"Nasıl canlılardır insanlar?" diye sorarak başlamak istiyorum yazıma. Şüphesiz ki herkes, bu soruya onlarca farklı cevap verebilir; dahası bu cevapların hepsi aynı derecede doğru olur. Çünkü bana göre, belli bir kalıbı yoktur insanların. Nasıl; bir gün mutlu, öteki gün mutsuz oluyorsak karakterimiz de öyledir bana göre. 
Abraham Lincoln, "Bir insanın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız ona yetki verin." demişti. 1971 yılında, bir psikolog olan Philip Zimbardo, tam da bu konuyla ilgili bir deney yapmaya karar verir ve Stanford Üniversitesi'nin bodrum katına sahte bir hapishane inşa eder. Üniversitede okuyan yirmi dört erkek öğrenci para karşılığı denek olur. Bu gönüllülerden on ikisi mahkûm, on ikisi de gardiyan olur. Seçilen herkes; sıradan olarak nitelendirilebileceğimiz kendi halinde gençlerdir. Lakin psikolog; 14 Ağustos 1971 günü, mahkûm rolünde olacak denekleri tutuklatarak deneye dâhil edilir. Bu tutuklamalar, polisle ortaklaşa yapılır ve mahkûmlar "silahlı soygun" suçundan tutuklanır. Mahkûmlar, bütün tutuklama prosedürlerinden geçirilir. Aynı şey gardiyanlar için de geçerlidir. Gardiyan kıyafetleri giydirilen deneklere, demir sopalar ve göz temasını önleyen gözlükler verilir. Kısacası tamamen hapishane ortamı oluşturulur. Tarihin en ilginç deneylerinden biri olan bu deneyde, daha ikinci günden ortalık karışır. Mesela birinci koğuşta kalan mahkûmlar, gardiyanların emirlerine uymayacaklarını söylerler. Gardiyanlar bu isyanımsı karışıklığı bastırırlar. Ancak gün geçtikçe mahkûmlara psikolojik şiddet uygulamaya başlarlar. Denekler sadece birkaç gün içinde, kendilerini rollerine fazla kaptırarak sadist gardiyanlara ve korkak mahkûmlara bürünürler. Tüm bu nedenlerden ötürü; iki hafta olması planlanan deney, daha altıncı gününden bitirilir.
Bu deneyden yapılacak ilk çıkarım: insanların tabii kişiliklerinin, duruma göre şekilleneceğidir. En çekingen kişiyi gardiyan rolüne koyarsak ne denli sadist, en baskın kişiyi mahkûm rolüne koyarsak ne denli sakin olacağının kanıtıdır. Bu durum benim aklıma, Dostoyevski'nin şu sözünü getiriyor: En işe yaramaz insanı alıp gişe memuru yaparsanız, kendini önemli görüp sizi aşağılamaya başlar. Uzun lafın kısası, kimse tek bir kişiliğe sahip değildir. İnsanlar doğada tabii olarak bulunan bütün duyguları ve kişilikleri içinde barındırır. Asıl mesele hangisinin baskın olduğudur.