Kerebi Gazi bu hali görünce adeta bir coşkun sel gibi yüksek sesle askerine seslendi.
- Yiğitlerim sizden tek isteğim şudur: Sakın ha yerinizden ayrılmayın, bu askerlerle savaşmayı bana bırakın. Gerektiğinde yardım edersiniz. Allah birdir ve onun birliği hakkı için önce onun başını kesip adını yeryüzünden sileyim, dedi ve korkunç bir sesle öyle bir nara attı ki kırk karış boyu ve bütün gücüyle meydanın ortasına gelip durdu, nara atıp meydanı baştan sona  dolaştı ve "Ey  kâfirler, sizin başınıza öyle işler açayım ki, cihanda destan olup söylensin. Hani bir erkek yok mu karşıma çıkacak diye haykırınca kafir askerleri bu naradan sersemlenip birbirleri üzerine yıkıldılar. Hepsi de Kerebi Gazi'nin heybetinden korkup sersem oldular. Seyfi Mağribi bu durumu görünce meydana çıktı. Ama daha önce Erzad-ı Mağribi adında bir pehlivan nara atıp otuz üç karış boyu ile ateşler saçarak sıçradı, Kerebi Gazi'nin karşısına çıktı elini kılıcına koyup seslendi:
-Ey nâbekar seni sana bildireyim mi ?.. Sen kim oluyorsun bir iki bin adam ile korkmadan gelip cihan yiğitlerine karşı duruyorsun, dedi, hışımla yetişip Kereb'in üzerine kılıcını çaldı
Kerebi Gazi Samsam adlı kılıcını çekip o kılıca öyle bir karşılık verdi ki, onun kılıcı kalem gibi ortasından ikiye ayrıldı. Erzad Mağribi bu durumu görünce ziyadesiyle öfkelendi, Kerebi Gaziye bir gürz vurdu. Kerebi Gazi de kendi gürzüyle ona karşılık vererek onu püskürttü. Erzad daha da öfkelendi. Elini kılıcına attı el çabukluğu ile bir kılıç daha salladı. Kerebi Gazi Samsamı kınından çıkarıp ona karşılık verdiği anda onun kılıcı samsama dokunur dokunmaz ortadan iki parçaya bölündü. Erzad kılıcının kabzasının siperine tükürüp onu yere attı. Bu sefer sıra Kerebi Gazi'ye geldi ve ona seslendi:
-Ey Erzad, gel Allah'ı bir bil, peygamberi hak olarak tanı, İslâm'a gel seni en sevdiğim kardeşlerim arasına katayım. Yok mu diyorsun, o zaman şimdi hemen senin işini bitiririm, dedi.
Erzad, hezeyanlar ve herzeler söylemeye başladı. Kerebi Gazi'nin elinde Samsam'ı hazır duruyordu, artık günah ondan gitmişti. Atını şaha kaldırıp üzerine sürdü, Erzad'ın elinde kılıç bile yoktu. Sol tarafını sipere vermişti. Kerebi Gazi kılıcını öyle bir çaldı ki, o siper ikiye ayrıldı. Kılıç Erzad'ın sağ omuzundan girip sol kolunun altından çıktı. Erzad'ın başı ile bir kolu yere düşüp canını cehenneme ısmarlamış oldu.
Bu durumu gören İslam askerlerinin ağzından tekbir sesleri cihanı inletmeye başladı. Kafir askerlerinin tarafında ise bir feryat koptu.
Kerebi Gazi tekrar harekete geçti. Erzad'ın bir kardeşi vardı, adına Ercüş derlerdi. Hemen yetişti, Kereb'in önüne geçerek ağzına gelen herzeyi söylemeye başladı. Ey serkeş seni koruyayım diyerek yanaştı sonra sıçrayıp kılıcını çaldı. Kerep onun kılıcına karşılık vererek yanına iyice sokuldu, belinin arkasından ona öyle bir kılıç çaldı ki, başı ile bir kolu yere düştü vücudunun bir parçası atının üzerinde kaldı. Onu gören kafir askerlerinden feryatlar yükselmeye başladı. Sonra bir biri ardınca o davayı savunmaya gelenler teker teker helak oldular. Kerebi Gazi her kim meydana girdiyse onlara en ufak bir imkan ve mecal vermeden hepsini kılıçtan geçirdi.
