YAPAY ZEKA'NIN ŞAFAĞINDA KENDİMİZ KALABİLMEK

Olmak ya da olmamak demiş ünlü İngiliz yazar Shakepeare. Bu cümlenin şu an bahsini açacak olacağımız konuya bir girizgah olarak kullanılacağını hiç akleder miydi bilinmez. Tarih boyunca var olabilmek için toplumlar o zamanın geçer akçesi olan beceri neyse o konuda mahir olmakla mükellef oldular. Örneğin daha tüfek icat edilmemiş, mertlik bozulmamış iken menzili daha yüksek olan oku yapabilen toplumlar diğerlerine karşı büyük bir üstünlük sağladılar. Zamanla ateşli silahların yaygınlaşmaya başlamasıyla dünya çapında bir paradigma değişimine geçildi ve ateşli silahlar konusunda mahir olan milletler hegemonya yarışında diğerlerine üstünlük sağladılar. Sonrasında coğrafi keşifler, aydınlanma çağı, sanayi inkılabı derken, tarih genellikle Doğu ile Batı arasında yaşanan bir salınıma şahid oldu. Ama şu gerçek hiç değişmedi. Teknolojiyi üreten ve kullanabilenler kazananlardı.

Bu girizgahın ardından günümüze ve konumuza gelecek olursak, artık bu hegemonya yarışında devrimsel bir yenilikle karşı karşıyayız. “Yapay zeka.” Beni bu konuya dair bu yazıyı yazmaya teşvik eden bir tecrübemi paylaşarak yazıma devam etmek istiyorum. Geçenlerde henüz altı yaşlarında bir çocuğun bir yapay zeka uygulamasıyla yaptığı bir sohbetine şahit oldum. Sohbet baya uzundu ve benim gibi kırklarında birisi için hayret dolu bir deneyimdi. Çocuk içinse son derece normal. Çünkü altı yaşındaydı ve bu devrimsel yeniliğin içine doğmuştu. Olayın bu kısmı bir kenara bırakarak, geriden takip ettiğim bu sohbette hayretimi bir kat daha arttıran ve beni derin düşüncelere sürükleyen bir konudan bahsetmek istiyorum.

Bu konu çocuğun, yapay zekaya hangi tarafı tutuyorsun minvalinden “melek mi, şeytan mı”? sorusunu yöneltmesiyle başladı. Çocuk için önceki öğrenmeleriyle edindiği bilgisi gereği cevabı son derece basit bir soruydu bu. Tabi ki melek cevabını alacak ve onun için oyun kabilinden bu sohbet farklı bir bahisle devam edecek ya da son bulacaktı. Fakat süreç bu şekilde işlemedi. Yapay zekanın cevabı, çocuğun beklentisinin aksine son derece soğuk bir bilimsellikle melek, şeytan gibi kavramların bilimsel paradigmayla ele alınmış bir tarihçesi oldu. Beklediği cevabı bir türlü alamayan çocuğun yaşadığı şaşkın ifade aklından geçenlerinin bir özeti gibiydi. Telefonda konuştuğu bu ses neden, bu basit soruyu büyüklerinin öğrettiği gibi “tabi ki de melek” diyerek cevaplamamıştı ki.

