Kaleli Vakfı’nda üç ayların gelmesi nedeniyle program düzenlendi.

Programda Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur tarafından “Kültürümüzde Üç Aylar ve Ramazan” konulu konferans verirken Ulu Camii Baş Müezzini Hasan Çakmak yönetiminde ise Tasavvuf Musikisi Programı yapıldı. 

Vali Mustafa Çiftçi,  Kaleli Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Selahattin Kaleli ve eşi Rüveyde Kaleli, Kaleli Vakfı Mütevelli ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile davetlilerin katıldığı program yemek ve emekli din görevlisi Fikrettin Çıplak’ın duası ile başladı. 
Vatan için canlarını feda eden şehitlerin aziz ruhları, gazilerin sağlık ve sıhhati, ordumuzun karada, havada ve denizde muzaffer olması için hafız Tayyip Hoş tarafından okunan Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından açılış konuşmasını Kaleli Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Vakıf Müdürü İsmail Tuncel yaptı.

Konuşmasında hadislerden örnek vererek devam eden İsmail Tuncel, “Allah’a yar olmak, yar’e ulaşmak, yar’i bulmak. İşte buradaki yar’dan maksadımız Allah’a vuslat, Allah’a kavuşmaktır. O yar’i nasıl bulacağız, nasıl ulaşacağız? Allah’ü teala kendisine ulaşma konusunda, bir takım vesileler yaratmıştır. Mübarek aylar, mübarek gün ve geceler, mübarek aylardaki kandil geceleri. Anlamı nedir? Niçin kandil denmiştir. Kandil demek aydınlık demek, aydınlatma demektir. Elbetteki bu kandiller; ruhumuzu, beynimizi, kalbimizi cilalayarak yar’e kavuşma vesilesi kılınmıştır. İşte içerisinde bulunduğumuz üç aylar Ramazan’a ön hazırlıktır ve Ramazan’ın provasıdır. Ön hazırlığımızı ve provalarımızı düzgün bir şekilde yaptığımız takdirde; geleceğimiz aydınlıktır, korkulacak hiçbir durun söz konusu olmayacaktır. Mevlana hazretlerinin deyimiyle, ruhumuzu teslim ettiğimiz gün Şeb-i Arus’tur, düğün gecesidir, yaradana kavuşma gecesidir” dedi.


Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur ise içinde bulunduğumuz Recep ayının, Ramazan ayına bizleri ulaştıran yolun ilk durağını teşkil ettiğini belirterek, “Bundan dolayı bazı ilim ve irfan ehli Recep ayını tohumun ekildiği; Şaban ayını sulandığı; Ramazan ayını ise hasadın gerçekleştiği bir zaman dilimi olarak nitelemektedirler. Diğer bir benzetme şekli de Recep ayında ağacın yaprak açtığı; Şaban ayında meyvenin çiçeklendiği; Ramazan ayında ise olgunlaşan meyvenin toplandığı şeklindedir. İnsanın amel defterinin öldükten sonra da kapanmamasına vesile olan “sadaka-i cariye” (kalıcı hayır) niteliği taşıyan vakıf hizmetleri de bu zaman dilimlerinde daha da anlam kazanmaktadır. Regaib ve Miraç gecelerinde Hz. Peygamber’i ve insanlığa tebliğ ettiği esasları anlamaya çalışmak, bunlara ilişkin bazı bilgileri okuyup, öğrenip yakınlarımızla paylaşma gayreti içerisinde olmak son derece isabetli olacaktır. Şaban ayı, Berat gecesi ise artık Ramazanın yaklaşmaya başladığı, ibadetin yoğunlaştığı bir zaman dilimidir. Kişinin kendisini hesaba çekmesi, manevi açıdan eksikliklerini tespit edip düzeltme yoluna girmesi, bu uğurda iradesini kullanıp kendisine söz vermesi ve sözüne sahip çıkması, bu mübarek zaman diliminde yapılacak en hayırlı ibadet olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber “Akıllı kişi kendini hesaba çeken, ölünden sonrası için çaba gösterendir. Aciz ise hevâ ve hevesinin peşinden koştuğu halde Allah hakkında boş kuruntular besleyen kişidir” buyurmuştur. 21 Mart Cumartesi akşamını, 22 Mart Pazar gününe bağlayan gece idrak edeceğimiz Miraç kandili de bu kutlu zaman süreci içerisinde yer alan önemli bir duraktır. Bu gecenin manasını idrak edebilmek için, Hz. Peygamber’in neden böyle bir mucizeyle taltif ve teyit edildiğini anlayabilmek için, Miraca kadar uzanan sürecin çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Cenabı Hakkın son elçisi Mekke’de on yıl boyunca insanları Allah’ın emirlerine uymaya, onun son mesajına inanmaya çağırdı. Bu süre içerisinde istihza, alay, hakaret, tartaklanma gibi türlü çeşit sıkıntılara maruz kaldı. Son aşamada kendisine inanan bir avuç insanla beraber Mekke’nin kenar mahallelerinden birinde üç yıl açlık ve sefalet içerisinde kuşatma altında tutuldu. Bu arada önce kendisini küçüklüğünden beri bir baba şefkati ile seven ve koruyan, üzerine kol kanat geren amcası Ebu Talib’i, ardından da mutlulukları ve hüzünleri beraberce paylaştığı kendisine her zaman destek olan hayat arkadaşı Hz. Hatice’yi kaybetti. Bütün bunlar azmini kırmadı. Yanına evlatlığı Zeyd’i alarak bir ümit ışığı yakalayabilmek amacıyla Taif’e gitti. Hedefi Taiflileri ikna ederek Mekke’de bulamadığı desteği burada temin edebilmekti. Gel gör ki Taifliler ona inanmadıkları gibi, alay ettiler, hatta ayaktakımını kışkırtarak taşa tutturdular. Evlatlığı Zeyd kendisini atılan taşlara siper ederek Sevgili Peygamberimizi korumaya çalışıyordu. Kendilerini güç bela peşlerindeki serseri güruhundan kurtararak kan revan içerisinde o yakınlarda bulunan Utbe b. Rebia’nın bağına sığındılar Rasulullah bir asmanın altına oturdu. Bir müddet dinlendikten sonra gökyüzüne baktı ve dua etti: “İlahi, kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ederim, ancak sana şikâyet ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin hor görüp dalına bindiği biçarelerin rabbi sensin! İlahi! Huysuz yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar beni esirgersin. İlahi! Gazabına uğramadıysam çektiğim mihnetlere belalara aldırmam. Fakat senin koruman bunları göstermeyecek kadar geniştir.” Akabinde de kendisini taşa tutan serseri güruhu için dua etti. Yüce Allah’tan onların soyundan yalnız Allah’a ibadet eden, ona hiç bir şeyi ortak koşmayan bir nesil çıkartmasını niyaz etti. En sıkıntılı zamanında gördüğü bunca eziyete rağmen alicenaplığını göstermiş, kendisini taşlayanların ıslahını istemek suretiyle âlemlere rahmet olduğunu ortaya koymuştur. İşte Miraç mucizesi Hz. Muhammed’e bu olayların ardından hem bir teselli kaynağı olmuş hem de artık Hicretle birlikte yeni bir sayfanın açılacağının habercisi olarak kabul edilmiştir. Böylece insanın ulaşabileceği en yüce makama kadar yükselen efendimiz orada kalmamış, görevinin tamamlamak üzere ümmetinin arasında geri dönmüştür.

Bu bakımdan Miraç gecesini gereği gibi değerlendirebilmek için bu sürecin çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Bu açıdan, dikkat çektiğimiz bilince sahip olarak Miraç ve Berat gecelerini gereği gibi idrak etmek suretiyle Ramazan’a hazırlanmanın gayreti içerisinde olalım. Vakıf hizmetleri gibi, amel defterimizin kapanmamasına vesile olacak hayır faaliyetlerine de özellikle bu kutlu zamanlarda ağırlık verelim. Özellikle de bizim huzur ve güven ortamında yaşayabilmemiz için, vatanımızın müdafaası için canlarını feda etmekten çekinmeyen şehitlerimizin makamlarının âlî olması için, Cenab-ı hakkın kederli ailelerine sabır ve metanet vermesi için dua etmeyi hatırımızdan çıkarmayalım” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Konferansın ardından Ulu Camii Baş Müezzini Hasan Çakmak ve hafız Tayyip Hoş birlikte Tasavvuf Musikisi dinletisi yaptılar.

Programın sonunda ise Kaleli Vakfı’nı kuran, hizmet eden, maddi ve manevi katkılarda bulunanlar ile ahirete irtihal edenler, vatan için toprağa düşen şehitlerimizin aziz ruhları ve gazilerimizin sıhhat ve afiyeti için emekli din görevlisi Fikrettin Çıplak tarafından dua edildi.