Seyfi Mağribi bu durumu görünce hırsından deliye döndü.  Gök gürültüsü gibi bir nara atarak kırk yedi karışlık boyu ile çelik zırha bürünmüş olarak büyük bir öfkeyle atını meydana sürdü, Kerebi Gazi ile karşılaştı. Hiçbir şey söylemeden kılıcını dayayıp durdu. Yumuk yumuk Kereb'in yüzüne bakıp ey nâbekar sen kim oluyorsun bu kadar yol katedip bu vilayeti fethetmeye yelteniyorsun. Şu yiğitlerin günahı ne idi ki bunları yerle bir ettin. Bunların her birinin kapısında nice senin gibi nâbekarlar hizmet ederler. Madem sen bunlara kıydın ben sana öyle bir iş edeyim ki günde bin kerre ölesin bre nâbekâr. Hamle kıl da bakalım gücün kuvvetin neymiş, bir hünerin var mıymış görelim, dedi.
Kerebi Gazi bu sözü işitip öfkelendi ve dedi ki,
Ey lain sen kimsin ki önce ben sana saldıracakmışım senin gibi bin lain gelse önce ben saldırmam, dedi.
Bu söz Seyf-i Mağribi'yi çileden çıkardı ve şöyle seslendi
Bak şu nâbekarın sözüne, kendini önemli bir pehlivan yerine koyuyorsun öylemi ? dedi, hışımla elini gürzüne atıp gök gürültüsü gibi haykırarak Kereb'e sağdan bir gürz vurdu, ama Kerebi Gazi kendi gürzüyle ona cevap verince onun saldırısını püskürtmüş oldu. Seyfi Mağribî şiddetli bir hamle ile tekrar vurdu, Kerep onu da zarar görmeden etkisiz hale getirdi. Seyfi Mağribi'nin ikinci hamlesi de boşa gidince çok öfkelendi, öteki vuruşlarından daha sert bir hücumla Kerebi Gazi'nin üzerine yürüdü. Kerep onu da mertçe engelledi.
Bu üç hamleyi de savuşturduktan sonra sıra kendisine gelmişti. O da gürz ile Seyfi Mağribi'ye öyle bir vuruş vurdu ki sanki Seyfi'n başında kıyamet koptu. O  vuruşu atlatıp kendine geldiği zaman dünyaya yeniden gelmişe döndü.
Kerebi Gazi ilk vuruşta Seyf''in işini bitiremediğine üzülüp şiddetli bir nara atarak bir hamle daha gerçekleştirdi. Seyfi Mağribi bunu da kendi gürzü ile engellemeyi başardı ama aklı başından gitti. Bu defa Hicaz başkomutanı bir hamle daha yaptı. Seyfi Mağribi nasılsa onu da engelledi. Ondan sonra artık cenge başladılar. Nasıl anlatsak bilmem aralarında on yedi tehlikeli hamle geçti. Kerebi Gazi işi iyice ciddiye alarak Seyf'in arkasından yetişti öyle bir gürz salladı ki, Seyf'in kolları onu karşılamaya takat getiremedi, koca bir çınar gibi eğildi.
Can havliyle başını ileriye doğru eğmişti ki gürz iki dalının arasına öyle bir dokundu ki, Seyf'in dem nefesi sinesinden bağlanıp gözleri karardı, ağzından burnundan kan bir tüfek'ten çıkan saçmalar gibi akarken tepesinin üzerine asılmış gibi yıkıldı.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    
 (SÜRECEK)