Cevaplamazdı, çünkü bu yeni icat, inanç temelli bir soruya bir inananın zaviyesinden cevap vermesi için kodlanmadı da ondan. Şahit olduğum bu olay belki siz değerli okuyucuların bazılarının aklında memlekette o kadar mesele var bir de buna mı kafa yoracağız minvalinden sorulara neden olabilir. Ama kıymetli okuyucu, dünya devrimsel bir değişimin eşiğinde. Bu öyle bir değişim ki altı yaşından atmış yaşına kadar, kimse bu değişimin etkilerinden kaçamayacak. “Kaçmak” tabirini kullanarak kendime bir eleştiri getirerek yazıma devam ediyorum. Bu devrimsel yenilikten kaçmak insanlığın bu yeni devriminin şafağının sessiz seyircileri olan bizlerin yapacağı en büyük hatalardan birisi olacak türden. Unutulmamalıdır ki sanayi inkılabını ıskalayan bizler bu hatamızın bedelini elimizdeki cihan imparatorluğunu kaybederek ödedik. Şimdi karşımızda yeni bir devrimsel yenilik var ve bu konuda geride durmak gibi bir konforumuzda hiç mi hiç yok. Kıymetli okuyucu, yapay zeka denen şeyin yapabileceklerinin sınırı bu işin içinde olanların dahi tam manasıyla anlayacağı türden değil. Neredeyse sınırsız imkanların kapısını aralıyor bu yenilik. Bu konuda geri kalanlara da bir çok kapıyı kapatacağı gibi. Öyle ki bilimin her alanından, savunmaya, sanayiye, ekonomiye, akademiye, kültüre, sanata kadar sınırsız etkileşim alanlarına sahip. Böylesine bir sınırsızlığa sahip olan bu yeniliğin insanlığın en önemli kavramlarından biri olan dine el atmaması da düşünülemez. Şimdiden küçük çocuklarla melekle ile şeytan arasındaki dinsel ayrımı tabiri caizse lafı dolandırarak önemsizleştiren bu icat daha da gelişip daha da hayatımıza girdikçe atmış yaşındaki inancı oturmuş, değerlerinin farkındaki dedeleri nineleri bile manipüle etmeyeceğinin, hatta kendisinin ürettiği bir dinin müntesibi haline getirmeyeceğinin garantisini kim verebilir? İnsanlık tarih boyunca kendi yapıp etmelerinin sonuçlarına kendisi katlanan bir tür oldu. Ama denkleme yeni bir değişken girdi. Bu öyle bir değişken ki henüz emekleme dönemlerinde de olsa tarihte ilk defa insanın dışında düşünebilen bir akla sahip. Bu öyle bir devir ki şimdiye kadar insanlığın tüm cari kazanımını birilerinin lehine değiştirme kabiliyetine haiz. Yazımın başında Shakepeare’den yaptığım alıntıdaki gibi var olmakla olmamak arasındaki sınırları tekrar çizecek türden bir yenilik. Biliyorum bu icada gereğinden fazla önem atfettiğime yönelik fikirler zihninizde canlanacaktır ama mesele yabana atılacak türden değil. Dünya gündemine bir meteor gibi düşen yapay zekaya dair ne yazılsa az denecek zamanlardayız. Mesele bir teknoloji meselesi olmanın çok ötesinde geçmiş durumda. Felsefe, din, sanat, tarih, hatta edebiyatın bile konusu haline gelmiş bu devrimsel yeniliğe karşı milletçe farkındalığının artması artık varoluşsal bir konu haline gelmiştir.

Moğol istilalarını, Haçlı seferlerini, türlü işgali, ihaneti, musibeti görmüş bu coğrafyanın insanı karşılaştığı türlü zorluğa inancı, hamurunun temizliği ve akla ziyan adaptasyon yeteneği sayesinde karşı koymayı bildi. Şimdi bu coğrafyanın kadim halkı olan bizlerin karşısında yüzleşmesi gereken yeni bir gerçeklik var. Bu gerçeklik adından da anlaşılacağı üzere birileri tarafından üretilmiş olan bir ürün ve üreticisinin ahlak ve inanç kodlarını taşıyor. Bu ahlak kodları çocuğun sorduğu türden melek işi de olabilir şeytan işi de. Her türlü şovenist söylemden uzak bir biçimde söyleyebilirim ki dünyanın bu tarafında yapay zekayı üretecek, yön verecek tek halkta bizden başkası değil. Unutulmamalıdır ki bizim sorumluğumuz sadece kendimize değil. Biz yüz yılların bakiyesini taşıyan bir tarihin evlatlarıyız. Ve tüm dünya mazlumlarının yüzü bize dönük. Böylesine bir sorumluluğu sırtlanan bizlerin yapay zeka devrimini yok saymamız sadece bizim değil bize güvenen sayısız mazlumunda umutlarını yok edecek türden bir sorumsuzluk olur. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Son yıllarda savunma sanayinde gösterdiğimiz atılımları yapay zeka alanında göstermemize engel bir durum da yok. Tarihi bilimsel gelişmenin zirvelerini görmüş bir milletin torunlarının yapay zekanın efendilerinden aşağı kalacak bir yanı da yok. Bu sadece devletin yapması gereken türden bir şey değil ayrıca. Durun hemen ne yapalım oturup kod yazmaya mı başlayalım demeyin hemen. Yazmak isteyen yazsın, yazamayan da bu konuda bilinçlensin ve bu bilincini çevresine aktarsın. Tarihteki her gelişme farkındalıkla başlamıştır. Evet anahtar kelime bu “farkındalık.” Edineceğimiz bu farkındalık sayesinde geleceğin anahtarı olan yapay zeka devriminin kapıları bizlere sonuna kadar açılacaktır. Henüz şafağında olduğumuz bu çağda tarihi binlerle ifade edilen bizler bu devrimsel gelişmenin önemini kavrar ve geleceğimizi buna göre inşa etme kararlılığıyla hareket edebilirsek, inanıyorum ki tarihin en keskin dönüm noktalarından birisi olan yapay zeka devriminden anlımızın akıyla çıkar, kendi ahlak kodlarımızla üretilmiş, yapay zekalarla kendimiz olarak kalabiliriz.

Okuyucuya not; bu yazı yapay zeka ile hazırlanmamıştır.

Herkese mutlu günler.