Hicret, cahiliye çağından mutluluk asrına ve islam devletine doğru giden yolda atılan bir adım, tarihin akışını değiştirmeye giden en büyük hareket olmuştur. 
O gün ilahi emirleri tebliğ etmeye çalışan, Resûlullahın etrafında bir pervane gibi dönen, mallarıyla, canlarıyla mücadele eden ve birçokları da daha dünyada iken cennetle müjdelenen, Allah'ın iradesine tam teslim olmuş, enaniyetlerinden arınmış, ashabı kiram vardı. Peygamberimizden sonrada mallarıyla ve canları ile mücadele etmeye ve tebliğ görevlerine devam ettiler. Veda hutbesinde 132 bin sahabenin olduğu rivayet edilir. Mekke ve Medine de kabri bulunanların sayısı ise 10 bin civarındadır. Diğerleri ise ya tebliğ için gittikleri ülkelerde kalmışlardır veyahutta çıktıkları seferlerde şehit olarak o ülkelerde defnedilmişlerdir. Onlar yapmaları gerekenin en iyisini yaparak Rabbimizin vâd ettiği cenneti hak ettiler. Bizlere de güzel örnekler bıraktılar.                                                                                       
Yüce Rabbimiz "Kim Allah ve Resulü uğrunda hicret ederek evinden çıkarda sonra ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a aittir." (Nisa 100). Medine'ye hicret edenlerin içerisinde Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman gibi zengin ve varlıklı insanlarda vardı. İnsanların evlerini, mallarını, mülklerini ve kurulu düzenlerini bırakıp sırf Allah' için, Resulüne destek ve imanın gereklerini yerine getirebilmek adına memleketlerini terk ederek, her şeyleri ile mücadele etmeleri kolay bir şey değildir.  Seyyid Kutup "Onlardan (sahabeden) biri iman ettikten sonra hayatı büsbütün değişir, iman iliklerine kadar işler, damarlarına kadar sızar, duygularına kadar inerdi. Cahiliyetin her türlü kalıntılarını söküp atarlardı. Aklını ve kalbini imanın feyizi ile doldurur ve bir başka insan olurlardı. İman, yakîn, sabır ve secâat örneği bir kişi çıkardı insanların karşısına. (Fi zilalil Kur'an 13,126)                                                
Bugün bizler ise hicreti nasıl anlamalıyız? Neler yapmalı veya neler yapmamalıyız ki, Rabbimizin rızasını kazanabilenlerden olalım. Hicret, Hz. İbrahim'in deyimi ile "Hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz." İlahi hakikatini zihinlerde diri tutmaktır. Hakka, hakikate, adalete, hayır, hasenat ve iyiliğe yönelmektir. Suriye, Irak, gibi ülkelerden gelen muhacirlere ensar olabilmektir. Anlayabilenler için işte bunlarda bizim imtihanımızdır. Bizler ensar, onlar muhacir. Bu onların yaralarına merhem olma ve Rabbimizin rızasını kazanma fırsatıdır. Lafta kalan Müslümanlığın Allah yanında bir değeri yoktur. 
Hicret; şeytan ve nefse itibar etmeyip namaz, oruç, zekât gibi Rabbimizin emirlerini en güzel bir şekilde yerine getirerek güzel ahlaki meziyetlere sahip olmaktır. İyiliklerin yaygınlaşıp kötülüklerin en asgariye indirilmesi için gayret göstermektir. Kur'an ve sünneti referans alarak kutlu yolun kutlu yolcusu olabilmektir. Kalplerden ve gönüllerden kin, nefret ve husumetleri atıp, islam kardeşliğinin ihyası için mücadele vermektir. Nefsin heva ve heveslerinden kurtulmaktır. İçki, kumar, zina, faiz, iftira, yalan, dedikodu ve entrikalardan uzak durmaktır. Hicret hakkın rızasına teslimiyetin, sadakatin, sevginin ve imanın göstergeleridir.  
