FATİH AKBAŞ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çorum’da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, iş adamları ve partililerle buluştu.

Yıldız Park Düğün Salonunda yapılan toplantıda konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, Çorum’un kendi sanayisini kendi öz birikimiyle büyütmüş bir kent olduğunu belirterek,

“Buraya kaç yıldır havaalanı için söz verildi yapılmadı? 30 yıldır niye yapılmıyor. Hızlı demiryolu bağlantılarının yapılması lazım. Burası Anadolu'nun kalbidir, sanayi burada atar” dedi.

“Türkiye'nin hangi konumda olduğunu, ben de siz de biliyorsunuz. Türkiye'yi bugün bölgesinin yıldızı haline nasıl getirebilir, sıkıştığı çemberden çıkartabiliriz. Türkiye bu kapasiteye sahip midir? Bunu anlatacağım. İçeride ne yapacağız, dışarıda ne yapacağız? Yani içeride ve dışarıda politikalarımız ne olacak?” diyerek sözlerine başlayan Kılıçdaroğlu, ülkelerin gelecek 50-100 yıllarını planladığını belirterek,

“İçeride şunu yapacağız. Gelişmiş her ülke planlama yapar. Kendi ülkesinin 100 yıllık geleceğini planlar. Planlamayı yapanlar o ülkenin en akıllı insanlarıdır. Geleceği, ufku geniş olanlar gelir, ülkelerinin geleceğini planlarlar. Geleceğe giden bu dünyada Türkiye nasıl söz sahibi olacak? Bunun planlanması lazım. Bugün bir gerçek var. Devlet Planlama Teşkilatı bugün yok, kapatıldı. Yetkisi bakanlıklara devredildi. Planlama uzmanlarının alt, üst kimliği olmaz. Üniversiteden yeni mezun olan ufku geniş kişiyi hemen planlama teşkilatını alırsınız. Bilimdeki gelişmeleri kavrar ve politikalarınızı hızla değiştirirsiniz. İnsani Genişleme ve Bilgi Politikaları Kurumu kurmak zorundayız. Niye insani gelişme? Çünkü bütün bu gelişmelerin odağında insan olduğu için. Bilgi olmadan bütün bunların olması mümkün değildir. Bütün bunları bir araya getirecek ve Türkiye'nin önümüzdeki 100 yılını planlayacağız” şeklinde kaydetti.

‘ÜRETİM EKONOMİSİNE GEÇİLMELİ’

Türkiye’nin bilgi çağını yakalamak zorunda olduğunu ve sanayicinin yarına hazır olmak zorunda olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Devlet dediğiniz kurumun sürekli çıtasını yükseltmesi ve dünyada karar sahibi olması lazım. Siyasette adalet her zaman tartışılabilir ama devletin temeli adalettir. Madem Türkiye'nin geleceğini planlayacağız ne yapmamız lazım? İki gerçek var önümüzde: Beton ve üretim ekonomisi. Bu iki noktada siyaset kurumunun karar vermesi lazım. Bu ülkenin tasarruflarını üretime mi, betona mı yönlendireceğiz. İkisi arasında fark var. Betona yönlendirirseniz işsizlik kronik hale gelir, tasarruflar bir yöne gider ve Türkiye bilgi çağını kaçırır. Üretime yönlendirirseniz Türkiye bilgi çağını yakalamak zorunda, sanayici yarına hazır olmak zorundadır. Bunları yapmak ve yaşatmak zorundasınız.

'KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN ÜRETMELİYİZ'

Katma değeri yüksek ürün üretmezseniz,  Türkiye'nin dünyada söz sahibi olma hakkı yoktur.  Ne demek katma değeri yüksek ürün. Hepinizin taşıdığı cep telefonları. Yazılımı vardır, nano teknoloji kullanılmıştır. Hayatın her alanıyla ilgili bilgileri artık elinizde ve cebinizde taşıyorsunuz. Bunu üretmek çok değerlidir. Bir cep telefonunun parçaları 6 ayrı ülkede üretilir ve getirilir bir başka ülkede monte edilir ve biz onları alırız. Siz 6 tır dolusu makine halısı üretirsiniz, o bir çanta dolusu cep telefonuyla sizden daha fazla para kazanır. Türkiye'nin yükselmesi gereken alan katma değeri yüksek ürün üretmekte yatıyor.

