Siz hiç taşın altına elinizi koydunuz mu? Bir soru daha soralım: Elinizi altına koyduğunuz o taşın büyüklüğüne bakmadan koyduğunuz oldu mu?  Hele "Bana değmeyen yılan bin yaşasın!" diyenlere inat elinizi taşın altına koydunuz mu? Yoksa çalının etrafında sürekli kovalayan ama hiçbir zaman sizi yakalama gayesi olmayanların istediğini yaparak çalının etrafında koşmaya mı devam ettiniz?
Bilirsiniz bu kişilerin amacı sizi yakalamak değil de sadece çalının etrafında kovalamak ise bu sürekli devam edecektir. Ta ki sizi kovalayanlara "DUR" diyene kadar. Bunun için elinizi taşın altına sokmanız gerekecektir. Yani durup sizi kovalayana dur demeniz gerekecektir.
Prof. Dr. Nurullah GENÇ,  "Taşın altına elini koymak" deyimini kendine has güzel uslübu ile sizlere aktarayım.
"Padişah, yolun ortasına bir taş koyar ve pencereden insanların ne yapacağını merakla seyretmeye başlar. Vezir gelir. Taşın etrafında döner.
Sultan ile konuşayım ve yolun ortasındaki taşları kaldırması için bir adam bulalım, kadro tahsis edelim" der ve gider.
Bir süre sonra asker gelir. Taşın etrafında döner.
-Vezirle konuşayım. Yolun ortasına taş bırakanlara hangi cezayı vereceğimizi kararlaştıralım der ve gider.
Farklı birçok kişi gelir. Menfaatperest ve saray dalkavuğu da gelir. Taşın etrafında taklalar atar, şaklabanlık yapar  ve
-Padişahıma bununla ilgili bir şiir yazayım, der ve gider.
En sonunda bir köylü gelir. Yolun ortasında duran ve insanların geçmesini engelleyen bu taşı, insanları rahatlatmak ve insanlara yardımcı olmak büyük "sadakadır" inancıyla da tüm gücünü kullanarak taşı, yoldan sürükleyerek kenara alır ve yolu açar. Taşın altında bir kese görür. Kesenin üzerinde padişah şu notu yazmıştır;
"Bu kese, taşın altına eli koymasını becerenler içindir"
Hayatımızın her alanında yolumuzun üzerinde bulunan bu taşlara rastlamak mümkündür. Çoğu zaman aceleciliğimizden, vurdumduymazlığımızdan, dünya telaşından bu taşları fark etmeyiz bile. Bazen de vurdumduymazlığımızdan görmeyiz bu taşları. Çoğu zaman da görmek istemeyiz. Tozları kilimin altına atmak gibi bir huyumuzun tezahürüdür bu taşları görmemek.
Gördüğünüzde de nasıl gördüğünüz önemlidir bu defa. Sadece bir taş mıdır yolun ortasında duran. Hayatımızda sürekli karşımıza çıkan. Yoksa bu hayatın içinden yaşanması gerekenler midir? Ya da daha farklı bakacak olursak bu Allah'ın bir lütfu mudur? Önümüze konulmuş ve kaldırmamızla birlikte hayrı işlememize sebep midir bu taşlar.
Hikayede anlatıldığı gibi siz bu hayatın neresindesiniz? Amirlerinizle bu konuyu tartışıp kaldırması için birilerini bulanlardan mısınız? Deyim yerinde ise işi başkasına yükleyenlerden misiniz? Bana ne deyip bu işi başkaları yapsın diyerek havale edenlerden misiniz?
Yoksa oraya bir taş konulmuş deyip bir hafiye havasında suçlu arar pozisyonda mısınız? Onu bir yakalarsam ben ne yapacağımı bilirim diyenlerden misiniz?
Yoksa o taş padişah tarafından konulmuşsa iyi yapmıştır deyip ona methiyeler dizenlerden misiniz? Bir başka hikayede anlatıldığı gibi ben patlıcanın değil padişahın dalkavuğuyum diyenlerden misiniz? Taklalar atarak padişahı da kandıranlardan mısınız?
Yoksa siz Hz. Muhammed (sav) bir Hadis-i Şerif'inde mealen buyurduğu gibi:
"(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır." Anlayışında olanlardan mısın?
Bu ülkenin her tarafı taşlarla kaplı. Ülkesini seven her ferdin bir önceki güne göre daha fazla çalışması gerekir. Taşları kaldırmak herkesten önce benim vazifemdir diyen anlayışa sahip olmamız gerekmektedir.
Amacımız; en yüce varlık olan insanın; huzur ve güven ortamında adalet ile yaşayabilmesi, çalışabileceği ortamlar oluşturmak, bunu için de oluşabilecek sorunları ortadan kaldırmaktır.
Her kurum, kuruluş ya da birey, uzman olduğu alanda görevini yerine getirerek insan mutluluğuna katkı yapabilir. tuzu kuru olanlar, "tok açın halinden ne anlar" anlayışına kapılmadan "Eski köye yeni adet getirenlerden" olmalıyız.
Mesele, taşın altındaki altın kese için elimizi koyma meselesi de değildir. Mesele sadece ve sadece Allah'ın rızasını kazanabilmek adına yapmaktır.
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…