşer eylem yapardı.  
Ölümün olduğu bir yerde böylesi hikâyelere şahitlik ederken ölümsüzlüğü düşünmek bile işten değil…