'ÜNİVERSİTELER BİLGİ ÜRETMELİ'

Bugün geldiğimiz noktaya bakalım. 16 yılın sonunda geldiğimiz nokta şudur: Çocuklarımızın yüzde 90'ı niteliksiz okullara gidiyor. Anne babalar bunu hak ediyor mu? Yazık günah değil mi bu çocuklarımıza? Biz ufku geniş bir ülkeyiz. 21. yüzyıldan bakıp, 22. yüzyılı görmek zorundasınız. Aksi halde Türkiye kaybeder. Üniversitedeki hocanın görüşü beğenmeyebilir, yanlış olduğunu düşünebilirsiniz ama onun bilgi üretmesinin önüne engel koyamazsınız. Ne inancımız ne ahlakımız ne siyaset ahlayışımız bunu öngörür. Beğenir veya beğenmezsiniz her türlü bilgiyi üretmeliler. Bilgi üretmenin önüne duvar örerseniz Türkiye'ye yazık olur. Bunları aşmak zorundayız.

'OSB'LERDE YATILI TEKNOLOJİ LİSELERİ KURACAĞIZ'

Hangi OSB'ye gitsem, yöneticileri ziyaret etsem, söyledikleri ilk cümle, 'Nitelikli ara eleman yok'. Niçin yok? Çünkü siyaset kurumu istemiyor. Bizim düşüncemiz ne? Bütün OSB'lerde yatılı teknoloji liseleri kuracağız. O liseleri Milli Eğitim'le, o organize sanayi birlikte yönetecek. Donamını, müfredatını OSB yapacak. Hangi alanlarda eleman yetişecek, hangi alanlarda ihtiyaç var OSB belirleyecek. 6 yıl olacak. 3 yıl okuyacak. Yatılı olacak, aileye hiçbir yük olmayacak. 3. yılın sonunda çocuk, OSB'de eğitim gördüğü alanla ilgili staja başlayacak. Staj süresince o öğrencinin sosyal güvenlik primleri Milli Eğitim Bakanlığı'nca ödenecek. Patronu görecek, makine mühendisi görecek, ustabaşı görecek. Hangi alanda çalışıyorsa okuldan mezun olduğunda işi hazır olacak. Üniversiteye gitmek mi istiyor? Gidebilecek. Kendi izdüşümüyle ilgili artı puanı olacak. Bu ne demektir? Katma değeri yüksek ürün üretmek açısından Türkiye'nin bir çığır, kulvar açması demektir. Eğitimi iyi şekillendirmezseniz toplumu geri götürür.

‘KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN İÇİN GİRİŞİMCİLERE TEŞVİK’

Katma değeri yüksek ürün üretmek isteyen bütün girişimcilere özel teşvikler gelmesi lazım. Türkiye bu treni kaçıramaz. Bakın şu anda bir başka gerçeği size aktarmak isterim. Mali affın sayısını bilmiyorum. Neredeyse her yıl bir mali af çıkar. Borçlar yapılandırılır. Çiftçisi, işçisi, memuru için herkes için bir şekilde, bir yerlerden af çıkar. İzleyeceğiniz teşvik politikasında eğer siz, vergisini ve primini zamanında ödeyen iş insanına, 'ödediğin vergi ve sigorta primi kadar sana 1 yıl süreli faizsiz kredi vereceğim' derseniz, vergisini ve sigorta primini zamanında yatırır. İşini büyütür, istihdam yaratır, kayıt dışı çalışmaya gerek yok. Ne kadar çok vergi ve prim öderse o kadar çok sıfır faizli kredi alır. Kim kazanacak? KOBİ sahibi, işçi, devlet kazanacak. Çünkü alamadığı vergi kadar gidiyor Londra lobilerine yüksek faizle borçlanıyor.

‘BURASI ANADOLU'NUN KALBİDİR’

İşsizlik bir başka sorun. Bir ülkede işsizlik varsa huzur olmaz. Evde de, sokakta da Türkiye'de de huzur olmaz. Anadolu Kalkınma Kuşakları diye bir proje hayata geçirdik. Merkez Türkiye Projesi ile beraber kamuoyuna sunduk. Anadolu'nun içi boşalıyor, herkes, 'nasıl yaşarım' diyerek büyük şehirlerin varoşuna gidiyor. Eğer siz Anadolu'nun içini doldurursanız, buraya kaç yıldır havaalanı için söz verildi yapılmadı? 30 yıldır niye yapılmıyor. Hızlı demiryolu bağlantılarının yapılması lazım. Burası Anadolu'nun kalbidir, sanayi burada atar. Çorum kendi sanayisini kendi öz birikimiyle büyütmüş bir kenttir. Aynı zamanda bir tarih kentidir.

