M.BURAK YALÇIN

İMO Başkan Yardımcısı Gürkan Akoğlu, Türkiye’nin en büyük sorunun hala deprem olduğunu, bunu hatırlatmayı da toplumsal bir sorumluluk olarak gördüklerini ifade etti.

İnşaat Mühendisleri Odası(İMO) Çorum Temsilciliği, 17 Ağustos depreminin 20. yıldönümü nedeniyle basın açıklaması yaptı.

‘HATIRLATMAYI TOPLUMSAL BİR SORUMLULUK OLARAK GÖRÜYORUZ’

Dün dernek binasında açıklama yapan İMO Başkan Yardımcısı Gürkan Akoğlu, 17 Ağustos depremini unutmadıklarını söyleyerek, Türkiye’nin en büyük sorunun hala deprem olduğunu, bunu hatırlatmayı da toplumsal bir sorumluluk olarak gördüklerini söyledi.

‘TÜRKİYE BİR DEPREM ÜLKESİ’

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu, toprakların ve nüfusunun büyük bir bölümünün deprem tehlikesi altında olduğunu dile getiren Gürkan Akoğlu, “Türkiye topraklarında 1900`lü yılların başından günümüze otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 bin civarında insan hayatını kaybetmiştir” dedi.

Akoğlu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Deprem bir doğa olayıdır. Öncelikle bu gerçek kabul edilmelidir. Bu konuda neredeyse özdeyiş haline gelen "deprem değil uygunsuz konut öldürür" tanımlaması doğru ancak eksik bir tanımlamadır. Çünkü konut, yer seçiminden planlamaya, projelendirmeden programlamaya, inşadan denetlemeye uzanan ve bir bütünlük taşıması gereken yapı üretim sürecinin bir ürünüdür. Bu nedenle süreç bir bütün olarak ele alınmalı ve öldürenin deprem değil bilim ve tekniği yok sayan, günübirlik çıkar odaklı ve ranta dayalı "bozuk yapı üretim süreci" olduğu gerçeği görülmelidir.

‘İMAR BARIŞI İLE TEHLİKENİN BOYUTU DAHA DA ARTTI’

Depremle birlikte ortaya çıkan can ve mal kayıplarını "kadere" bağlamak, her afetten sonra günü kurtarma anlayışı ile yapılan açıklama ve çalışmalar deprem gerçeğini anlamamanın ötesinde insan hayatı ile kumar oynamanın örnekleri olarak değerlendirilmelidir. İmar Barışı adı altında çıkarılan ve uygulaması ekonomik ihtiyaçlarla uzatıldığı anlaşılan yasayla tehlikenin boyutu kat be kat artmıştır.

Ülkemiz toprakları büyük ölçüde deprem tehlikesi altındadır. Nerede ise her gün ülkemizin bir yerinde bir deprem yaşanmaktadır. Buna karşın yapı üretim süreci ülke ve halkın ihtiyaçları gözetilerek değil, konut inşasını ekonominin anahtarı olarak gören bir anlayışla, rant yaratmaya yönelik olarak işletilmektedir.

‘TİCARİ KAYGI TEKNİK KAYGININ ÖNÜNE GEÇTİ’

Bilim ve tekniğin yok sayıldığı bir ortamda ticari kaygı teknik kaygının önüne geçmiştir. Üniversiteler, meslek odaları sürecin dışına itilmiştir. Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine, kişi ve grupların çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getirmiştir. Biz İnşaat Mühendisleri Odasının, odaya bağlı şubelerin ve temsilciliklerin yöneticileri olarak bilim ve tekniğe bağlılığın ülkemizin ve halkımızın aydınlık geleceğinin biricik yolu olduğuna inanıyor ve bu inançla depremin bir afet değil doğa olayı olduğunu, onu afet yapanın rant yaratma politikaları ve buna bağlı olarak işletilen bozuk yapı üretim süreci olduğunu kamuoyu ile paylaşıyoruz.”