Dünya günlerdir Rusya-Ukrayna arasındaki savaşı durdurmak için ABD ile Rusya liderlerinin görüşmelerine kilitlenmiş durumda. Gündem bununla o kadar meşgul ediliyor ki, Gazze’deki soykırım bütün acımasızlığı ile devam ederken, Trump ve Putin’in Alaska’daki görüşmeleri ve sonrasındaki gelişmeler, İsrail’in son günlerde hızlandırdığı vahşeti ve açlık nedeniyle artan ölümleri adeta görünmez kılıyor.
Her gün yüzlerce masumun akan kanlarının birinci sorumlusu bir adamla, acımasız bir soykırımcı olduğunu önce Çeçenistan’da sonra da Suriye’de gördüğümüz adam, Ukrayna’da barış sağlayacaklar diye bütün dünya umutla bekliyor. Barışı dillerinden düşürmeyenler, hatta bazı dalkavuklar tarafından Nobel Barış Ödülüne aday gösterilenler savaşın asıl mimarları. Barış sözcüğünün bu kadar kirlendiği bir dönem tarihte yaşanmış mıdır acaba?
Ölümleri yarıştırmak vicdanlı bir tutum değil elbette, mavi gözlü Ukraynalı çocuk da, zeytin gözlü Gazzeli kadar masumdur, günahsızdır ama Rusların fiili işgali altındaki bölgeler hariç Ukrayna’da hayat normal akışını sürdürüyor, abluka yok, gıda krizi yok, şehirler yerli yerinde duruyor, elektrik, su, doğalgaz hizmetleri arada bir kesilse de devam ediyor. O yüzden kim ne derse desin Gazze’deki barbarlıkla kıyaslandığında Rusya- Ukrayna savaşı mahalle kavgası gibi kalır.
Aynı dönemde yaşandığı için her iki trajedinin çok net şekilde gösterdiği durum, Batının çifte standardı ve Müslümanlara karşı ne kadar büyük bir kinle dolu olduklarıdır. İki yıla yakın süredir canlı yayında yaşanan vahşeti herkes görüyor lakin en öldürücü silahtan daha acımasız olan ise açlığın silah olarak kullanılmasıdır. Öyle ki, bugün ateşkes ilan edilse bile onbinlerce insan, açlığın yol açtığı hastalıklardan dolayı hayatlarının geriye kalanını normal insanlar gibi sürdüremeyecekler.
Fransa’nın başını çektiği birçok Batılı devletin önümüzdeki aylarda Filistin’i tanıyacaklarına dair yaptıkları peşpeşe açıklamaların bir aldatmaca, hatta Siyonist rejime zaman kazandırmaktan başka bir amacı yok desem, Batıya karşı çok önyargılı olduğum düşünülebilir. Evet doğrudur, Batıya karşı ön yargılıyım ve böyle olmak için de bir çok nedenim var.
Panikle kaçışan sivilleri SİHA’larla nasıl avladığını, yardım merkezlerinde toplanan çoluk çocuğa açtığı yaylım ateşlerinin video görüntülerini servis ederek, İŞİD gibi yarattığı korku ve dehşetle herkesi teslim olmaya zorlayan bu yamyam sürüsüne karşı, “kınıyoruz” demenin ötesinde somut hiçbir adım atmayan bu kahpeliğe karşı önyargılı olmayalım da ne yapalım?
Bugün Filistin’in ihtiyacı olan tanınmak değil ki. Gazze’deki açlık ve vahşetin, Batı Şeria’daki işgal ve şiddetin sona erdirilmesidir. Bir katilin saldırısına uğrayan kişinin birincil ihtiyacı, geleceğe yönelik umut dolu tatlı sözler değil, katilin durdurulmasıdır. Hem Batılı devletlerin kayıtsız şartsız desteği ile sürdürülen işgal ve soykırım sayesinde tanıyacaklarını söyledikleri Filistin Devletini nereye kurmayı düşünüyorlar acaba? İşgalci hırsız ve haydutlar tarafından yağmalanarak an itibariyle iki devletli çözüm fiilen imkansız hale getirilmişken, tanımadan kast ettikleri devlet, kukla Mahmud Abbas’ın Ramallah Belediyesi mi?
Fransa veya bir başkası tanıyınca, Siyonist haydut, gasp ettiği topraklara milyon dolarlar harcayarak inşa ettiği binaları Filistinlilere mi terk edecek. Böyle mi umuyorlar. Hayır, Siyonist’in bunu yapacağına inanacak kadar saf olamazlar. O yüzden işgalci, her gün çöktüğü arazilere kondurduğu binalarla adım adım ilhakın şartlarını oluştururken, Batılı ülkelerin Filistin’i tanıma sözleri, İsrail’e zaman kazandırmaktan başka bir amaç taşımıyor.
Bu konuda zerrece samimiyetleri yok. Öyle olsaydı, Gazze’nin Filistin toprağı olduğunu kabul ettikleri halde işgalci haydutlar yerine, buranın asıl sahiplerinden Gazze’yi terk etmelerini şart koşmazlardı. Adalet ve merhametten yana birazcık nasipleri olsa, yurtlarını, namuslarını, onurlarını, hatta insanlık onurunu savunan Hamas’ın silah bırakmasını şart koşmak yerine, katile silah sevkiyatını keserlerdi.
Ordusu olmayan, tüm sınırları İsrail tarafında kontrol edilen, iç güvenliği sağlayacak polis gücünden başka silahlı gücü olmayan, İsrail tarafından kuşatılmış, bir bölgeden diğerine geçebilmek için onlarca İsrail kontrol (işkence) noktalarından geçmek zorunda kalınan bir Filistin devleti. Tanımayı düşündükleri Filistin böyle bir devlet işte.
Bütün dertleri İsrail’in bu gidişle kendi sonunu hazırladığını görmüş olmaları. Artık soykırım olduğu hiç kimse tarafından inkâr edilemeyen vahşetin destekçisi olarak anılmayı göze alamadıkları için katilin yanında görülmek istemiyorlar? Ama bu saatten sonra ne yaparlarsa yapsınlar, 7 Ekim sonrasında Tel Aviv’e gitmek için kuyruğa giren bu ahlaksızlar, soykırımın ortakları olarak anılmaktan kurtulamayacaklar.
Omerkilic91@hotmail.com