HABER-YORUM/ EROL TAŞKAN

Boynuna astığı plakası ve başındaki fötr şapkası ile gözler önüne serdiği ilginç tipleme, ona karşı dikkat kesilmenize yeter de artar bile. İlk bakışta görünen yaşlı bir adam.

Fakat biraz tanışıp ölçebildiğiniz zaman, hayat okulundan başarıyla mezun olmuş, ilk başta aksi, sonradan nüktedan ve daha sonra da bitip tükenmez anılarının ve hikayelerinin arasında sizi keyifli bir muhabbete sürükleyen yönünü keşfetmeye başlarsınız. 

Sanki dünyayı bir torbaya koyup, kuru bir ağacın dalına asmış bir derviş misali çıkar karşınıza. Çok kıymetli değerlere sahip sayısız ürünle dolu tezgahını bırakıp gitmekten imtina etmez. Çalınır mı telaşını yüreğine yük etmez. 
Öyle bir yanı da var ki, boş vermiş gibi durduğu hayatın tadını çıkarmakta, ondan sonuna kadar da keyif almakta üstüne yok. Hülasa Kel İbo'yu tarif edecek olursak, hayatın yoğurduğu, biraz aksi, biraz tatlı, olduğundan fazla akıllı ve espiri yüklü bir adam.

İşine aşık, aldığı sattığı üründen kazandığından öte kimsenin bulamayacağı ürünleri bulmaktan büyük bir keyif alıyor.

Bir de engin antikacılık deneyimi ve kitaplara sığmayacak kadar da ilginç anılara sahip olan Kel İbo, Çorum'un tanıtımı konusunda da iddialı. Çorumlu Kel İbo dendi mi akan sular duruyor onun için. Özellikle Ankara'da kendi işinden çok Çorumlu olmasıyla bilinmekten de ayrı bir gurur duyuyor memleketi namına. 

Tezgahından hiç eksik etmediği, "Satıcı ol, alıcı ol, bulucu ol, kalıcı ol ama bölücü olma." yazılı kartonuyla da müthiş bir meseleyi insanlara öğütlüyor. 

"Bu işi çok seviyorum, zevkli bir iş. Birde sürekli değişik bir şeyler bulduğun için mutlu oluyorsun. İsterse 10 liralık olsun, değişik bir mal bulduğum zaman öyle bir keyif alıyorum ki anlatamam." diyerek başladığı cümleleriyle kendisini tarif ediyor.

 TANINMAK DAHA MÜHİM

Tanınıyor olmak onun için paradan daha değerli olduğunu, "50 yıldır pazarlarda çalışıyorum. 1980'de pazarda bir günde 10 koli çay 10 çuval şeker sattığımı biliyorum. Büyük marketler açılmaya başlayınca gıdayı bıraktım, bu işe başladım. Artık öyle tanınıyorum ki, hangi köye gitsem "Hoş geldin Kel İbo" diyorlar." sözüyle kendisi özetleyiveriyor.  

KEL İBO'DAN HERKES MAL ALAMAZ

Kel İbo'dan mal almak bir taraftan bakınca kolay, bir taraftan bakınca da oldukça zor. Siz malı tartarken o da sizi tartıyor 3-5 saniye içinde. Siz malın fiyatını öğrenirken, sizin gözlerinizden ve ses tonunuzdan kaç liralık alıcı olabileceğinizi çoktan tespit etmiş oluyor. 

FİYAT SORUP ERTESİ GÜN GELEN O MALI ALAMAZ

İşte kendi dilinden müşteriyi ölçme tekniği; "Bir mala bir müşteri ikinci defa geldiği zaman ebedi benden mal alamaz. Mesela bugün malı gördü, yarın alayım dedi, kesinlikle alamaz. Onun bin lira verdiği malı, başkasına 500'e veririm ona yine vermem. Müşteriden gıcık aldığım için değil ama genelde ben onu doğru bir fiyatla verdiğimi sanıyorum. O daha ucuza almak istiyor o da benim işime gelmiyor. 

MÜŞTERİYİ GÖZ BEBEĞİNDEN TANIRIM

Ben her zaman kişiye göre davranıyorum. Mesela sen geldin sordun, sana 1,5 lira fiyat verdim. Ama bir başkası geldi sordu, baktım bu işi götürüyor, ona fiyatım 3,5 lira olur. Bende bir kitap var onu okudum, orada alıcı malı alacağı zaman gözleri büyür diye yazıyor. Mala saldırır diyor. Ben onu sezgiliyorum, alacağı mala yapıştığı zaman onun işi tamamdır. Şu nedir, bu kaçadır diyorsa ben sırtımı dönüp gidiyorum." 

ALAN KÂR EDERSE DAHA ÇOK SEVİNİYORUM

O, kendi ettiği kâra bakıyor. Ondan alıp satanın ettiği yüksek kârlara tüh-vah etmeden, sanki kendi kazanmışçasına da mutlu olduğunu anlatıyor; "Bu işin okulu mektebi yok, alıp satmayınca öğrenemiyorsun. Hiç bar zaman sattığım şeyden pişman olmadım. Mesela ben 500 TL'ye bir mal sattım, benden alan 5 bin TL'ye sattı. Ben hiç üzülmem, bilakis mutlu oluyorum, çünkü o kâr eden adam bir daha geliyor. Bir seferinde İskilip'ten muhtemelen 30 liraya üçetek aldım. Üçeteği 150 liraya birine sattım. Benden alan 1500 liraya, ondan alan da 15 bin liraya satıyor. Üzerindeki pulların hepsi altınmış. Hiç pişman değilim, bilakis daha mutlu oluyorum."

TANINMAK MUTLULUK VERİYOR

"Ne kadar çok insan tanırsam o kadar mutlu oluyorum.  Mesela Ankara'ya bir hasta gitmiş Atalımlar'ın Arif, kanserdi. Hastanede doktor nerelisin dile sormuş, Çorumlu'yum deyince Kel İbo'yu tanıyor musun? Diye sormuş. O da tanımaz olur muyum çok iyi tanırım demiş. Sonra bana geldi teşekküre, Cumhurbaşkanı'nından emir gelse bana bu kadar bakmazlardı dedi. Çok ilgi göstermişler, o da benim vesilemle olduğu için bana teşekküre geldi. Ankara'da çevrem buradan daha çoktur."

ÖNCEDEN ÇOK ÇEKİNGENDİM

Ben konuşmayı Ayrancı antika pazarında öğrendim. Önceden ben çok tutuk bir insandım herkesten sıkılırdım, sıkılarak üzülerek konuşurdum. Her şeye cevap vermiyordum. Mesela doktordan, müdürden korkuyordum. Halbuki beni bekliyorlarmış Anadolu insanını bekliyorlarmış, rahat konuşsun açık konuşsun diye. 

BEN ÇALIŞMAZSAM ÖLÜRÜM

"Ulu Cami'nin avlusunda, şu oturduğumuz parkta sabahtan akşama kadar hükümet yıkıp hükümet kuruyorlar, o onun arkasından konuşuyor, bu bunun arkasından konuşuyor. Ben 72 yaşındayım, halen sabah 5'te kalkıp çalışıyorum, ben para kazanıyorum. Bu insanlara üzülüyorum ben, elinde tespih dilo dilo yaylalar çalıp duruyor.  Çalışmasam ben yaşayabilir miyim? En küçük kızı bana baba artık çalışma dedi. Ben de kızım ben çalışmazsam ölürüm dedim. O da tamam baba çalış o zaman dedi. Ben çalışmazsam ölürüm."

Editör: Haber Merkezi