Dünyanın en eski ve hala çalışan barajı Çorum'dadır. Ben bunu daha 2 ay önce öğrendim. Çorum tanıtılmıyor. Tarihin derinliklerine bu kadar uzanan bir kentte nasıl olur da turizm alanında bu kadar geri kalabiliriz. Amerikalısı, Almanı, Fransız’ı biliyor bunu ama bizim Çorum'da, Ankara'da, Yozgat'ta yaşayan vatandaşımız dahi bilmiyor. Bilmemesi tanıtma konumunda olanların görevini yapmamasından kaynaklanıyor. Çorum'u dünyaya tanıtacaklar. Dünyanın en önemli TV kanallarını getirecek, bakın 'Bu baraj 100 yıllar önce kuruldu, hala çalışıyor, dünyada örneği yoktur' diyecekler. Ve turist yağacak. Maalesef bir duvara geldik, önünde bekliyoruz, o duvarın yıkılması lazım. Çorum'un, Anadolu'nun tanıtılması lazım. Ne günahı var buradaki insanların. 'Her şeyi İzmir'e yapalım, İstanbul'a yapalım'... Peki Çorum, Çankırı, Hakkari, Diyarbakır ne olacak?

'KAYNAK FAİZ ÖDENMEYEREK SAĞLANACAK'

'Çiftçinin borçlarının faizini sileceğiz' diyoruz. Bizim projelerimize karşılık 'Kaynak yok' diyorlar. Ben size iki rakam vereyim. Son 15 yılda Londra'daki bir grup faiz lobicisine ödenen faiz 151 milyar 054 milyon dolar. Demek ki tefeciye gelince kaynak var. Peki içeride devlet tahvili ve hazinesi satarak borç alan hükümet, ne kadar faiz ödedi? 687 milyar 124 milyon TL. Londra'daki ve içerideki tefecilere bu parayı kim ödüyor? Yeni doğan çocuktan başlayarak herkes ödüyor. Su içerseniz, bulaşık yıkarsanız, sinemaya giderseniz, uçağa binerseniz, ekmek alırsanız vergi verirsiniz. Bir tek teneffüs ettiğiniz havaya şimdilik vergi ödemiyorsunuz.

Benim siyaset anlayışım farklı. Doğrusunu, güzelini yapacağız. Türkiye zengin bir ülke ama yönetilmiyor. Türkiye lobiler tarafından yönetiliyor. Tarım, faiz lobisi tarafından yönetiliyor. Saman, mercimek, nohut, bütün baklagiller, ayçiçek yağı, sıvı yağ ithal ediliyor. Canlı hayvan et ithal ediyoruz. Hangi gerekçeyle ithal ediyoruz? Bereketli toprağımız, çiftçimiz var. Olacak şey değil.

Öyle bir noktaya getirdiler ki bizi, komşumuzun kimliğini, inancını, yaşam tarzını sorgular hale geldik. Caddede birbirimize selam veremez hale geldik. Türkiye böyle bir ülke miydi? Hepimiz birlikte, beraber yaşayacağız. Ne güzel söylemiş atalarımız, 'Komşu komşunun külüne muhtacız'. Biz külünden vazgeçtik, komşunun canını nasıl alırız derdine düştük. Ayrışma sadece düşmanların işine yarar. Savaş meydanlardan gelen Atatürk, 'yurtta barış, dünyada barış' diyor. Hepimiz birbirimizle barışmak zorundayız.

'BEN SİZE NAMUSLU SİYASET SÖZÜ VERİYORUM'

Ne zaman çözülecek? 'Efendim 24 Haziran'dan sonra çözülecek'. Niye 24 Haziran'dan sonra, elinden tutan mı var? Bir şeyi yapacaksanız yetkili organda, makamda, konumdaysanız oturur süratle yaparsınız. Biz de sizi alkışlarız. İşin temelinde yatan namuslu siyasettir. Ben size namuslu siyaset sözü veriyorum, nokta. Başka söz vermiyorum.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından toplantı basına kapalı olarak devam etti.