Üç Maymun

Geçen hafta bir dostumun evindeydim. Karşımdaki büfede bir bibloya gözüm takıldı. Bibloda üç maymun vardı. Birinin gözleri kapalı, ikincisinin kulakları tıkalı, üçüncüsünün dudakları iyice yumulmuş vaziyette. Sordum ev sahibine:
‘Bunlar neyi ifade ediyor?’
Cevap, her şeyi anlatıyordu:
‘Bu, üç maymun.... Birincisinin gözleri kapalı. Yani görmesi gereken hiç bir şeyi görmüyor. Hatta görse bile görmediğini söylüyor.’
İkincisinin kulakları tıkalı. Yani çevresinde olup bitenleri duymuyor. Duysa bile duymamazlıktan geliyor.
Üçüncüsü de dili yokmuş gibi davranıyor. Gördüklerini ve duyduklarını hiç görmemiş, duymamış gibi davranıyor. Hiç bir konuda tanıklık yapmıyor.
Aslında üç maymun, günlük hayatımızın tam merkezinde yer alıyor. Sokak ortasında cinayet işleniyor. Olayın görgü şahitleri aslında pek çok. Ama polis gelip sorduğunda hiç gören, bilen, duyan yok. Hepsi de sonradan gelmişler gibi davranıyorlar.
Bir soygun planlanıyor. Günü saati geldiğinde yakalanıyorlar. Her biri bir mazeret uyduruyor: ‘Ben, geçerken tesadüfen gördüm’ Diğeri, ‘Kaçarlarken yakalamaya çalıştım’ Bir diğeri ‘Burada neler oluyordu diye bakıyordum.’
Bunların hepsi aynı; görmedimi duymadım, bilmiyorum. Hepsi üç maymunu oynuyorlar.
Bazı gizli cinayetler varsa da esas ses getiren cinayetler, insanların en kalaba olduğu zamanda ve yerde yapılır. Suikastlara bakın; çoğunlukla mitingler de yapılır. Hem de binlerce insanın gözü önünde. Ama dikkat edin, o kalabalıkta şahit bulunamaz. Zira o kalabalık, iyi gün dostlarının toplandığı yerdir. İş ciddiye binip polis, savcı devreye girdiği zaman, oradaki insanlar üç maymunu oynamaya başlarlar.
Özellikle siyasi olaylarda medya, aşırı tarafgir davranıyor. Yandaşı olduğu siyasi görüşü savunurken onların yolsuzluklarına, hırsızlıklarına karşı üç maymunu oynuyor. Karşıtlarına karşı da en acımasız ve en ağır dili kullanmaktan kaçınmıyorlar.
Dünya siyaseti de böyle. Söz konusu Ukrayna’daki sarışın çocuklara gelince koruyucu melek kesilen batı medyası ve siyasetçileri, Gazze’deki müslüman çocuklar söz konusu olduğunda üç maymunu oynuyorlar. Soykırımı, açlığı, kıtlığı, açlıktan ölen çocukları görmemezlikten geliyorlar. Oradaki Yahudi vahşetine karşı kör, sağır kesiliyorlar. Ağızlarını bile açamıyorlar. İnsanlık, batı uygarlığı, batı medeniyet değerlerini rafa kaldırıyorlar. Bizim insanımıza karşı tarih bıyunca hep üç maymunu oynadılar.
İnancımız ve örfümüz bize hep doğruyu söylememizi öğütler. Yalandan ve yalancı şahitlikten uzak durmamızı emreder. Ama bir de yaşlılardan duyduğumuz bir öğüt vardır ki kafaları karıştırır: ‘Bilmem, görmem, çok kaza bela savar. Biz hangisine uyacağız? Elbetteki Allah’ın emrine, Tanrı buyruğuna uyacağız.
Aslında batı kültürünün ürünü olan ‘Üç maymun’ kavramı, Kur’ani bir kavramdır. Kur’anda bir kaç yerde: ‘Summün, bükmün, umyün’ sözcükleriyle geçer. Yani onlar; ‘Sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler.’
Bakara suresi 18. ayette ‘Onlar; sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar, gerş dönemezler’ buyuruluyor.
Önce Allah, doğru yolu, gerçeği anlatıyor. Bunu peygamberleri aracılığıyla insanlara duyuruyor. İman edenler, kurtuluşa eriyorlar. İnanmayanları ise ikaz ve ceza bekliyor.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor.
İnancımız ve örfümüz bize hep doğruyu söylemimizi öğütler. Yalandan ve yalancı şahitlikten uzak durmamızı emreder. Ama bir de yaşlılardan duyduğumuz bir öğüt vardır ki kafaları karıştırır: ‘Bilmem, görmem, çok kaza bela savar.’ Biz, hangisine uyacağız? Elbette ki Allah’ın emrine, Tanrı buyruğuna uyacağız.
Aslında batı kültürünün ürünü olan ‘üç maymun’ kavramı, Kur’ani bir kavramdır. Kur’an’da bir kaç yerde, ‘Summün, bükmün, umyün’ sözcükleriyle geçer. Yani onlar; ‘sağırdırlar, dilsizdirler ve kördürler.’
Bakara suresi 18. ayette ‘Onlar; sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar, geri dönemezler’ buyuruluyor.
Önce Allah, doğru yolu, gerçeği anlatıyor. Nunu peygemberleri aracılığıyla insanlara duyuruyor. İman edenler, kurtuluşa eriyorlar. İnanmayanları ise ikaz ve ceza bekliyor.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
‘Allah, onların (inkar edenlerin) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de perdeler vardır. Büyük azap, onlar içindir.’ (Bakara 7) Yani onlar, Hakkı, İslam gerçeğini duymakta sağır. Hakkı konuşmakta dilsiz ve Hakkı görmekte kördürler.
‘Onlar, sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar, geri dönemezler.’ (Bakara 18)
‘(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırdırlar, dilsizdirler. ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.’ (Bakara 171)
Bu âyeti tefsir eden Zemahşeri, şöyle diyor: ‘Kafirleri doğru yola çağıran davetcinin yani peygamberin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyenlere seslenen çobanın durumu gibidir.’
Bu âyette kör, sağır, dilsiz rolü yapanlar, sürüdeki hayvanlara benzetilmiştir. Batı kültüründe ise maymuna benzetilmiştir. Amaç aynıdır. Ancak Kur’anda geçen bu kör-sağır-dilsiz kavramları daha çok imanla ilgilidir. Zaten inanan insan, gerçeği söyler. Gördüğü bir şeyi inkar edemez. Duyduğu bir şeyi gizleyemez, Yalancı şahitlik yapamaz. Bu açıdan bakınca bu üç kavram, sadece iman-inkar konusunda değil, hayatın her evresinde gerçeği haykırmak için önemli uyarıdır.