Geçmişte olduğu gibi günümüzde de şiddet varlığını göstermektedir. Peki, nasıl oldu da kadına yönelik şiddet bilime teknolojiye rağmen hala artarak devam etmekte.. Kadının doğurganlık özeliğinin vermiş olduğu hassas durumlardan dolayı kendini kısıtlaması neticesinde koruma güdüsüyle hareket eden erkek evin dışına kadın ise evin içerisine mahkûm olmuştur.  Erkeğin gücü ve hâkimiyeti elinde bulundurması ile toplumsal bir kural haline gelen bu durum ilerleyen zamanlarda doğurganlık özeliğinden dolayı kutsal sayılan kadının ev içi çalışan güçsüz ikinci sınıf vatandaş olması yönünde değişmiştir. Sadece neslin devamını ve erkeğin mutluluğunu sağlayıcı olarak görülen kadın öldürülmeye, işkenceye, sözlü, maddi, manevi, ekonomik şiddete maruz kalmaya başlamıştır. Kadına şiddet olgusu sadece kendi ülkemizde değil tüm dünya genelinde var olan bir durumdur. Bu durumun ortadan kalkması için başta kadın dernekleri olmak üzere birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Fakat köklü bir çözüm üretilemeyen bu durum, gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştır. Farkındalık oluşturmak için şiddetle mücadele günü vb. oluşumlar içerisine girilmişse de halen önü alınamamıştır.

Olumsuz bir durumu ortadan kaldırmak için dahi o kavramın olumsuz halini kullanıyoruz.

                Teknolojinin gelişmesiyle birlikte duymadığımız görmediğimiz çok uzaktaki olayları dahi görür duyar olduk. En ufak bir olayın medyaya yansıması, mahkemelerde yapılan asılsız savunmalar, namus kavramının kadına yüklenmesi vb. nedenlerle toplumda kadına uygulanan şiddet daha da artmaya, uygulanan şiddet sonucu ceza almaktan kurtuluş yolları savunma yöntemleri geliştirilmeye başlandı. Yetersiz olan ve uygulanmayan yasalar kadına uygulanan şiddetin dozajını, teknolojinin de yardımıyla iyice artırmaya başlamıştır. Reyting uğruna yapılan programlar, diziler, filmler şiddeti hem görsel hem de düşünsel olarak sıradanlaştırmakta ve artırmaktadır. Görsel ve işitsel olarak insan zihnine yerleştirilen olumsuzluğu çağrıştıran şiddet kelimesi, bireyi bu eylemi gerçekleştirmeye itmekte ve savunma olarak da cinnet, tahrik, namus vb. kavramlar öne sürülmektedir.

O halde neler yapmalıyız?

Şiddeti durdurmak için şiddet kavramını kullanmak yerine, bu durumun olmasını önleyici içi dolu kavramlar kullanmalıyız. Yani olumlu cümleler kurmak ve olumlu kelimeler kullanmak gereklidir. Her insan değerlidir, küçükten büyüğe kadından erkeğe herkese saygı duyulmalıdır, kadınlara iyi davranılmalıdır vb. cümleler çoğaltılabilir. Kültürel olarak çok zengin bir toplum yapısına sahibiz ve insan sevgisi konusunda da özellikle kadına karşı saygınlıkta çok güzel atasözlerimiz /deyimlerimiz bulunmaktadır. ‘’Kadınsız ev olmaz’’ ‘’Varsa eşin rahattır başın, yoksa eşin zordur işin’’ ‘’İyi bir anne bin öğretmenden daha iyidir.’’ ‘’ “Kadın, baba evine gelince evin dört köşesi sevinir.’’ ‘’Cennet annelerin ayağı altındadır’’ ‘’Ana gibi yar vatan gibi diyar olmaz. ‘’ vb. sözlerle zihinsel bir dönüşüm oluşturarak şiddeti önleyebiliriz.

Kalıcı ve köklü bir çözüm olan zihinsel dönüşüm bir ütopya değil, aksine şuan ki, mevcut durumumuz da zihinsel bir dönüşümün ürünüdür.