İnsan düşünen bir varlıktır. Diğer canlılardan farklı olarak düşünmekle de kalmaz, yorumlar, eleştirir, düzeltir, kırar ya da bozar! Tüm bunları yaparken, farkında olmadan kendi de bozulur! Hele de cephesi perçinleşmiş, tunç bir sütreye rastladıysa… Bu safhada mücadeleye girişmişse en büyük başkaldırı yine kendisinedir. Doğumundan beri geliştirdiği tüm bilgi ve birikimleri, bu sağlam duvara toslamıştır! Bu sınavı geçmek ayrı bir mesaidir artık. Her aşaması ayrı ders ve çıkarımlar ile süslenmiş olgunlaşma aşamalarını bir kalemde silmek, değiştirmek hiç kolay olmayacaktır! En nihayetinde elinden bir şey gelmiyorsa, dertlenir, söylenir, şikâyetlenir… Önce içten içe! Sonrasında dışa vurmaya başlar… Bu sızlanmaları duyanlar tecrit ve dışlamaya varan davranışlar sergilerler. Tarih, düzene çomak sokanların acı hikâyeleri ile doludur. Yalnız bir de şu var ki, gelişmiş toplumlar bu acı hikâyelerden ders çıkarıp, doğruyu mihenk kılıp yükselmişlerdir…
Çoruma gelen misafirlerimizi gezdiriyorduk. Dünyanın merkezinden bahsettik onlara; Çorumdan… Medeniyetlere ev sahipliği yaptığından, Hititlerden, leblebiden, Ulu Cami'den, Yedi Sekiz Hasan Paşa'dan… Yolumuz dünyanın en dar sokağına düştü. Burası da görülmesi gereken ve esprisi olan yerler arasında… Tarihi meydanda, Ulu Cami'nin yanında gözünüzün görebildiği yerler arasında bir lokasyon. Belediye çok güzel dizayn etmiş, restoresini yapıp ilgili esnaflara da kiraya vermiş. Buraya kadar her şey güzel. Adımımızı sokağa atıp, ilerledikçe sokağın dokusuna, hele de turistik görüntüsüne hiç de yakışmayan manzaralar görmeye başladık. Bazı dükkânları işleten kişilerin dağınık, salaş ve özensiz sunumları gözümüzü yakacak cinstendi. Misafirlerimiz bu dükkânları görmesinler diye uzaklaştırmaya çalıştım. Kendi evinizde özensiz olmanız sadece sizi ilgilendirir ama bir şehrin tanıtım malzemesi olan bir yapıda özensiz olamazsınız! Bu durum Çoruma ve Çorumluya halel getirir…
O an orada gördüğüm vaziyeti yandaki dükkânlardan birisine sordum. Onlar da durumdan şikâyetçi olduklarını, ikazlarına da aldırmadıklarından bahsetti. Yapılan yanlışı birey olarak karşınızdakine söylerseniz, düşman edinirsiniz. Eğer karşınızdaki olgun insansa bu teşebbüs olumlu sonuçlanabilir. Ama günümüzde bu zor!
Onca düşünen insan! Sokaklarda, yollarda, mahallelerinde… Hele bir karşı karşıya gelsinler! Eyvah! Nerede şu dil denen nesne? Neden kullanmaz? Neden doğru anlamaz ve neden yokuşa sürüp inat eder?
Güzel, iyi, yanlış, mükemmel, kötü gibi tanımlar üzerinde farklı yorumlar yapılabilir. Hepsine de saygı duyarım. Ama doğru tektir! Ok gibidir… Kalbine gelse de acıtmaz, sindirirsin! Pansumana ihtiyacı da yoktur; Bilirsin, geçer… Doğru acıtmaz! Uzun zaman geçse de içten içten tedavi eder seni. Yanındaysa eğer, hep başını okşar anne şefkatiyle… Geçenlerde on yıl yemiş bir tanıdık çıktı içerden. Adam on yaş genç! İnanamadım! Duramadım, takıldım: İçeride zaman tersine mi işliyor, gençleşmişsin! Güldü ve devam etti: Suçum yoktu ki!
Doğru, adama koymaz! Doğru olduğunu bilmek sana yeter, geri kalan hiçbir şey sende durmaz!