Hicret rıza-i bari için onun rızası dışında ki her şeyi terk edip köklü bir arayış içerisine girerek yeni imkanlar üretme gayretine girmektir. Hicret küfürden imana, zulümden adalete, cimrilikten cömertliğe, esaretten özgürlüğe, korkaklıktan cesarete doğru giden yola girerek Rabbe sığınmaktır. Hicret mazlumun yanında zalimin karşısında olmaktır. Aynı zamanda fedakârlık yapmaktır. Hicret Allah'a bağlanmanın bir ifadesi olup aynı zamanda gönül kapılarının ilim ve irfana aralanmasıdır. Hicret haksızlıklar karşısında ve haklının yanında onurlu bir duruş sergilemektir. Hicret Allah yolunda mücahadenin ilk adımıdır. Evrensel mesajların hayat bulması için atılan bir adım olup, meşakkatli bir yolculuğa talip olmak demektir. 
Kısacası hicret Allah'ın iradesine teslim olarak peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmaktır. Günümüzde fiziki anlamda olmasa bile günahtan sevaba, iyilikten kötülüğe, batıldan hakka aralanan hicret kapısı manevi olarak kıyamete kadar açıktır. Arap baharı ile birlikte Müslümanlar Tunus, Cezayir, Libya, Mısır ve Suriye de filiz vererek kendilerine gelmek istediler. Sömürgeci ve entrikacı güçler dünyayı başlarına dar ettiler.  
Hicri-Kameri yılın ilk ayı, Hz. Muhammed ve ashabının Mekke'den Medine'ye hicretiyle başlar. Ancak takvim başlangıcı olarak bu tarih Hz. Ömer'in halifeliği döneminde, Hz. Ali'nin teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Medine'ye hicret, İslam tarihinin başlangıcı, muharremin de ilk ayı olması kararlaştırılmıştır. Muharrem ayı bizlere kerbela'yı hatırlatır. Peygamberimizin cennet gençlerinin efendileri sözüyle taltif ettiği Hz. Hüseyin ve yetmişten fazla müminin şehit edildiği yerdir. Bu elîm hâdise peygamberimiz ve onun ehli beytini seven bütün Müslümanları derinden yaralamıştır. 
Kameri ayların ilki olan muharremin onuncu günü, Museviler Hz. Musa ve İsrail oğullarının, Firavunun zulmünden kurtulduklarından dolayı Allah'a şükür için oruç tutuyorlardı. İlahi vahiy gelmeye başladığında aşure günü adını alan bu günlerin bir kısmında peygamberimizin de, Hz. Ayşe'den nakledilen şu hadiste Mekke döneminde, aşure orucu tuttuğu anlaşılmaktadır. "Cahiliye devrinde Kureyş, aşure gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamberde aşure orucu tutardı, Medine'ye hicret ettikten sonrada bu orucu tuttu, ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl ramazan orucu farz kılınınca, aşure günü orucunu bıraktı. İsteyen bu orucu tuttu, dileyende bıraktı" (Buhari, Es Savm, 69; Tecridi Sarih 6, 307-308)  Hz. Nuh'un gemisinin muharremin 10. günü karaya oturduğu, gemidekilerin o günü kutlamak için geminin ambarında kalan erzakı karıştırıp bir aş pişirdikleri, aşure pişirme âdetinin buradan kaldığı bilinmektedir. 
Şiiler Hz. Hüseyin'in kerbela'da şehit edildiği gün olan 10 muharremi matem günü olarak kabul ederek yas güderler. Ağır imtihandan geçerek zulme karşı mücadele veren, nebevi çizgisinin temsilcileri hiçbir zaman, ne Allah indinde nede Müslümanlar nezdinde unutulmazlar. Hicri yeni yılımız hayırlı olsun. Hz. Hüseyin, kerbela şehitleri ve bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet dileriz. Hicret ümitsizliğe ve karamsarlığa yer olmadığının en bariz örneğidir. Zafer her zaman azimle, sabırla mücadele edenlerin olmuştur.
Peygamberimiz veda hutbesinde islamı ana başlıklar halinde özetledikten sonra "size iki emanet bırakıyorum. Biri Kur'an, diğeride benim sünnetim. Bu ikisine sarıldığınız surece hidayet yolundan ayrılmazsınız" buyurmuştur. İnancında, ibadetlerinde ve yaşantısında Kur'an ve sünneti referans alanlara selam olsun.