Fikirlerimiz ya da yaptıklarımız, hayatın her alanında illaki bir kişi ya da gruba karşı olur. Bu gibi durumlarda doğrunun veya yanlışın hangi taraf olduğunu anlamak yerine direkt karşı tarafı hatalı görürüz. Her ne kadar yanlış bir durum da olsa, siyasetten tutun da bilime kadar bu durum her alanda böyledir. Bu da akıllara, "empati" kelimesinin bırakın kelime anlamını direkt bu kelimeden ne denli uzak olduğumuzu getirir. Zamanla, kendimizde hatalar olabileceğini düşünüp karşı tarafın haklı yönlerini görmeye çalışmayız. Kısaca sadece kendimizi doğru görmeye başlar, bilhassa taraf oluruz.
Kendimden bir örnek verecek olursam: geçen gün okuldaki edebiyat dersinde münazara yapma kararı almıştık. Lakin aklıma takılan âcizane bir şey vardı, neden birbirine benzeyen ve tam anlamıyla doğrusu olmayan iki seçenekten birini-kendimizin seçtiği değil jürinin belirlediği bir tarafı-savunmak ve karşı tarafı kötülemek zorundaydık ki? Bu durum bizi tam da şu an yakındığım şey olan taraf olmaya itmez miydi? Birkaç gün kendi kendime bu konu üzerinde düşündüm. En sonunda bir şey fark ettim... Münazara ve benzerleri bizi taraf yapmaktan ve bize bunu makul göstermekten çok, her fikirde ya da tarafta doğrular ve yanlışlar olduğunu gösteriyordu. Çünkü münazaralarda en doğru görülen tarafın bile açıkları bulunuyordu ya da en yanlış sanılan fikirlerde doğruluk payları fark ediliyordu. Bunu anladığımda, münazaraların bizleri taraflara ayırmadığını aksine bizlere şu anda da söylemek istediğim gibi her fikirde doğrular ve yanlışlar olduğunu göstermek istiyordu.
Genellikle Doğu kültüründe boy gösteren bir felsefe vardır: Yin Yang. Bu felsefe en kısa tabiriyle karşıt şeylerin birbirini var etmesidir. Yani siyahın içindeki beyazı ve beyazın içindeki siyahı gösterir bizlere. Bütün bunlardan sonra bir kez daha sordum kendime, nasıl olur da hala taraf olabiliriz? Nasıl olur da, bağlarımızın zedeleneceğini bile bile taraf olabiliriz? Neden buna gerek duyarız? Kendime bu soruyu sorduğum sıralarda bir yazı ile karşılaştım... Yazıda; birkaç kırmızı ateş karıncası ile normal siyah karıncayı aynı kavanoza koyarsak başta hiçbir şey olmayacağı yazıyordu. Tabi sonra bu kavanozu sertçe sallarsak bu iki karınca grubunun da deprem olduğunu düşüneceği anlatılıyordu. Dahası, kırmızı ateş karıncaları, depremi yapanı siyah karıncalar sanmaktayken siyah karıncalar da tam tersini düşünmekteydi. Bu durum da, bu iki türün birbiriyle öldüresiye kavga etmesine neden olurdu. Bana sorarsanız, günümüzde de pek farklı bir durum yok. Bu nedenle hangi konuda kiminle olursa olsun sözlü bir tartışmaya girerken kendinize şunu sormanızı rica ediyorum; Kavanozu kim sallıyor?