Spor, çocuklar için yalnızca fiziksel bir etkinlik değil aynı zamanda zihinsel ve duygusal gelişimlerinin de vazgeçilmez bir parçasıdır. Çocuklar sporla tanıştıklarında sadece kaslarını güçlendirmekle kalmaz karakterlerini de güçlendirirler. Dijital ekranların giderek daha fazla zaman aldığı bir çağda, sporun çocuk psikolojisindeki yerini yeniden hatırlamak büyük önem taşımaktadır.
Fiziksel aktivite, stres hormonu olarak bilinen kortizol seviyesini düşürerek çocukların ruhsal dengesini destekler. Sporla birlikte gelen başarı hissi, özgüveni artırır. Hedefe ulaşmak, bir takımı temsil etmek veya sadece düzenli olarak antrenmanlara devam etmek bile çocuğa "başarabilirim" duygusunu kazandırır. Özellikle yoga, yüzme gibi meditatif sporlar sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Takım sporları ise sosyal destek açısından değerlidir.Çocuk, grup içinde iletişim kurmayı, paylaşmayı ve birlikte başarmayı öğrenir.
Ancak çocukların spora olan ilgisi her zaman kalıcı olmaz. Araştırmalar, spor katılımının 10-13 yaş arasında zirveye ulaştığını, ergenliğe geçişle birlikte azaldığını göstermektedir. Spora başlayan her 10 çocuktan 3 veya 4'ü bir sonraki dönemde sporu bırakmaktadır. Yapılan araştırmalar, çocukların sporu bırakma nedenlerinin çoğunlukla "ilgi alanının değişmesi" veya "yapacak başka şeylerin olması" gibi psikososyal faktörlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Ebeveynler genellikle sporun çocuğun akademik başarısını olumsuz etkileyebileceği kaygısını taşır. Oysa spor, dikkat ve motivasyonu artırarak öğrenmeyi kolaylaştırır. Düzenli spor yapan çocukların daha yüksek bir benlik saygısına sahip oldukları, sosyal becerilerinin güçlendiği bilinmektedir. Bir gruba dahil olan çocuk, sosyalleşme fırsatı bulur; özgüveni artar ve bu güveni hayatının diğer alanlarına da taşır. Spor aynı zamanda çocukları zararlı alışkanlıklardan ve teknoloji bağımlılığından uzak tutan koruyucu bir etkiye sahiptir.
Spor, çocuğa ertelemenin sonuçlarını, emek ve sabrın değerini öğretir. Belirli bir hedef için çaba gösteren çocuk, bu tutumu yaşamına da yansıtır. Araştırmalar, spor sonrası salgılanan hormonların depresif ve kaygılı yapılanmaları dengelediğini göstermektedir. Ayrıca, çatışmalı veya stresli ortamlarda büyüyen çocuklar, spor sayesinde kendilerini koruma altına alabilirler. Saldırganlık dürtüsü gibi yoğun duygular da spor yoluyla sağlıklı bir şekilde dışa vurulabilir. Böylece çocuk, enerjisini yapıcı biçimde yönlendirir ve içsel huzurunu yeniden kurar.
Ancak sporun faydalı olabilmesi için düzenli yapılması ve bir eğitmen denetiminde sürdürülmesi gerekir. Çocuğun kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bir spora yönlendirilmesi, sürdürülebilirlik açısından oldukça önemlidir. Seçilen spor dalının fiziksel gereksinimleri, maddi koşulları ve çocuğun beden yapısına uygunluğu da dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, spor ve fiziksel aktivite çocukların ruh sağlığında koruyucu bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Düzenli spor yapan çocukların bilişsel, duygusal ve sosyal becerilerinde belirgin bir gelişme görülmektedir. Çocuğun psikososyal yönden uyumlu, dengeli ve mutlu bir yaşam sürmesi için ailelerin bu konuda bilinçli bir şekilde destekleyici olmaları büyük önem taşır. Spor, yalnızca bugünün güçlü çocuklarını değil, yarının dirençli yetişkinlerini de inşa eder.
Sporun bireysel kazanımları, toplumsal psikolojiye de olumlu yansır. Sağlıklı, özgüveni yüksek, hedef odaklı çocuklar; yarının üretken, dayanıklı ve güçlü toplumunu oluşturur. Spor kültürünün yaygınlaşması, yalnızca çocukların değil, bir ülkenin ruh sağlığını da güçlendirir. Çünkü güçlü bireylerin olduğu yerde, daha dirençli bir toplum doğar.