SORUMLULUK

Geçenlerde Fatih aradı. O gün geldi hocam dedi. Hemen anladım durumu. Onunla olan tek mevzuumuz belliydi; Öğretmenimiz… Evet, mesele öğretmenimizin vefatının seneyi devriyesiydi. 16 Eylül. Salı günü tüm öğrencileri öğle namazını müteakip Hıdırlık Mezarlığı'nda buluşacağız. Mezarı başında… Bu işi organize etmek ona düşer, ona yakışırdı. Hiç şaşırmadım. Öğretmenini en çok seven! Başarısızlığına, haylazlığına rağmen saygısını hiç yitirmeyip, onunla tanıştığı ilk günden, içindeki sevgisinin sıcaklığını hiç düşürmeyen… Tamam dedim. Ancak okul görev programımıza baktığımda o gün hem nöbetçi hem de öğle arası sorumluluk sınavı görevlisi olduğumu gördüm. Fatih iki eli kanda olsa gider! Öğretmenini en çok seven… O gitmeli. Gemiyi öğretmeni ile terk etmeyen tek tayfa. Orada kalan. Onunla… Ayağının kırığıyla mezarına toprak atışı geliyor gözümün önüme. Kürek bulamayıp, elleriyle toprağı itişi… Bir yandan öğretmenim deyip gözyaşlarıyla boğuşması… Rahmetlinin en iyi öğrencisi, sınıf başkanı, temizlik kolu başkanı, Kızılay kolu başkanı ve hatta Yeşilay… Sınıfın bütün unvanlarına layık güzide öğrencisi… Öğretmen sevgisi konulu ünitenin ete kemiğe bürünmüş sunumu… Okulların tozlu rafları arasında kaybolmaya yüz tutmuş, eğitim sisteminin zorla uzaklaştırmaya çalıştığı, görmek istemeyip başından savdığı kişilik! Başarı grafiklerinde görülemediği için yok sayılan, elindeki sevgi ve saygısıyla bir köşede boynu bükük yol arayan…
İyi gün dostu derler! İyi günde herkes dosttur insana, herkes sıcak, mütebessim. Kötü güne bakmak lazım derler. Doğru derler! Burada artık ders sorumluluğu öğretmenden çıkmış, hayata geçmiştir. Kötü günün sorumluluğunu kimse almak istemez. Kaçar herkes! O karede, orada bulunmak bile istemez. Bir tek hayat hariç… O hep oradadır. Ben yaptım der, tüm sorumluluğu alır! Küslükler, ayrılıklar, dargınlıklar hep hayat yüzündendir! Hiçkimse sebep olmamıştır! Hayattır tek sebebi. Öyledir!
Kötü günde bile sorumluluk alabilendir adam!
Adam, kötü günde sorumluluk alabilendir!
Sorumluluk, kötü günde bile adam kalabilendedir!
Hatasını kabul eden bir insandan daha güzeli var mı şu dünyada? Kabul etmek, bir yandan da düzeltmek istemektir.
Perşembe pazarının tam ortasında bir maydanozcu var. Farklı tabiatı, dili, üslubu ile dikkat çeker. Herkese söyleyecek bir lafı vardır. Yerli yersiz ileri geri sataşır. Hele de beni görünce coşar! Eski bir öğrencim.
Hey millet, şu müzikçi var ya, beni fülüdünen döve döve adam etti!
Bir yandan da orada oluşan doğal tiyatro ortamının tek oyuncusu olarak büyük keyif yaşar. O sırada ne maydanoz, ne satış ne de müşteri umurundadır. Oyunun tadını çıkarmaktadır. Para kesesi olarak en büyüğünden bir çamaşır leğeni kullanan tek pazarcıdır. Bana sataşırken bir yandan verimli geçiremediği öğrencilik yıllarına da atıfta bulunur. Ben de onu adam edemeyenlerden birisiyim sonuçta. Onu hâlâ bir öğrencim olarak görüyor ve bir şeyler söylemek istiyorum:
Pazarda şu maydanozu satacak da birileri lazım. Bak, sen işini ne güzel yapıyorsun. Pazarın en iyi maydanozcusu sensin!
Buna benzer bir iki güzel cümleyi otuz sene önce okulda duysaydım der gibi baktı bana…
Oradan uzaklaşırken bir sahneyi terk etmişim havası içerisinde arkamdan gelen sesleri duyuyorum: Hey millet şu müzikçi var ya…