Osmanlılarda Finansman Arayışları ve Para Vakıfları

Osmanlı Devletinin ilk döneminde pek çok vakıf görülse de para vakıflarına rastlanmamıştır. Müslüman zenginlerin ve devlet adamları; dünyada hayırla anılmak, ahirette Allah rızasını elde etmek amacıyla Hz. Peygamber (sav) ve sahabenin tatbikatından hareket ederek Allah katında mükafaata ulaşmak, O’na yaklaşmak maksadıyla sadaka-i cariye hükmünde sayısız vakıf kurmuş ve insanların refahı ve ihtiyaçlarını temine çalışmıştır.
Para vakıfları, Fatih Sultan Mehmet zamanında başlamıştır. 15. asrın tanınmış hukukçusu Molla Hüsrev (ö.1480) eserinde konuyla ilgili tartışmalara girmeden para vakfının Hanefi hukukçularından İmam Züfer’in (ö.774) öğrencisi Ensari (ö.830) tarafından caiz görüldüğünü aktarmıştır.
Para vakıfları, Fatih Sultan Mehmet zamanında başlamıştır. 15. asrın tanınmış hukukçusu Molla Hüsrev (ö.1480) eserinde konuyla ilgili tartışmalara girmeden para vakfının Hanefi hukukçularından İmam Züfer’in (ö.774) öğrencisi Ensari (ö.830) tarafından caiz görüldüğünü aktarmıştır.
Bunun üzere ilk uygulama Fatih döneminde olmuştur. Hatta Fatih, elde edilecek kârı Yeniçeri Ocaklarına verilecek etlerin, zamanla olabilecek fiyat artışlarını karşılamak üzere bizzat kendisi 24000 altın vakfetmiş, böylece bu konuda öncülük etmiştir. Sonra Kanuni, kendisinden önce kurulan para vakıflarını birleştirip, kasaplara yardım parası için 698000 akçelik vakıf tesis etmiştir.
Kanuni devrinin şeyhülislamlarından İbni Kemal Paşazâde (ö.1534) İmam Züfer’in görüşlerini çağın ihtiyaçlarına daha yakın olduğu için tercih ettiğini nakletmiş, diğer Hanefi İmamları da teamül oluşması halinde menkul vakfını caiz gördüklerine dair nakiller yapmıştır. Konuyla ilgili görüş ayrılıklarının hakiki bir ihtilaf olmayıp zaman ve şartların değişmesinden kaynaklandığını vurgulamışlardır.
Ancak (1545-1547) döneminde Rumeli kazaskerliği yapan Çivizade Muhyiddin Mehmet Efendi (ö 1547) para vakıflarının yasanlanması için çaba sarfetmiştir.
Çivizade’nin ölümü üzerine para vakfı konusu, padişahın emriyle tekrar ele alınmış aralarında Ebussuud Efendi, Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin de bulunduğu önde gelen ilim adamlarının para vakıflarının meşru olduğuna dair ortak tavır almaları üzerine 1548 yılında kaleme aldığı bir emirle para vakfı konusundaki yasak kaldırılmış, para vakıflarının mahkemece tescili prosedürle belirlenmiştir. Böylece para vakıflarının uygulanması, bağlayıcılığa kavuşmuştur.
Ebussuud Efendi’nin para vakıflarını caiz görmekteki dayanağı; İmam Şafi’nin konuya tamamen cevaz veren görüşlerinin yanı sıra konuyu ‘Nassa binaen’ caiz gören Hanefi alimi Ebu Yusuf ile ‘Örfe binaen’ caiz gören Hanefi alimi İmam Muhammetd’in görüşleri olmaktadır. Hanefi mezhebi dairesinde kalarak konuyu temellendiren Ebussuud Efendi, aslında kendisine İmam Muhammedi rehber edinmiştir.
Viyana kapılarına kadar genişleyen imparatorlukta, savaş gazilerinin elde ettikleri ganimeti paraya çevirmeleri sonucu paraların muhafazası gündeme gelmişti. Gerek paraların değerlendirilmesi, gerekse iktisadi hayat içerisinde esnaf ve tüccarın kredi ihtiyacının karşılanması, para vakıflarının kurumsallaştırılmasında ekonomik bir saik olmuştur.
Ebussuud Efendi’nin fetvasında ilk başkaldıran Çivizade Mehmet Efendi olmuştur. İmam Birgivi (ö. 1573) Çivizade’yi desteklemiş. Ebussuud Efendi’nin risalesine reddiye yazarak para vakıflarına karşı çıkmıştır.
Sofyalı Bâli Efendi de Çivizâde’ye cevap olarak para vakıfları hakkında ve para vakıflarının toplumsal destekleri konusunda risaleler yazmıştır.
Osmanlı ulemasının genel görüşü İmam Züfer’e dayanır. Ona göre para da vakfedilebilir ve ihtiyaç duyan kişi, bu yolla kredi kullanabilir Para vakıfları yoluyla toplumun diğer fakirlerininde ihtiyaçları karşılanabilir.
Konya’nın Hadim ilçesinde yetişen ünlü fıkıh âlim Abdullah Hadimi, bu tartışmalara girmemiş, İmam Birgivi’nin görüşlerini takva (verâ) anlayışıyla izah etmiştir. Ancak fetva açısından para vakfı uygulamasının caiz olduğunu, özellikle toplumda yaygın bir hal olmasını (Umumu’l-belva) cevaz görüşü tercih etmeyi gerektirdiğini savunanlar Ebussuud fetvasını esas almışlardır.
Fıkıh usulünde kesin hüküm ifade eden konularda azimet esastır. İhtilaflı konularda ruhsat tarafını tercih edenler de olur.