Ülkemiz ve toplumumuz, bu değerlerden uzak yaşıyor. Yıllardır topluma değer katan Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiiiri, Necip Fazıl’ın Sakarya şiiri, Mehmet Akif'in İstiklal Marşı, Çanakkale şiiri, Ömer Seyfettin'in hikayeleri, Kurtlar Vadisi’nin fon müziği, Abdurrahim Karakoç'un Mihriban şiiri, Sebahattin Ali'nin Aldırma Gönül şiiri, Çırpınırdı Karadeniz şiiri, Zeki Müren, Cem Karaca, Barış Manco, Emel Sayın, Muazzez Abacı, Neset Ertaş, Yavuz Bingöl, Neriman Altındağ Tüfekçi vb. gibi değerler eserler yetişmez oldu.
Mimar Sinan, Ankara’da Mimar Kemal yok artık. Toplum olarak bizi biz yapan değerleri unutuyoruz.
Son 10-15 yıldır, toplumun bir kısmı adeta dinsiz hale geldi. Müslümanım demeye çekinir olduk. Sokakta roportajı yapıp, vatandaşa soruyor; hangi dine inanıyorsunuz? Cevap: Ben dinsizim, Allah’a inanmıyor musun? Allah’a inanıyorum ama hiç bir dine inanmıyorum. Ben satanistim diyor. 35-40 yaşındaki delikanlıya mikrofonu uzatıyorlar; Fatiha suresini okur musun?, Cevap: Bilmiyorum oluyor. 50-60 yaşlarındaki bayana, Fatiha suresini okur musun? diye mikrofonu uzatıyorlar. Cevap: "Kırklar, yediler, cümle evliyalar" diye bir şeyler söylüyor.
Mehmet Ali Birant, 2005 yılındaki yazısında diyorki; "Bizim kuşağımız, Osmanlı İmparatorluğu’nu öğrenmedi, dolayısıyla anlayamadı. Koskoca bir imparatorluğun başarılarını hissedemedik. Sadece çöküşünü bilir olduk. Sadece kötü yanları konuştuk. Hele son Padişah Vahdeddin kadar, yerden yere vurulanı olmamıştır. Ne kızıllığı kalmış, ne hainliği.
Kendi kendime hep sormuşumdur: Neden sadece resmi politikaya inanıyoruz?
Beni resmi rüyadan uyandırıp, gerçeklerle tanıştıran insan, Vahdeddin'in torunu Hümeyra Özbaş oldu. Aldatıldığımızı, toplum olarak yanlış yöne götürüldüğümüzü anladığımda vakit çok geçti.
31.5.2023 tarihinde Ankara'da Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde İstanbul’un Fethi konulu konferans yapıldı. Çok değerli konuşmacılar vardı. Konferansa dinleyici olarak katılan ancak 20 kişi oldu. Üniversitede bile dinlemek, öğrenmek ilgisi yoktu.
Emekli bir Vali anlatıyor. Vali iken, toplum ile kaynaşıp, gençlerle birlikte olmaya çalıştım. Bölgedeki yıkıcı, bölücü faaliyetlere engel olmaya çalıştım. Erkek ve kız öğrencileri, ayrı ayrı İstanbul'a, Çanakkale’ye gönderdim. Rehber eşliğinde buraları gezip, fikir aldılar. Bu geziler 1000’e yakın öğrenciye çok şey kazandırdı. 
Bazı insanları, Ümre’ye gönderdim. Şuurlu bir müslüman olmalarını sağlamaya çalıştım. Daha önce PKK’ya sempati duyan insanlar, bilinçli hale gelince, ülke gerçeklerinin farkına vardılar.
Benim faaliyetlerimden rahatsız olanlar beni şikayet ederek, devlet malını usulsüz harcıyor diye hakkımda soruşturma başlattılar. Takdir edilmeyi beklemiyordum ama soruşturmaya layık görüldüm.
Çocuklarımıza şiir, roman, basın yayın, sinema, tiyatro ile ülkemizi tanıtmamız, değerlerimizi öğretmemiz gerekiyor. Bu konuda en çok görev belediyelere düşüyor. Belediyelerin asli görevi bunları yapmaktır. İmar planı, beton dökmek asli görevleri olmamalıdır.
Devlet erki ve belediyeler olarak görevimizi yerine getirmezsek, toplumdaki bu yozlaşma bitişimize yol açacaktır.
Bu faaliyetlerin altında gerçek emperyalizmin "Amerika-İngiltere-Fransa'nın beşinci kol faaliyeti" bulunmaktadır. Yıllardır bizi her şeyimizle bitirmeye çalıştılar. Ahlaksızlık almış başını gitmiş. Televizyonlarda mafya dizileri, eşlerin birbirlerini aldatma serüvenleri, devletin asli görevi olan hak ve adaleti gerçekleştirme unsuru rafa kaldırılmıştır.
İşin en kötüsü, dindar geçinenlerin sahtekarlıkları, aydın geçinenlerin de icraatları ile ülkeyi bitirmesidir. 
Bu gidişat böyle devam ederse, 10 seneye kalmaz bu ülke bitip tükenecek, ülke idaresi en kötü olarak bildiğimiz güçlerin eline geçecektir.
Ya kültürü, edebiyatı, sanatı ile bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracağız. Ya da yok olup gidecek, tükeneceğiz.
Artık beyhude yere beton atmayı, birbirimizle uğraşmayı bırakıp, bizi biz yapan değerlerimizi ayağa kaldıralım, onlara öncelik verelim.