Senin Dinin Sana

Kur’an-ı Kerim’de bir sure var;
‘Kâfirun Süresi’ Kur’an’da kâfirlere ayrılmış bir sure gibi gelmesin.
Bu sure, Mekke’de inmiştir. Allah’ın birliğini vurgulayan, şirk ve sapıklıktan uzak durmayı esas alan bir suredir. İslamın ilk döneminde Mekke müşrikleri Hz. Peygamber (sav)’e bir teklifte gelmişler. ‘Ey Muhammed! Şu din ayrılığından vazgeç. Gel, sen bir sene bizim tanrılarımıza tapın, bir sene bizim tanrılarımıza tapın, bir sene de biz senin tanrına tapınalım.’ Hz. Peygamber (sav) ‘Bekleyin, Rabbim ne emir verecek’ dedi.
Bunun üzerine kafirlerin bu heveslerini kesmek, putperestlerle müslümanlar arasında böyle bir uzlaşma olamayacağını ortaya koymak üzere Kafirun Suresi inmiştir.;
‘(Ya Muhammed!) De ki: Ey kafirler; Ben, sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.
Şu anda siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmiyorsunuz.
Ben sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.
Zaten siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.
O halde sizin dininiz size, benim dinim bana.’
Hz. Peygamber (sav) bu süre indikten sonra sabahleyin Mescid-i Haram’a gitti. Kabe’nin çevresinde Mekke’nin ileri gelenleri bulunuyordu. Onların yanına vardı ve bu sureyi okudu. Şaşkınlıkla dinlediler. Bunun Allah’tan gelen bir vahiy olduğunu duyduklarında Hz. Peygamber (sav) ve ashabının kendilerine taviz vermeyeceğinden emin oldular.
Surenin başlangıcında yüce Allah, onlara ‘Ey kafirler’ diye hitap ettiği için öfkeden çıldırdılar. Ama çaresiz kaldılar. Bir şey yapamadılar. Onun Allah tarafından korunduğunu ve kâfirlerden korkması için hiç bir gerekçe kalmadığını anladılar.
Özellikle son âyette farklı tanrılara tapanların din konusunda ittifak yapamayacakları açıkça beyan edilmiştir. Biraz sizden, biraz bizden şeklinde karma bir din, bir inanç sisteminin olamayacağı bu surede vurgulanmıştır. Din konusunda gayrimüslimlerle hiç bir anlaşma yapılamayacağı ilan edilmiştir.
Bu nedenle, surenin ilk muhatapları toprağa karıştıktan sonra da bu sûre hâla okunmaktadır. Çünkü bu âyetlerin hükmü, kıyamete kadar devam edecektir.
Özellikle son âyet, önceki âyetlerin hükümlerini daha vurgulu biçimde ortaya koymaktadır. İslâmın diğer sapık ve aslı bozulmuş dinlerle uzlaşamayacağı vurgulanmış ve böyle bir şeyin hak ile batılı uzlaştırmak anlamına geleceğine delil olmuştur.
Bu son âyetle kişilerin din ve vicdan hürriyetine işaret ettiğini savunanlara karşı İslâmın cihat ile ilgili âyetlerini hatırlatmakta yarar vardır. Mesela Tevbe Suresi’nin 36. ayetinde ‘Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara katşı topyekün savaşın’ emri ilahisini de göz ardı etmeyelim. İslamı bir bütün olarak değerlendirelim. Hz. Peygamber (sav)’in ‘Küfür tek millettir.’ düsturunu akıldan çıkartmayalım. Yahudi ve Hıristiyanların daima birbirinin dostu olduğunu, müslümanlarla hiç bir zaman samimi dost olmadıklarını unutmayalım.
Dünya siyasetinde ‘Senin dinin sana, benim dinim de banadır.’ ilkesinin kıyamete kadar bâki olduğunu bilelim. Ancak müslümanlarla birlikte yaşayan gayrimüslimlerin kendi dinlerini hür ve özgür olarak yaşamaları, İslâm Devleti’nin garantörlüğündedir.
Kur’an’da ‘Dinde zorlama yoktur’ hükmünce kimse dinini terk etmeye zorlanamaz.